Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Suriye ve Türkiye’nin savaş noktasına gelmesi    

Ümit Yazıcıoğlu

Aslında bölgemizde yaşananların farkına varılmayacak, bilinmeyecek bir yanı yok.  2015 yılından itibaren Suriye'deki kriz tamamen kontrolden çıktı. Suriye tam bir bataklık haline geldi. Adana Mutabakatı Türkiye'ye gerektiğinde Suriye topraklarında operasyon yürütme hakkı tanıyor, bu anlaşma nedeniyle TSK bölgede, çünkü Türkiye’nin Suriye'deki varlığı keyfe keder bir tercih sonucu ortaya çıkmış değil. Her gün yeni gelişmeler yaşanıyor. Suriye halkı perişan, yerinden yurdundan olmuş, huzur ve barış istiyor. Bu safhada insanları daha da perişan etmeyecek şekilde azami dikkatli, risklerinin iyi hesap edildiği bir Suriye politikasını ülkemizin takip etmesi gerekiyor. Hiçbir masumun canına, malına zarar gelmeden diplomatik yollar ve prensiplerle hareket edilerek iki ülke arasındaki sorunlar çözülmelidir. Suriye bataklığından geri çekilmemiz bana göre zaruridir, çünkü Suriye ile savaşıyor olmak, Türkiye’ye İslam dünyasında itibar kaybettirir. Olası bir müdahalede yer almak Türkiye’nin ekonomik istikrarını bozar. İran ve Rusya ile olan ilişkilerimiz gerilir ve daha ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kalabiliriz. Ve son olarak sıfır sorun politikası uygulanabilirlik açısından imkânsız hale gelir.

Bu gerçeklere rağmen Türkiye ile Şam rejimi, 03 Şubat 2020 tarihi itibariyle Suriye topraklarında resmen sıcak çatışma yaşıyorlar, çünkü Suriye'de anlaşmalara uyulmuyor. Askerlerimize saldırılar yapılıyor. Dolayısıyla bu saldırıları yeni bir dönemin miladı olarak değerlendiriyor. Türk askerinin kanının aktığı yerde hiçbir şeyin aynı şekilde devam etmesine devlet izin veremez. Eğer Suriye Soçi mutabakatına uygun bölgeye geri çekilmezse, eğer Suriye Silahlı Kuvvetleri içinde bulunduğumuz şubat ayı içinde Türkiye’nin gözlem noktalarının gerisine çekilmezse, eğer yapılan anlaşmaların ihlalleri günümüzde olduğu gibi devam ederse, Şam hükümetinin askeri unsurlarına yönelik olarak Türk Silahlı Kuvvetleri mukabil şekilde cevap verebilir. Bu türden çatışmaların ve kanlı savaşların çıkmaması için uluslararası toplumda oluşturulan bir takım emniyet supapları her zaman başarılı olmasa da önleyici rol oynamakta. Dolayısıyla her iki ülke arasındaki Krizin sıcak çatışmaya evirilmesinin önlenmesi gerekiyor. Hızlı ve ciddi bir şekilde gerginliğin azaltılması ihtiyaç var. Her ne pahasına olursa olsun iki kadim ülke ve halklarımız arasında bir savaşın çıkmasını diplomatik kanallar vasıtasıyla önlememiz lazım.  

Türkiye ile Suriye Ordusu arasında, ilk kez 16 Haziran 2019’da İdlib’de 9 numaralı gözlem noktasına havan topu saldırısı yapılmış, Millî Savunma Bakanlığı'nın saldırının “kasıtlı” olduğu değerlendirmesi nedeniyle karşılıklı ateş açılmıştı. Bugünse o gün karşılıklı top ateşi yapılmasıyla sınırlı kalmış olan çatışma durumu, sıcak çatışmaya ve can kayıpları yaşanması sürecine dönüştü.

Hadiseyle ilgili olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Soçi ve Astana’da uzlaşılmış mutabakatlar ile bugüne kadar çeşitli ateşkesler ilan edildiğini hatırlatarak, ancak Suriye rejimince buna uyulmadığı için Türkiye'nin bölgeye asker sevkiyatı yaptığını söyledi. Akar, Rusya tarafınca TSK'nın bölgeye takviye kuvvetler gönderilmesiyle ilgili kendilerine bilgi verilmediği iddiasını şu sözlerle şöyle yanıtladı: "Ancak her seferinde (Şam) rejim tarafından bu ateşkesler bozulmuş, sürekliliği sağlanamamıştır. Bu çerçevede ateşkeslerin sürekliliğini sağlamak, birliklerin güvenliğini sağlamak, diğer taraftan da göçün önlenmesine ve buradaki insanların zor arazi ve iklim şartlarında yaşadıkları insanlık dramına son vermek maksadıyla bu konudaki çalışmalarımızı sürdürmekte ve ilave tedbirler almaktayız. Bu nedenle arazideki unsurlarımıza gerekli desteği sağlamak, takviyeleri yapmak bakımından bazı intikaller icra edildi. Bu intikaller, muhatabımız olan Ruslarla koordine edildi onlara hem yer hem zaman bakımından gerekli bilgiler verildi. Son olayda da intikalimiz bir gün öncesinden yani dün saat 16.13 ve teyiden saat 22.27’de buradaki ilgili arkadaşlarımız tarafından Rusya tarafındaki ilgili personele bildirildi. Bu iletişim ve bilgilendirmelere rağmen, tüm bu önlemlere rağmen, Rejim tarafından gece saat 01.13’te unsurlarımıza karşı ateş açılmıştır. Talimatlar doğrultusunda ve meşru müdafaa çerçevesinde oradaki unsurlarımız tarafından Rejim hedeflerine karşı anında gerekli mukabele misliyle gösterilmiştir. Şu ana kadar 54 Rejim hedefi ateş altına alınmış, çeşitli kaynaklardan aldığımız bilgilere göre şu ana kadar 76 Rejim mensubu, askeri etkisiz hale getirilmiştir. Diğer taraftan da bizim şehit ve yaralılarımız var.” Dr. Esad yönetimi nedeniyle Suriye’de yaşanan olayların sürekliliğini koruması, yaklaşık 40.000 insanın yaşamını yitirmesi, siyasi çekişmeler nedeniyle önerilen barış yollarının hep tıkanması, Rusya ve İran’ın stratejik denge unsuru olarak etkin olması, ABD ve AB devletlerinin konunun çözümünde sıkıntılar yaşaması, Arap Birliği’nin etkin olamaması, muhalif güçlerin yetersiz imkanlar nedeniyle başarıya ulaşamaması gibi nedenlerden dolayı Türkiye Suriye konusunda sıkıntılı bir süreç yaşamaktadır. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin iyi olması ve Rusya’nın Dr. Esad’ın yanında yer alması sıkıntılı olan bu süreci ve sıcak çatışmayı önler ümidini taşıyorum.

Ayrıca bölgede ABD, AB, Rusya, Türkiye, Arap Birliği ve İran adeta stratejik bir mücadele içinde bulunmaktadırlar. Ancak bu arada zarar görenler ise Suriye vatandaşları olmaktadır. Bu nedenle tarafların en kısa sürede bir anlaşma ortamı sağlayarak yaşananlara son vermeleri önem taşımaktadır. Ayrıca bölgede Suriye sadece İran, Irak ve Türkiye için değil aynı zamanda Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail açısından da çok önemli bir devlettir. Bu nedenle iç problemleri ile uğraşması, bölgesel oyunların yeniden yapılandırılmasına yol açar ki bu durum genel olarak bölgede güvensizliğe ve şiddete destek sağlayabilir.

Bu hadisler eşliğinde Suriye’deki gelişmeleri objektif bir gözle irdelersek, çok rahat bir şekilde Suriye iç savaşının Türkiye’yi sonu belli olmayan bir maceranın içine 3. Şubat 2020 tarihi itibariyle dahil ettiğini tespit edebiliriz.

Ülkemiz içine dalmış olduğu bu Suriye bataklığından acilen kurtulmalıdır. Bunu niçin vurguluyorum diye sorabilirsiniz. Cevaben şunu belirtmek istiyorum, çünkü ülkemize karşı emperyalistlerin ve sosyal emperyalistlerin çok büyük bir tuzak hazırladıkları kokusunu alıyorum. Şu an Sarakib bölgesi, Halep’in kuzeyi ve batısında devam eden çatışmaların önce Afrin ve Fırat Kalkanı, sonra Fırat’ın doğusuna sıçraması ‘da mümkündür.  

Türkiye-Suriye sınır hattı boyunca Şam ile başlama ve bitişi belli olmayan ucu açık bir Vekalet savaşına girmiş olur kuşkusunu taşırken, Türkiye ile Şam rejimi, bugün yani 03 Şubat 2020 tarihi itibariyle Suriye topraklarında resmen sıcak çatışma yaşıyor. Bu sıcak çatışmanın her iki ülkeye de herhangi bir faydası yoktur.

Ayrıca bu bağlamda belirtmek gerekir ki emperyalistler,
-Türkiye’yi bir mezhep savaşına çekmek istiyorlar.
-Türkiye’yi radikallerle, terör örgütleriyle iş tutan, onları koruyan bir ülke durumuna sokmak gibi tezgahlar hazırlıyorlar.
Suriye’de rejim güçleri karadan İdlib ve bazı bölgeleri kuşatmaya çalışırken, Rusların havadan vurarak rejime destek vermesi siyaseten ve askeri olarak birlikte düşünüldüğünde Türkiye'nin Suriye’de siyaseten ve askeri olarak başarılı olması artık pek kolay görünmüyor.

Rusya’nın masa başında Türkiye’nin yanında duruyor görüntüsü vermesi, buna karşılık arazide farklı tavır sergiliyor olması ister istemez, Türkiye’nin, “Rusya' ya rejim ya da Türkiye” demesini beklemesi doğaldır. Hemen belirtelim ki, masa başında Rusya, Suriye rejimini bir kenara itmemiş olsa da Türkiye’nin dostluğunu da kaybetmek istememektedir. Ancak, verilen sözlere uyulmadan Türkiye’den dostluk beklemekte doğru olmaz.

Bu bakımdan son gelişmeler üzerine Başkan Erdoğan’ın, “Rusya, Astana’ da Soçi’ye de sadık değil. Soçi ve Astana diye bir şey kalmadı. Sabrımız tükeniyor, kendi göbeğimizi keseriz” açıklaması bu gerçeğin ifade edilmesidir. Fakat uluslararası ilişkilerde ''kendi göbeğimizi keserek'' Suriye sorununu çözemeyiz, tek başımıza bu sorunu çözmeye kalkarsak, uluslararası arenada siyaseten başarılıda olamayız, çünkü bölgede dış güçlere bağlı olan kuvvetlerin kendi isteklerine uygun bir ortamın oluşturulmasına yönelik girişeceği bir düzenleme operasyonu, Suriye ve tüm Ortadoğu için karamsar bir geleceğin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Rusya ile ABD'nin bölgedeki menfaatleri, politikaları, yani küresel güçlerin tercihleri arasında kurulan salıncakta bir o yana bir diğer yana savrulmadan, olabildiğince bağımsız kalıp(!) akıl ile bu zor süreç yönetilmelidir. Suriye yönetimiyle diplomasi yapılarak iki ülke arasındaki sorunlar çözülmeli, çünkü yaşanan Arap Baharı sürecinde bozulan iki ilişkilerin düzeltilmesinde hepimiz acısından fayda var. Soçi Mutabakatı bugünkü görüntüsü ile çökmüş bulunuyor. Astana Mutabakatı çökerse Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı da sorgulanır hale gelir. Bu nedenle Astana Mutabakatının çökmemesi Türkiye açısından önemlidir.  Bu bağlamda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" sözlerinin tüm dünya ülke ve toplumlarında benimsenmesini diliyorum.

 

 

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}