Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Uzakdoğu Dinamiklerinde Türkiye ve Rusya ilişkileri

Uzakdoğu Dinamiklerinde Türkiye ve Rusya ilişkileri

 

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

1. Giriş

Yirmi birinci yüzyılın başla-rında, uluslararası arenada çok kutupluluk ve küreselleş-me temaları giderek belirgin-leşti. Bu dinamik süreçte, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı  Putin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası ilişkiler literatüründe stratejik vizyon-erler olarak tanınmaya baş-landılar. 

Putin, Asya-Pasifik bölgesin-deki derinlemesine entegras-yon çabalarını, bölgesel ve küresel dengeleri dikkate alarak artırdı. Erdoğan ise, Türkiye'nin bölgesel ve küresel alandaki diplomasi kapasitesini artırma yolunda, çok taraflı işbirliğine olan bağlılığını sürekli vurguladı. Bu iki önde gelen lider, uluslararası ilişkiler disiplini açısından sadece kendi ulusal çıkarlarına değil, aynı zamanda küresel çıkarlara da hizmet eden stratejilerle ön plana çıktılar. Bu makale, bu iki liderin öncülük ettiği dış politika yaklaşımlarını, özellikle Asya-Pasifik bölgesindeki dinamiklerle nasıl bütünleştiğini inceliyor.

 

Rusya'nın Asya-Pasifik bölgesi ile artan entegrasyon çabaları, dünya sahnesinde çok kutupluluk anlayışını güçlendiriyor. Bu bağlamda, Türkiye de, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, uluslararası ilişkilerde çok taraflılığa ve küresel işbirliğine büyük önem veren bir ülke olarak öne çıkıyor.

 

Erdoğan'ın dış politika yaklaşımında, bölgesel ve küresel meselelerde diyalog ve işbirliğini teşvik etme eğilimi bulunmaktadır. Rusya ile olan ilişkiler, enerji projelerinden savunma sanayi işbirliğine kadar geniş bir yelpazede geliştirilmiştir. Türkiye'nin, Rusya'nın Asya-Pasifik'te sürdürdüğü bu entegrasyon sürecini olumlu bir şekilde değerlendirdiği söylenebilir. Zira bu hem bölgesel hem de küresel işbirliğini teşvik eden bir yaklaşımın parçasıdır.

 

Ayrıca, Türkiye'nin de Asya-Pasifik bölgesiyle ekonomik ve kültürel bağlarını artırma çabaları mevcut. "Asya Yeni Dönem" başlıklı politikayla, Türkiye, bölgedeki ülkelerle ticaretini, yatırımlarını ve stratejik işbirliklerini artırmayı hedefliyor. Bu bağlamda, Rusya'nın bu bölgeyle derinleştirdiği ilişkiler, Türkiye'nin de bölgeye yönelik politikaları için olumlu bir referans olabilir.

 

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye, Rusya'nın Asya-Pasifik'teki entegrasyon sürecini, küresel işbirliği ve çok taraflılığın güçlenmesi adına olumlu bir adım olarak görebilir. Bu, Türkiye'nin kendi bölgesel ve küresel stratejik çıkarlarına da paralel bir seyir izlemektedir.

 

2. Geleneksel Batı Kalıplarının Ötesinde Yeni İlişki Modelleri

Son dönemlerde Vladivostok'ta gerçekleştirilen VIII. Doğu Ekonomik Forumu hem ulusal hem bölgesel hem de küresel ölçekte dikkat çeken bir etkinlik haline geldi. Ancak bu etkinliğin, özellikle Rusya'nın da aktif rol aldığı Güney ve Doğu ülkelerindeki birçok uluslararası organizasyonun bir parçası olarak değerlendirildiğini gözlemlemekteyiz. Nitekim BRICS zirvesini takiben ASEAN ve G20 liderleri Güney Afrika'da bir araya gelmiş, ardından tartışma ve işbirliği mekanizması Rusya'nın Uzak Doğu bölgesine kaymıştır.

 

EEF'in gündemi, diğer uluslararası forumlarda ele alınan temalardan farklılaşmaktadır. Bu forum, özellikle Rusya açısından somut bir değere sahiptir. 19 Mayıs 2015 tarihli bir kararname ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin tarafından hayata geçirilen bu girişim, Uzak Doğu ekonomisinin büyümesini ve Asya-Pasifik bölgesinde uluslararası işbirliğinin daha da artmasını amaçlamaktadır.

 

Bu bağlamda, forumun başarısını sadece katılan misafirlerin sayısı veya seviyesi ile ölçmek yerine, Rusya'nın küresel arenada asla yalnız kalmayacağının açık bir göstergesi olarak görmekteyiz. Özellikle Uzak Doğu'nun ekonomik kalkınmasına yapılan ve yapılması planlanan yatırımların detaylarını incelemek bu perspektifi pekiştirmektedir. Ek olarak, tam bir on yıl önce, 2013'te Vladimir Putin, Uzak Doğu bölgesinin kalkınmasını 21. yüzyılın en kritik ulusal önceliklerinden biri olarak belirlemiştir. Bu durum, geçmişte yapılan çalışmaları değerlendirmek ve gelecek vizyonunu şekillendirmek için mükemmel bir fırsattır.

 

Rusya'nın lideri, Dünya Ekonomik Forumu'ndaki konuşmasında Uzak Doğu'yu 21. yüzyıl boyunca stratejik bir öncelik olarak tanımlayarak şu mesajı verdi: "Rusya, bu yüzyıl boyunca Uzak Doğu'ya olan taahhüdünden sapmayacaktır." Forumun genel kurulunda, bölgenin sakinleri için yaşam kalitesini artırmanın, daha modern ve konforlu çalışma şartları oluşturmanın ve sürdürülebilir bir nüfus artışını desteklemenin esas olduğunu belirtti. Bununla birlikte, her şeyin bu temelde gerçekleştirildiğini vurguladı.

 

Bu bağlamda, cumhurbaşkanının bölgenin ve Kuzey Rusya'nın gelişimine yönelik olarak ortaya koyduğu geniş çaplı vizyon, uzun vadeli bir strateji olarak değerlendirilmelidir. Rusya'nın %40'ını oluşturan topraklarda, şimdiye kadar sadece %35'inin incelendiği biliniyor. Bu durum, madencilik endüstrisinin büyümesi için, özellikle de stratejik hammadde rezervlerini göz önünde bulundurarak büyük bir potansiyel sunmaktadır. Ancak hedef sadece madencilikle sınırlı değil; kaynakların daha derinlemesine işlenmesi ve Uzak Doğu endüstrilerinin katma değerini artırması da stratejik öneme sahiptir. Bunun yanında, Batı ve Doğu gaz taşıma hatlarını entegre bir şekilde birleştirmek de cumhurbaşkanının vurguladığı bir diğer kritik konudur.

 

Özellikle Batı ile olan ilişkilerde yaşanan gerginliklerin gölgesinde, son zamanlarda sıkça dile getirilen "Doğu'ya Dönüş" politikası, sadece uluslararası ilişkilerde yeni bağlantıların kurulması anlamına gelmiyor. Bu, aslında kendi topraklarımızda, özellikle Rusya'nın Arktik, Sibirya ve Uzak Doğu bölgelerinde hızlandırılmış bir gelişimi teşvik eden bir stratejidir. Bu bağlamda, Doğu'daki uluslararası ilişkiler sadece Batı ile olan ticaret kaybını telafi etmek için değil, aynı zamanda bu bölgelerin kalkınmasını destekleyen bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

 

3. Değişen Dinamikler ve Yeni Perspektifler

Vladimir Putin'in dile getirdiği perspektife göre, Batılı devletlerin mali, ticari ve ekonomik ilişkiler sistemi üzerinde gerçekleştirdiği değişiklikler, global ekonomik yapıda belirgin bir evrimi işaret etmektedir. Bu evrim, Rusya'nın yanı sıra diğer global aktörlerin de, özellikle Batı dışı büyük ekonomik güçlerin sahneye çıkışıyla, bir zamanlar Batılı devletlerin inisiyatifi ile kurulan küreselleşmenin avantajlarını koruma kapasitelerinde zorluklar yaratmaktadır. Bu durum, uluslararası arenada tüm ülkeler için daha adil ve eşit bir kurallar seti talebinin yükselmesini beraberinde getirmiştir.

 

Batı'nın, Rusya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımlar, bu devletlerin oluşturduğu ekonomik modelin eşitlik ilkesinden sapabileceğine dair uluslararası bir algının oluşmasına sebep olmuştur. Rezerv para birimleri, bankalar arası ödeme sistemleri, sigorta mekanizmaları, kargo taşımacılığı ve uluslararası finans kuruluşları gibi piyasa faktörleri, bazı devletlerin stratejik çıkarları doğrultusunda politik araçlar olarak kullanılmıştır. Batı'nın bu yaklaşımı, özellikle gelişmekte olan ve diğer global aktörlerde, alternatif ekonomik sistemlerin oluşumuna yönelik bir ivme yaratmıştır. Bu devletler, uluslararası finansal sistemlerdeki varlıklarının potansiyel risklere maruz kalabileceğini değerlendirirken, bu durumun Batı'nın uluslararası itibarını sorgulanabilir kılacağını düşünmektedirler.

 

Rusya Devlet Başkanı'nın dile getirdiği yeni entegrasyon ve ilişki modelinin vurgusu, geleneksel Batı paradigmalarından saparak, tüm dünya için daha kapsayıcı bir yaklaşım sunma eğilimindedir. Bu, artık yalnızca teorik bir yaklaşım olmaktan çıkmış, uluslararası ilişkilerde belirgin bir etkiye dönüşştür.

 

Bu bağlamda, Rusya, Asya-Pasifik bölgesindeki partnerleriyle kurduğu ilişkilerde, karşılıklı bağımlılıklardan ziyade, tüm katılımcılar için faydalı ve sürdürülebilir bir işbirliği modelini öncelikli kılmaktadır. Bu yaklaşımın sonuçları zaten görülmektedir. Rusya'nın bölgedeki ticari faaliyetleri önemli ölçüde artmış, özellikle Çin ile ticaret hacmi önemli bir ivme kazanmıştır. İki ülke arasında belirlenen ticaret hedeflerinin erken bir tarihte gerçekleşmesi beklenmektedir.

 

Ancak, stratejik hedefler, sadece iki ülke arasında değil, bölgedeki tüm anahtar oyuncuların sinerjisiyle şekillenmelidir. WEF (Doğu Ekonomik Forumu) bu bağlamda, stratejik planların ve potansiyellerin değerlendirilmesi için mükemmel bir arenadır. Forumun sonuçları zamanla daha belirgin hale gelecektir, ancak şimdiden elde edilen başarının işaretleri görülmektedir.

 

4. Sonuç

Yirmi birinci yüzyılın başlangıç döneminde, uluslararası siyasi arenada belirgin bir değişim rüzgârı esiyor. Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan, bu değişimin öncülerinden olarak dikkat çekiyorlar. İki liderin vizyonları, sadece kendi ulusal sınırlarının ötesinde etki yaratmayı hedefliyor; aynı zamanda, küresel düzeyde dengeli bir işbirliği ve istikrarın oluşturulması için katkıda bulunuyorlar.

 

Asya-Pasifik bölgesine yönelik ortaklaşa bir ilgi ve stratejik bir yaklaşım benimseyen bu iki lider, uluslararası diplomasinin inceliklerini kullanarak, kendi ülkelerinin menfaatlerini koruma ve aynı zamanda bölgesel ve küresel işbirliğini teşvik etme gayretindeler.

 

Sonuç olarak, yirmi birinci yüzyılın bu ilk yıllarında hem Putin hem de Erdoğan'ın liderlik vizyonları, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin habercisi olarak öne çıkıyor. Bu vizyonlar, sadece Rusya ve Türkiye'nin geleceğini şekillendirmekle kalmayacak, aynı zamanda küresel siyasi dinamiklere de yön verecek niteliktedir.

 

Yirmi birinci yüzyılın başında, uluslararası arenada Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülük ettiği belirgin bir değişim rüzgârı gözlemlenmektedir. İki lider, kendi ulusal sınırlarının ötesinde, global dengeli işbirliği ve istikrar oluşturma vizyonlarıyla öne çıkmaktadır. Asya-Pasifik bölgesine yönelik stratejik yaklaşımları ile uluslararası diplomasinin inceliklerini kullanan bu iki lider, hem bölgesel hem de global düzeyde yeni ilişki dinamiklerinin şekillenmesine katkıda bulunmaktadır.

 

17 Eylül 2023, Trier Porta Nigra

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}