Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Suudi Arabistan-İsrail İlişkileri: Zorlu Yollar ve Dış Politika Mücadelesi

Suudi Arabistan-İsrail İlişkileri: Zorlu Yollar ve Dış Politika Mücadelesi

 

 

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

     1.) Giriş

Orta Doğu coğrafyası, uzun yıllardır siyasi gerilimlerin, çatışmaların ve tarihi anlaş-mazlıkların merkezi olmuş-tur. Bu coğrafyada meyda-na gelen her gelişme, uluslararası ilişkilerin oda-ğında yer almış ve çeşitli aktörlerin siyasi stratejilerini şekillendirmiştir. 

Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normal-leştirilmesine dair son yıllar-da yaşanan gelişmeler, Orta Doğu'nun bu karmaşık siyasi sahnesinde önemli bir yer tutmaktadır.

 

20 Eylül tarihli Fox News röportajında Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın yaptığı açıklamalar, bölgenin siyasi dinamikleri üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Bu açıklamalar, Suudi Arabistan'ın İsrail ile olan ilişkileri normalleştirme niyetini dile getirmiş ve bölgesel istikrarın artırılması ve işbirliği hedefini vurgulamıştır. Ancak, bu açıklamaların ardından yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan'ın İsrail ile normalleşme sürecinin sancılı bir yolculuk olacağını göstermektedir.

 

Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırıları, Suudi - İsrail normalleşmesine dair planlara ciddi bir darbe vurmuş ve bu süreçteki zorlukları açıkça ortaya koymuştur. İsrail-Filistin çatışması, bölgedeki dengesizliği artırmış ve Suudi Arabistan'ın bu yöndeki adımlarını gözden geçirmesine neden olmuştur.

 

Bu makale, Suudi Arabistan'ın İsrail ile olan ilişkilerini normalleştirme çabalarını ve Amerika Birleşik Devletleri'nin bu süreçteki arabuluculuk rolünü ele alacaktır. Ayrıca, Suudi Arabistan'ın dış politika mücadelesi ve bölgesel etkisi göz önüne alınarak bu sürecin karmaşıklığı ve etkileri incelenecektir. Bu bağlamda, makalede Siyaset Bilimi perspektifi ile bu gelişmelerin anlaşılması amaçlanmaktadır.

 

2.) Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın İsrail ile İlişkileri: Stratejik Evrim ve Bölgesel Dinamikler

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın İsrail ile ilişkileri normalleştirme yönündeki açıklamaları, uzun süren gerginliklerin ardından olumlu bir gelişme olarak karşılandı. Ancak son dönemde yaşanan Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırıları, bu olumlu atmosferi gölgelemiştir. Bu yazımın bu kısmında, Suudi Arabistan'ın İsrail ile olan normalleşme planlarına dair yakın tarihli gelişmeleri ve bu gelişmelerin Suudi-Amerikan ilişkilerine olan etkisini daha ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğiz.

 

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın açıklamaları, Suudi Arabistan'ın İsrail ile ilişkilerini düzeltme niyetini vurgulamıştır. Bu, bölgesel istikrar ve işbirliği açısından önemli bir ilerleme olarak kabul edilmektedir. Ancak, son dönemde yaşanan Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırıları, Suudi Arabistan'ın bu normalleşme planlarını gözden geçirmesine ve bu anlaşmanın geleceğini sorgulamasına yol açmıştır.

 

Suudi Arabistan'ın İsrail ile olan ilişkilerini normalleştirme süreci, aynı zamanda Suudi-Amerikan ilişkilerini de etkilemektedir. Amerika Birleşik Devletleri, bu süreci başarılı bir şekilde desteklemek için arabuluculuk yapma rolünü üstlenmiştir. Özellikle Joe Biden yönetimi için dış politika başarıları büyük bir öneme sahiptir ve bu nedenle Washington, Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki anlaşmanın koşullarını müzakere etme çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.

 

Bu müzakereler savunma anlaşmaları, modern silah tedarikini ve barışçıl nükleer programları içermektedir. Özellikle nükleer enerji santrali inşası konusu kritik bir öneme sahiptir. İsrail, geçmişte bölgedeki nükleer silah üretme potansiyelini engellemek için Irak'ta bulunan bir nükleer reaktörü vurarak bu konuda adım atmıştır. Ancak şimdi İsrail, Amerikan güvencesi altında Birleşik Arap Emirlikleri'nde bir nükleer enerji santrali inşa etmeyi kabul etti. Şimdi dikkatler Suudi Arabistan'ın bu konudaki kararına çevrilmiştir ve bu karar, bölgesel liderlik rolünü üstlenen bir ülkede nükleer santral inşasına izin verilip verilmeyeceği bakımından büyük öneme sahiptir.

 

Sonuç olarak, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın İsrail ile ilişkileri normalleştirme açıklamaları, bölgesel istikrar ve işbirliği açısından umut verici bir gelişme olarak karşılanmıştır. Ancak, Hamas'ın İsrail'e saldırıları bu süreci belirsizleştirmiştir. Suudi Arabistan'ın bu yönde atacağı adımlar, Suudi-Amerikan ilişkileri ve bölgesel dengeler açısından büyük etkilere sahip olacaktır. Nükleer enerji santrali inşası gibi müzakereler de önem taşıyor ve bu nedenle gelecekteki gelişmeler yakından takip edilmelidir."

 

3.)Suudi Arabistan'ın İsrail ve Nükleer Enerji Diplomasisi Bağlamında Diplomatik İlişkileri

Son dönemde, Suudi Arabistan'ın İsrail ile kurmuş olduğu diplomatik ilişkiler ve nükleer enerji geliştirme projeleri, geniş bir stratejik ve politik spektrumu kapsayan önemli bir boyut kazanmıştır. Suudi Arabistan'ın İsrail ile olan ilişkilerindeki talepleri, Batı Şeria'daki İsrail yerleşimleri meselesi gibi hassas konuları içermekte ve Filistin Ulusal Otoritesi'nin topraklar üzerindeki kontrolünün genişletilmesini hedeflemektedir. Ayrıca, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırıları da bu bağlamda önemli bir gelişme olarak dikkate alınmalıdır. Bu olay, bölgedeki tansiyonu daha da artırmış ve taraflar arasındaki uzlaşmanın zorlaşmasına yol açmıştır.

 

Bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Suudi Arabistan'ın İsrail ile ilişkilerini nasıl sürdürdüğü ve bu ilişkilere nasıl katkı sağladığına dair yaklaşımı, 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırılar gibi olayları da göz önünde bulundurmalıdır.

 

Öte yandan, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji geliştirme projelerine yönelik ABD'nin tutumu da önemli bir konudur. Suudi Arabistan, nükleer enerji santrallerinin inşası konusundaki planlarıyla Amerikan enerji şirketlerine büyük iş fırsatları sunmaktadır. Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın liderliği altında, Suudi Arabistan'da nükleer enerji gelişimi, yüksek petrol fiyatları nedeniyle yerel enerji kaynaklarının daha verimli kullanılması gerekliliği ve petrole olan bağımlılığın azaltılması hedefleriyle ivme kazanmıştır. Suudi Arabistan, günlük yaklaşık 0,4-0,5 milyon varil petrol tüketerek elektrik üretmektedir; bu nedenle nükleer enerji santrallerinin inşası, yerel petrol tüketimini azaltma çabalarına önemli katkılarda bulunabilir. Ayrıca, bu santraller ülkenin toplam elektrik üretiminin %35-40'ını karşılamaktadır. Bu nedenle, nükleer enerji santrallerinin inşası, Suudi Arabistan'ın enerji stratejisinin önemli bir bileşeni olarak kabul edilmekte ve ülkenin enerji çeşitlendirme çabalarını tamamlamak açısından mantıklı bir adım olarak değerlendirilmektedir.

 

4.)Suudi Arabistan'ın Nükleer Enerji Projeleri ve Uluslararası İşbirlikleri

Suudi Arabistan, enerji üretimi ve tuzdan arındırma gibi stratejik hedeflere ulaşmak amacıyla, 2017 yılında kabul edilen Ulusal Atom Enerjisi Projesi ile büyük ve küçük nükleer reaktörlerin inşasına yönelik önemli bir taahhütte bulunmuştur. Bu proje, Suudi Arabistan'ın enerji kaynaklarına olan bağımlılığını azaltmak ve su kaynaklarına sürdürülebilir bir şekilde erişim sağlamak için birçok yönden önemlidir.

 

Nükleer Düzenleme ve Yönetim Projenin başarıyla hayata geçirilmesi için, Suudi Arabistan 2018 yılında Nükleer ve Radyolojik Düzenleme Komisyonu'nu kurmuş ve 2022'de de ulusal nükleer şirket olan Saudi Nuclear Energy Holding Company'yi tesis etmiştir. Bu, nükleer enerji programının düzenlenmesi ve denetlenmesi açısından önemli bir adım olmuştur.

 

Nükleer Santral İhalesi 2022 yılı sonunda başlayan ve 1,4 GW kapasiteli ilk iki reaktörlü nükleer enerji santrali inşaatı ihalesi, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji alanındaki taahhütünün somut bir göstergesidir. Katılan firmaların resmi olarak açıklanmamış olmasına rağmen, Amerika'dan Westinghouse, Rusya'dan Rosatom, Kore'den KEPCO ve Çin'den Ulusal Nükleer Şirketi gibi uluslararası aktörlerin bu ihaleye katıldığına dair güçlü bir inanç vardır.

 

Uluslararası İşbirliği Özellikle Rusya'nın Rosatom şirketi, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji projelerine büyük bir odaklanma göstermektedir. Rosatom, uranyum madenciliği, nükleer yakıt üretimi, nükleer enerji santrali inşaatı ve bakımı, kullanılmış nükleer yakıtın imhası ve nükleer uzmanların yetiştirilmesi gibi geniş bir yelpazede deneyime sahiptir. Ayrıca, Rosatom şu anda Mısır'da Ed-Dabaa nükleer santralini inşa etmektedir ve Orta Doğu'daki zorlu koşullarda çalışma deneyimi bulmaktadır.

 

Suudi Arabistan'ın nükleer enerji projeleri, uluslararası işbirliğinin temel bir parçasını oluşturuyor. Rusya ile 2015 yılında imzalanan Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Alanında İşbirliği Anlaşması, bu işbirliğiye temel bir çerçeve sunmaktadır. Rosatom ve Suudi Kral Abdullah Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Geliştirme Merkezi, nükleer enerjinin barışçıl kullanımına yönelik bir işbirliği yol haritası hazırlamıştır. Son olarak, Rosatom'un iştiraki olan Rusatom Overseas'ın Riyad'daki ofisi, şirketin uluslararası pazarlardaki projelerini tanıtmak ve Suudi Arabistan ile daha fazla işbirliği fırsatları yaratmak amacıyla 2019 yılında faaliyete geçmiştir.

 

Sonuç olarak, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji projeleri, enerji üretimi ve suyun tuzdan arındırılması gibi önemli hedeflere ulaşmak için atılan önemli adımları temsil ediyor. Bu projeler, ülkenin enerji ihtiyaçlarını karşılayarak sürdürülebilir bir enerji geleceğinin inşasına katkıda bulunabilir.

 

5.)Orta Doğu'da Nükleer Enerji Arenasındaki Rekabet: Amerika Birleşik Devletleri ile Suudi Arabistan İlişkileri

Orta Doğu'da nükleer enerji alanında yaşanan rekabet, bölge genelinde güç dengeleri üzerinde önemli bir etki yaratan karmaşık bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji programının geliştirilme aşamasında, uluslararası aktörlerin rekabetini tahlil etmeyi amaçlamaktadır.

 

Haziran ayında, Suudi Arabistan'ın Amerika Birleşik Devletleri ile devam eden müzakereleri bir noktada tıkanmışlığında, Suudi yönetimi, Amerikalı mevki daşlarını daha fazla esneklik göstermeye teşvik etmek adına Çin veya Rusya gibi alternatif işbirliği partnerlerine yönelme niyetini ifade etmiştir. Bu siyasi manevra, Suudi-Çin ilişkilerinin kayda değer bir güçlenmeye sahne olmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, Suudi ulusal petrol şirketi Aramco'nun Çinli ortaklarla işbirliğini geliştirmesi ve enerji sektöründe hisse satın alması, Suudi Arabistan'ın enerji stratejisinin değişimini somutlaştırmıştır.

 

Ancak, Amerikalı nükleer uzmanlar, Suudi Arabistan'ın nükleer enerji programının yürütülmesinde Rusya ve Çin gibi partnerlerin tercih edilmesinin önerilmediğini savunmaktadır. Onlar, Suudi Arabistan'ın gerçek rakiplerini, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri'nde başarılı bir şekilde uygulanan Barakah nükleer santrali projesi ile tanınan Koreli KEPCO olarak görmektedir. KEPCO'nun bölgedeki deneyimi ve başarısı, Orta Doğu'da nükleer enerji projelerini gerçekleştirmek isteyen Suudi Arabistan için önemli bir avantaj sunmaktadır.

 

Bu rekabet bağlamında, özellikle Westinghouse'un Ekim 2022'de KEPCO'ya karşı açtığı dava dikkate değerdir. Dava, Kore'nin nükleer reaktör tasarımını değiştirmesine rağmen, bu tasarımın hala Amerikan teknolojisine dayandığı iddiasıyla gerçekleşmiştir. Amerikan mahkemesi, Westinghouse'un bu iddiasını reddetmiş ve dava Eylül ortasında sonuçlanmıştır. Bu rekabet, uluslararası ilişkiler ve enerji stratejileri açısından önemli bir dönemecin işaretçisi olma özelliği taşımaktadır.

 

6.)Sonuç

Sonuç olarak, Westinghouse'un Suudi Arabistan ile potansiyel bir büyük anlaşma yapabilmesi, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin ve savunma anlaşmalarının geleceğine bağlıdır. Ancak, Filistin-İsrail geriliminin tırmanması, bu tür bir anlaşmanın yakın gelecekte gerçekleşme olasılığını zayıflatabilir. Üçüncü bir belirleyici faktör ise Westinghouse'un nükleer enerji projeleri için seçilip seçilmeyeceği, Suudi Arabistan'ın savunma anlaşmaları ve silah temini taleplerine bağlıdır.

 

Bu bağlamda, uluslararası arenada Çin, Rusya ve Koreli KEPCO gibi şirketlerin Suudi Arabistan'ın nükleer enerji alanındaki yolculuğundaki rolü giderek artmaktadır. Suudi Arabistan, enerji ve tuzdan arındırma alanlarındaki bu önemli dönüşümü başarılı bir şekilde hayata geçirme hedefine ulaşmak için uluslararası işbirliğine büyük bir ihtiyaç duymaktadır. Bu, Suudi Arabistan'ın enerji ihtiyaçlarını karşılayarak, sürdürülebilir bir enerji geleceği inşa etme vizyonunu destekleyebilir. Ancak, bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerin ve savunma anlaşmalarının nasıl şekilleneceği, bu önemli projenin sonucunu belirleyecek kritik bir faktördür.

 

 

 

11 Ekim 2023, Lüksemburg

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}