Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Suriye ve Türkiye'deki depremler: felaketten para kazanlar

 

Suriye ve Türkiye'deki depremler: felaketten para kazanlar

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

  I.)

Şubat ayının başı, bir dizi güçlü deprem dünyayı şok etti - yüzden fazla deprem oldu. ABD, Türkiye, Suriye, Kolombiya, Porto Riko, Şili, Arjantin, Kuril Adaları, Kazakistan ve diğer bölgeler  zelzelenin sarsıntılarıyla sarsıldılar. Doğal anormallikler sonucunda binlerce insanın hayatını kaybettiği ve yerleşim yerlerinin altyapısının tahrip edildiği gibi, UNESCO'nun özel koruması altındaki kültür anıtları da yok oldu. Bunlardan biri Türk kalesi olan Gaziantep'ti  deprem sonucunda yapı tamamen yıkıldı. Ülkemizde  an itibariyle sahada arama kurtarma yapan ülke sayısı 74, personel sayısı 7 bin 98, ekip gönderecek ülke sayısı 1, gelecek personel sayısı 439; görevini tamamlayıp ayrılan ülke sayısı 15, görevini tamamlayıp ayrılan personel sayısı ise 4 bin 236 kişiden oluşmaktadır.

 

Deprem felaketi öncesi en yoğun gündem başlığını 18 Haziran 2023 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanan genel seçimler oluşturmaktaydı. Anılan tarihte genel seçimlerle aynı gün Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun da yapılması planlanmaktaydı. On altı Milyon vatandaşımızın etkilendiği bu deprem felaketine maruz kalan on bir şehirlerimiz TBMM’de toplam 90 milletvekili ile temsil ediliyorlar. Durum o kadar acı ki, buralarda seçmen kalmamış, seçmen kütükleri geçersizleşmiş ve seçim yapmak hukuken ve fiilen imkânsız hale gelmiş. Herhâlde  secime gidilirken Yüksek Secim Kurulu nüfus sayımı ile bu illerin kaç milletvekili ile temsil edileceğini yeniden hesaplayacaktır.  Dolayısıyla bu ortamda secimler en az bir iki yıl ertelenmelidir düşüncesindeyim. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile seçimlerin ertelenmesi, on altı milyon vatandaşımızın etkilendiği, deprem felaketi nedeniyle mümkün olduğu gibi,  siyaseten ve hukuken zaruridir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi 90 mebus çıkaran on bir ilde OHAL devam ettiği müddetçe hukukilik denetimi yapamaz.

 

Mesele sadece siyasi bir iktidar değişikliğe değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından tam 100 yıl sonraki secim.   Bu bağlamda belertmek gerekirse Türkiye'deki Muhalefet partileri o kadar iktidara susamışlar ki, bu deprem felaketinin acıları daha iyileşmeden bu ortamda bile secim yapılmasını zaruri buluyorlar, halbuki  dünyanın hiç bir yerinde bu ortamda secim yapılamaz. Olağanüstü halin kesinkes bir tanımını vermek oldukça zordur. Zaten olağanüstü hâl doğası gereği hukuken atipik olay ve olgulardan oluşmaktadır. Norm Denetimine gelince Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

 

Ancak, olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine dava açılamaz. Bu bağlamda belirtmek gerekirse “Anayasa’nın 102. maddesinde savaş sebebiyle seçimlerin ertelenmesine ilişkin bir hüküm yer almamaktaysa da savaş gibi milletin varlığının tehlike altında olduğu bir dönemde serbest seçimlerin yapılması imkânı bulunmasa da her durumda yapılması gerektiği söylenemez. Maddenin son fıkrasında yer alan Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esasların kanunla düzenleneceği hükmüne dayanarak kanun koyucunun Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin diğer hususların yanı sıra savaş gibi bir mücbir sebep nedeniyle seçimin yapılmasına imkân bulunmayan hâllerde seçimin ertelenmesini düzenlemesinde Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.”

 

II.)             

Türkiye ve Suriye'de meydana gelen yıkıcı depremin ardından milyonlarca insan yardıma muhtaç durumda. Suriye'de Beşar Esad yönetimi bundan yararlanmaya çalışırken, oradaki sözde uluslararası toplumun başarısızlığı yeni boyutlara ulaşıyor.

 

Çok az, çok geç: BM personelinin yer aldığı ilk heyet, Türkiye'den geçen salı günü sahadaki durum hakkında fikir edinmek için İdlib çevresine gitti. İsyancılar tarafından tutulan kuzey Suriye bölgesi, deprem ve sonrasında özellikle sert bir şekilde etkilendi, ancak uluslararası yardım yerden kalkmak ve muhtaçlara ulaşmak için çok yavaş yürüdü.

 

Drone görüntüleri, Türkiye'nin güneydoğusundaki arazide yollar, tarlalar ve tepeler boyunca derin ve uzun uzanan bir yarığı gösteriyor. 5-6 Şubat gecesi meydana gelen ve şimdiye kadar 51.000'den fazla kişinin ölümüne yol açan 7,8 büyüklüğündeki yıkıcı deprem, özellikle gergin bir zamanda gerçekleştir.

 

Kuzey Suriye'de deprem, insani durumun zaten felaket olduğu bir bölgeyi vurdu. BM'ye göre dört milyondan fazla insan İdlib çevresinde toplanıyor ve bunların dörtte üçü Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminden kaçan ülke içinde yerinden ve yurdundan edilmiş Suriyeliler. Bu insanların yüzde 90'ından fazlası, BM'nin yardımına muhtaçlar. Sadece İdlib ikamet edenler BM'nin sağladığı uluslararası yardıma bağımlı halde değil, günümüzde tüm o coğrafyanın bu yardıma ihtiyacı var.

 

İdlib'in doğusunda, Halep, Suriye rejimi tarafından kontrol edilen ve yıllarca süren savaşın harap ettiği bölgede bulunuyor. Esad hükümeti yıllardır yeniden yapılanmaya ne yatırım yapmak istiyor, ne de yapabiliyor. Burada da insanların çoğu yardıma muhtaç durumda. Özellikle Gaziantep şehri ve Hatay ili olmak üzere depremden kötü etkilenen Güney Türkiye bölgeleri, tam olarak Türkiye'deki 4,6 milyondan fazla Suriyeli mültecinin yaşadığı sınır bölgesini oluşturmaktadır.

 

Deprem birdenbire uluslararası dikkatleri Suriye'deki savaşın birkaç yıl önce dondurulduğuna, Suriye halkı için hiçbir çözüm ve hatta umut kalmamasına gelen günlerde meydana geldi.  Temel olarak, Esad rejimi de dahil olmak üzere ilgili tüm uluslararası güçler, savaşın manşetlerden kaybolduğundan mutluydular. O zamandan bu yana, milyonlarca Suriyeli, yıllar geçtikçe kıt hale gelen insani yardıma bağımlı, mülteci olarak umutları olmayan bir hayata mahkûm edildiler. Deprem felaketi bu statükoyu değiştirdi. Rusya'nın Ukrayna'ya yapılan saldırıdan bu yana askeri ve siyasi olarak zayıflaması ve dolayısıyla Suriye'deki konumu ve Suriye'ye de müdahil olan İran İslam Cumhuriyeti'nin derin krizi buna katkıda bulunuyor.

 

Bir açıdan, depremin Suriye'de uzun süredir devam eden siyasi-insani felaketi ne ölçüde etkileyeceği kısa vadede şimdiden ortaya çıkmadı: Bu durum İdlib çevresine BM yardımının ulaşmasıyla da ilgili. Yıllardır bu, BM'nin sözde egemenlik haklarının aşağı yukarı koşulsuz olarak tanınması talebiyle Esad'a fiilen teslim olmasının korkunç sonuçlarından biri oldu. Esad, BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya ve Çin'in de yardımıyla, BM'nin savaş sırasında nüfusun sevmediği kesimlerine insani yardım ulaştırmasını engellemekle kalmadı, Rusya ile birlikte İdlib ve Kürt kontrolündeki bölgelerdeki insanlara yönelik insani yardım hizmetlerini de kasasını dolduran bir şantaj oyununa dönüştürdü.

 

Bu nedenle Esad şimdi BM yardımının sadece başkent Şam üzerinden yapılmasını ve tamamen oradan kontrol edilen bölgelere akmasını talep ediyor. Bu, yardımın Esad tarafından belirlenen tüccarlardan satın alınması gerektiği anlamına gelmiyor, aynı zamanda isyancılardan daha fazla kaynak çekmesini sağlıyor. İnsan hakları STK'ları Obsalytics ve Suriye Hukuki Kalkınma Programı tarafından geçen yıl Ekim ayında Suriye rejimine sadık şirketler, tedarikçiler ve BM'nin birlikte çalıştığı hizmet sağlayıcıları aslında bu gelişmeye bir yerde  göz yumuyorlar. .

 

Şu anda BM yardım ve yardım parasının sistematik olarak kötüye kullanılması ve bununla bağlantılı olarak Suriye'deki yolsuzlukla ilgili uluslar arası arenada soruşturmalar var.

 

Buna göre, depremden kısa bir süre sonra Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mekdad, yardımın sadece Şam üzerinden ulaştırılmasını bir kez daha talep etti. Bu tür taşımaların İdlib'e de gidebileceği güvencesini günler sonra, zaten onaylanmış olan bir taşımanın birdenbire iptal edilmesi izledi. Bu, Suriye'nin olağan oyalama taktiği. 2014 yılında BM'ye yazılan bir açık mektupta, çeşitli uluslararası hukuk uzmanları, uluslararası hukuk açısından, BM'nin Suriye'den izin almadan ve rejim tarafından kontrol edilmeyen sınırlardan insani yardım sevkiyatına da izin verildiğine dikkat çekti. Buna rağmen BM, Rusya ve Suriye'den gelen ilgili tüm taleplere boyun eğmeyi seçti.

 

BM'nin İdlib'e ve kuzeybatı Kürt bölgesine yardım sevkiyatına genellikle sadece Türkiye'den Bab al-Hawa sınır kapısından geçiş izini veriliyordu ve bu iznin her yıl yeniden müzakere edilmesi gerekiyor. Yol başlangıçta deprem hasarı nedeniyle geçilmezdi, yani İdlib'e yardım kesildi. BM Genel Sekreteri António Guterres'in pazartesi akşamı BM Güvenlik Konseyi'nin kapalı oturumunun ardından yaptığı duyuruya göre, felaketten yalnızca bir hafta sonra Esad iki sınır kapısı daha açmayı kabul etti. Buna göre, Türkiye ile kuzeybatı Suriye arasındaki iki sınır kapısı olan Bab al-Salam ve Al Ra'ee, insani yardımın zamanında ulaştırılmasını sağlamak için ilk üç aylık bir süre için açıldı". İngiliz Guardian gazetesine göre, diğer insani yardım yollarını açma girişimleri, Esad'ın onayı olmadan böyle bir hareketin Şam'daki rejimin egemenliğini baltalayacağı gerekçesiyle Rusya ve Çin tarafından veto edilmişti.

 

Uluslararası toplumun Esad ve Rusya'nın rızası olmadan yardım göndermeye karar vermesi için sefaletin baskısının ne kadar büyük olduğu sorusu yanıtsız kalıyor. Bu paskal oyundaki çıkar ilişkileri, birkaç milyon insanın temel ihtiyaçlarını gidermeye bile yeterli olmuyor. Esad'ın tavizlerinin bedeli, uzun süredir Suriye'nin topladığı uluslararası yardımın bir payı oldu.   Amerikan düşünce kuruluşu tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yıllardır tüm uluslararası yardım parasının en az yarısı rejim tarafından saçma döviz kurları aracılığıyla toplandı.

 

Sözde uluslararası toplumun Suriye'deki başarısızlığı depremle birlikte yeni bir zirveye ulaştı. Olaydan bir hafta sonra, yardım uçakları Şam'a inip rejimin kontrolündeki bölgeye yardım götürdüğünde, sadece 20 kadar tır BM yardımını Türkiye'den İdlib'e sınır kapısından taşımıştı. Ancak yeni olan, BM'nin üst düzey acil yardım koordinatörü Martin Griffith'in en azından bir tweet ile başarısızlığı kabul etmesi ve kuzey Suriye'deki insanlara haklı olarak kendilerini terk edilmiş hissettiklerini söylemesiydi.

 

Uluslararası toplumun Esad ve Rusya'nın rızası olmadan yardım göndermeye karar vermesi için sefaletin baskısının ne kadar büyük olduğu sorusu yanıtsız kalıyor. BM tek başına buna pek karar veremez, fiilen bundan sorumlu olan Güvenlik Konseyi, Çin ve Rusya'nın batılı devletlerle karşı karşıya gelmemesiyle engellenir.

 

Ancak, bazı  ülkeler bu ablukanın üstesinden gelebilir; Örneğin Suudi Arabistan, Türkiye sınırından bir yardım konvoyu gönderdi. En son ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, tıpkı depremden kısa bir süre sonra Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un yaptığı gibi, Esad'a insani yardım malzemelerinin Türkiye sınırından geçişini engellemeyi bırakması çağrısında bulundu. Ancak bu tür çağrılar, Esad gibi  sağır kulaklara düşüyor. Ve son olarak Batılı ülkeler, çok az taahhüt gerektiren statüko değişikliğindense, birkaç yüz bin Suriyelinin çadırlarda yaşamasına katlanmayı tercih ediyor gibi görünüyorlar. Belki deprem gerçekten bir şeyleri harekete geçirmek için yeterli olmayacak, ancak artık tamamen katı değiller. Ve her şey açık ve şeffaf olmalı: Bu yıl birçok Suriyeli Avrupa'ya doğru yola çıkabilir. Ancak bunun yeniden düşünmeye yol açıp açmayacağı ise şüpheli.

 

16 Şubat 2023, Lüksemburg

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}