Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Amerika Birleşik Devletlerin’ de insan hakları ne halde!  

 

Amerika Birleşik Devletlerin’ de insan hakları ne halde!  

 

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

İnsanın insan olmaktan kaynaklanan ve varlığına içkin hakları kapsayan insan hakları, tarihsel olarak Antik Yunan ve Roma dönemlerinin felsefi tartışmalarına tekabül ettirilse de “kendinden bir değer” olarak ele alınması, düşünsel köklerini Rönesans ve Aydınlanmada bulan, ancak 20. Yüzyılın özellikle de 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin ürünüdür. Çin, Washington'un insan hakları ile ilgili yaptığı suçlamalara ABD'de yaşanan hak ihlallerini toparladığı 28 sayfalık raporla cevap verdi.

 

İnsan haklarının sağlanması ve korunması modern devletlerin en önemli faaliyetidir. Ancak insan haklarının yorumu, gezegenin farklı ülkelerinde ve bölgelerinde oldukça farklıdır. Aynı zamanda, ABD'nin karakteristik bir özelliği, kendi anlayışını uluslararası toplumun geri kalanına aktif olarak tanıtma arzusu olmaya devam ediyor oluşudur. Ve bu amacına ulaşmak için, bildiğiniz gibi, sadece ikna değil, aynı fikirde olmayanlar ve şüphe duyanlar üzerinde baskı da kullanılabilmektedir. Bununla birlikte, makul bir soru ortaya çıkıyor: Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi içinde gerçekten her şey yolunda mı? Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sorunlardan biri ırksal eşitsizlik olmaya devam ediyor. Ayrımcılığın 1960'larda yasal olarak kaldırılmasına rağmen, ABD sivil toplum kuruluşlarının yaptığı bir araştırmaya göre, ırkçılık Amerikan toplumunun hala çözülmemiş sorunlarından biridir.

 

Amerika'daki ırkçılık geleneği

 

Amerika'daki ırkçılık geleneğinin uzun bir tarihi vardır. Bu konuya değinirken ilk önce belirtmek gerekir ki, İnsan Hakları, genel bir ifadeyle, bütün insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin sadece insan olmaları nedeniyle, doğuştan ve insanlık onurunun gereği olarak sahip oldukları hakları ifade etmektedir. İnsan doğası ve yapısı gereği; vazgeçilmez, devredilmez, herhangi bir kayda ve şarta yahut süreye bağlanamaz haklara sahiptir. Bir insanın bu haklara sahip olması, belirli bir işi yapmasına veya yapmamasına, belirli bir rolü icra etmesine veya etmemesine yahut belli görevleri yapmasına veya yapmamasına bağlı değildir. İnsan haklarının niteliklerinin belirlenmesinde temelde bireysellik, evrensellik, dokunulmazlık ve devredilmezlik, vazgeçilmezlik ile doğuştanlık, mutlaklık, hürriyet odaklı hak olma, temel hak olma ve devlete karşı ileri sürülebilen iddialar niteliğinde olma özellikleri ortaya çıkmaktadır

 

ABD de 1776'da kabul edilen Bağımsızlık Bildirgesi'nin "tüm insanların eşit yaratıldığını ve herkese devredilemez haklara sahip olduğunu" belirtmesine rağmen, yasal medeni haklar uzun süre sadece beyazları kapsıyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nin orijinal nüfusu olan Kızılderililer, 1924'e kadar Amerikan ulusunun üyeleri olarak kabul edilmediler. Yüzyıllar boyunca fiziksel imhaya maruz kaldılar ve 19. yüzyılda bu ülkenin ekonomik açıdan en az çekici olan Uzak ve Orta Batı bölgelerine zorla yerleştirildiler. Birçok yönden, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki siyah nüfusun kaderi de benzer şekilde gelişti. Geçmişte, 1960'lara kadar yürürlükte olan ve Amerika'nın Güney eyaletlerindeki okullarda, hastanelerde, otellerde ve mağazalarda ayrımcılığa neden olan ve sözde gün batımı kasabalarının (gün batımı kasabaları) varlığını düzenleyen ırksal "Jim Crow yasaları" vardı.), bu yasaya göre ayrı olan hangi (siyahi veya kızıl) “renkli" insanların gün batımından önce ayrılmaları gerekiyordu.

 

Yine de 21. yüzyılda siyahi bir ailenin toplam geliri beyaz bir ailenin gelirinden ortalama üçte bir daha azdır. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Afrikalı Amerikalılar arasındaki yoksulluk oranı, ulusal ortalamanın iki katıdır. Afro-Amerikan çocukların %70'i evlilik dışı doğuyor.

 

2020 nüfus sayımına göre siyahi Amerikalılar ülke nüfusunun %13'ünden azını oluştururken, tüm mahkumların neredeyse üçte birini oluşturuyorlar ve ülkede işlenen cinayetlerin yarısından sorumlu tutuluyorlar.

 

Tüm bu faktörler, siyahi ABD vatandaşlarının sosyal dezavantaj düzeyinin beyaz yurttaşlarından çok daha yüksek olduğunu ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için hükümet önlemlerinin açıkça yetersiz olduğunu gösteriyor. Siyah nüfusun "kendi" bölgelerinde, bireysel "siyahi" eyaletlerde yoğunlaşması, yalnızca Afrikalı Amerikalıların daha fazla izolasyonuna ve ardından sosyal kötülüğün yeniden üretilmesine katkıda bulunur. Irk sorunlarının çözülmekten çok uzak olduğu gerçeği, Black Lives Matter (BLM) sosyal hareketinin son yıllarda popülaritesindeki hızlı büyümeyle de kanıtlanıyor.

 

Amerikan toplumu içinde ciddi tartışmalara yol açan bir başka husus da 1791'de ABD Anayasası'nda yapılan ikinci değişiklikle güvence altına alınan vatandaşların silah bulundurma ve taşıma hakkıydı. Swiss Small Arms Survey, ABD vatandaşlarının elinde yaklaşık 400 milyon silah olduğunu tahmin ediyor. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi'ne göre, Amerika Birleşik Devletleri, 100 kişi başına 80'in üzerinde bir rakamla, kişi başına düşen silah sayısında dünya lideridir. Silahlı nüfus bakımından ABD'den sonra ikinci sırada Yemen yer almaktadır.

 

Önceki yıllarda silah dolaşımını sınırlama girişimleri başarılı olmadı ve çoğunlukla ayrıntıları düzenlendi. Örneğin, 1986'da ABD yetkilileri otomatik silahların vatandaşlarına satışını yasal olarak yasaklamadı. Çoğu ABD eyaletinde, ateşli silah satın almak için herhangi bir lisans veya kayıt gerekli değildir. Ülkenin silah sahiplerine ilişkin ulusal bir veri tabanı yoktur ve ikincil piyasada düzenlenmemiştir.

 

Bu sorunun önemli sosyal etkileri vardır. Her yıl yaklaşık 2,5 milyon ABD vatandaşı nefsi müdafaa için ateşli silah kullanıyor. Aynı zamanda, vakaların neredeyse%10'unda bu, saldırganın ölümüyle sonuçlanıyor. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'ndeki cinayet oranı, on yıllar öncesine göre önemli ölçüde düşük olsa da, ateşli silah içeren cinayetlerin oranı giderek artıyor ve %70'in üzerinde rekor seviyelere ulaştı.

 

Bu tür silahların yasaklanmasını savunanlar, Amerika Birleşik Devletleri'nde kurşun yarasından ölme olasılığının diğer gelişmiş ülkelere göre 25 kat daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Ve International Journal of Criminology'nin yaptığı bir araştırmaya göre Amerika'daki toplu infaz sayısı diğer gelişmiş ülkelere göre 10-11 kat daha fazla. En son yüksek profilli vaka Mart 2023'ün sonunda gerçekleşti: Nashville'deki bir Presbiteryen ilkokulunda bir silahlı adam üç çocuğu ve üç yetişkini vurarak öldürdü.

 

Açıkçası, bazı ABD vatandaşlarının etkili kendini savunma hakkı, diğer vatandaşların yaşam ve sağlık haklarını ihlal edemez ve etmemelidir. Ateşli silahların serbest dolaşımının başka bir olumsuz toplumsal etkisi daha vardır: direniş şüphesi varsa ABD polisini daha sert önlemler almaya teşvik eder. Bir vatandaşın pekâlâ silahlı olabileceğini bilen kolluk kuvvetleri "önceden harekete geçer" ve kendileri için tehlikeli görünen bir kişiyi yaralayabilir ve hatta ABD ‘de vurabilirler. Bu tür "polis hatalarının" sayısı münferit vakalarla ölçülmez.

 

Nihayetinde bu tür olaylar, BLM gibi toplumsal hareketlerin popülaritesini artırmakta ve Amerikan toplumunda ciddi bir toplumsal gerilim artışına neden olmaktadır.

 

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kadın hakları

 

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kadınların haklarını unutmayın. Haziran 2022'de Yüksek Mahkeme tarihi bir karar verdi: sözde Roe v. Wade davasındaki 49 yıllık emsali anayasaya aykırı ilan etti. Bu karar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kadınların kürtaj hakkını ciddi şekilde kısıtladı. Gerçek şu ki, 1970'lere kadar sadece altı eyalette talep üzerine izin veriliyordu. Ancak, 1971'de, yasal takma adı Jane Roe olan hamile bir Teksas sakini, Eyalet Savcısı Henry Wade'e karşı dava açtı. Bir dava, 1973'te hamileliğin ilk üç ayında kürtaj yapılmasına izin veren kader kararıyla sonuçlandı ve eyaletlere ikinci üç aylık dönemde kürtaja kısıtlama getirme hakkı verildi.

 

2022'de muhafazakâr çoğunluk Yüksek Mahkemesi, yarım asırlık kendi kararını bozarak, eyaletlerin kürtaj konusunda kendi başlarına karar vermesine izin verdi. Sonuç olarak, bunlardan iki düzine kadarının yetkilileri kürtajı yasakladı ya da yasaklamayı planlıyor. Aynı zamanda zaten böyle bir adım atmaya karar vermiş olanlarda, tecavüz veya ensest durumunda bile böyle bir operasyon yasaktır. Diğer 10 eyalet henüz karar vermedi ve geri kalan iki düzine eyalet sakinlerine kürtaj yapma hakkı vermeye karar verdi.

 

Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj hakkının kısıtlanmasıyla ilgili durumun iki boyutu var. İlk olarak, Amerikalı kadınların önemli bir bölümünün kendi gelecekleri hakkında karar verme haklarının ciddi şekilde sınırlandırılmış oluşu ve nihayetinde üreme sağlıklarını ciddi şekilde etkileyebilir. İkinci olarak, kürtaja kısıtlama getirilmesinin belirgin bir sosyo-ekonomik boyutu vardır. Daha zengin olan Amerikalı kadınlar, prosedür ve müteakip rehabilitasyon için başka bir eyalete seyahat edebilecekken, nüfusun en fakir kesimleri bu fırsattan mahrum kalmaktadırlar.

 

ABD makamları tarafından beyan edilen insan hakları yorumları, öncelikle Amerikan toplumunun ve devletinin tarihsel ve sosyal gelişiminin koşullarından kaynaklanmaktadır ve bu nedenle, bırakın başkalarına empoze edilmesi şöyle dursun, evrensel olarak kabul edilmesi pek mümkün değildir. Dahası, ateşli silahların dolaşımı, kadınların kürtaj hakkının gaspı ve ara sıra ortaya çıkan ırksal çatışmalar hakkındaki yoğun iç tartışmaların da gösterdiği gibi, Amerikan toplumunun kendi içinde bile insan hakları ihlal edilmektedir ve hatta bu realiteyi artık kimse inkâr edemez.

 

Ek olarak, Amerikan insan hakları yorumunda, temel öncelik medeni ve siyasi haklara ve daha az ölçüde sosyo-ekonomik ve kültürel haklara verilir. Bu muhtemelen, bir vatandaşın kişisel özgürlüğünü ve bağımsızlığını sağlamak için bir araç olarak silah taşıma konusunun Amerikan politikacıları ve vatandaşları için daha temel kabul edilmesi gerçeğiyle ilgilidir.

 

Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişmiş bir ülke standartlarına göre çok sayıda evsizin olması veya Amerikan vatandaşlarının önemli bir bölümünün sağlık sigortası olmaması nedeniyle nitelikli tıbbi bakıma erişememeleri gibi ciddi sorunları vardır, kamuoyunun ilgisinin göreli çevresinde halen bu sorun ABD de çözülmemiştir.

 

Irkçılıktan gelir eşitsizliği ve pandemi ile mücadeleye kadar çok sayıda sosyal soruna değinilen 28 sayfalık rapor, "Nefes alamıyorum" sözleriyle başlıyor. Açılış cümlesi, polis müdahalesi sırasında hayatını kaybeden siyahi Amerikalı George Flyod'un son sözleriydi. Floyd bir polis memurunun ayağını boğazına 9 dakika boyunca bastırması sonucu boğularak yaşamını yitirmişti. ABD'de her iki parti kendi çıkarlarını korumak için halk arasına ayrımcılık ve şiddet tohumları ekmekten kaçınmıyor. Soruyorum, Amerikan halkı mevcut demokratik sistemde mi refaha kavuşacak?

 

 

 

10 Nisan 2023 Berlin

 

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}