Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Tekman Aktuel

Tekman’daki gidişat ve Nepal’deki deprem

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

Bugünkü makalemde Erzurum ve Tekman’daki son siyasi hadiseleri ve Nepal’de yaşanan deprem felaketini ele almak istiyorum.

Ayrıca geçenlerde AK- Parti Erzurum Milletvekili Adayı ve arkadaşım Sayın Av. Abdürrahim Fırat’ın seçim çalışmaları çerçevesinde Tekman’da ilçe halkı ve esnafa yaptığı ziyaret esnasında bir grup tarafından saldırıya uğramasını; hukuka, demokrasiye, Kürt ve Türk halkına, insan hak ve özgürlüklerine karşı yapılan bir saldırı olarak nitelendiriyorum. Bu saldırı her kim tarafından yaptırılmış olursa olsun, saldırının arkasındaki paralel derin yapı bilmelidir ki, bu kışkırtıcı saldırının Kürt halkına ve Tekman’a bir faydası yoktur. Hiçbir zaman korku ve şantaj üzerinden insanlardan oy alınmaz. Oy almak için insanlarımıza lütfen dürüst davranın.

Yakın tarihimiz Kürt halkının kendi öz gücüyle yeniden ayağa kalkışının görkemli direnişine tanıklık etmiştir. Dolayısıyla ben kısır mikrofon siyasetçiliğini alkışlayacak köle ruhlu insan değilim. Karl Marks, 1 Nisan 1865’te bazı sorulara yanıt verdiği bir yerde, en beğendiği niteliğin SADELİK, en çok nefret ettiği kusurun YALAKALIK/ YALTAKÇILIK ve parolasının De omnibus dubitandum [HERŞEYDEN KUŞKULAN!] olduğunu söylemişti. (Bkz. “Confession/ “İtiraf”, Karl Marx-Frederick Engels, Collected Works, Cilt 42, s. 567-68) Dolayısıyla, onun izinden gittiklerini söyleyenler, ama onun düşüncelerinden habersiz olanlar, kendi duruşlarını bu yanıtın ışığında gözden geçirmelidirler.

Herkes barış içerisinde demokratik ortamda siyasi mücadelesini vermelidir, halkımız gözü kapalı olarak sormadan tartmadan ölçmeden hiçbir şeyi kabul etmemelidir. Kimin neyi savunduğundan ziyade neden savunduğu önemlidir. Bir düşünceyi, yanlış olarak savunmak, manipülasyonların ve yanlış yönlendirilmeler sonucu savunmak ile o yanlışı neden savunduğunun bilincinde olarak ve bunu bir görev olarak savunmak aynı şeyler olmadığı gibi bu iki farklı gruptaki insanlar da aynı kefeye konmamalıdır.

Deprem konusunda kısada olsa görüşlerimi siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Bizim Erzurum’la Katmandu’nun şehir olarak birbirlerine çok benzer yanları vardır. Katmandu’daki ev yapıları ve Konaklar eski Erzurum evlerine çok benzerler. Hele Nepal’in köylerine gittiğinizde hem Kürdistan’ın soğuk iklimini yaşarsınız ve hem de 1966’lı yıllardaki Kürdistan’daki yaşamı hatırlaya bilirsiniz.

Ben ilk kez Nepal’e gittiğimde, kendimi Tekman’daymış gibi hissettim. Şimdi Nepal’deki depremi duyunca, çocukluğumu ve 19 Ağustos 1966 tarihinde Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yani Kürdistan’da yer alan Muş ilinin Varto kazasında, Hınıs ve Tekman’da meydana gelen. Büyüklüğü 6,9 Ms olan depremi ve bu felaket sonucunda 2.394 kişinin ölümünü hatırladım.

O dönemin yaraları ancak 2002 ile 2014 yılları arasında ülkemizde sarılabildi. Daha önceki iktidarlar ülkemizde etkin bir yönetim kuramadığı, altyapıyı hazırlayamadığı için Varto depreminde 2.394 insanımız can verdi.

Halen bazı yörelerde vatandaş TOKİ’den deprem evlerini teslim almış değil.  Hınıs’ın Kilise deresi köyünde denğbej Mete Şare’nin 1966 ve 1967 yıllarında kışı bir çadır içerisinde geçirdiğine şahit oldum. Tekman’ın ilk Merkez Muhtarı (yani şimdiki tabiriyle ilk belediye başkanı) rahmetli Medet Bulak’ta, Tekman halkıda iki yıl çadırlarda ve barakalarda yaşadılar. Tekman’ın yaşadıklarıyla Nepal’de şimdi yaşananlar birbirlerine tıpa tıp çok benziyor.

Bu arda depremle ilgili bir hatıramı’ da burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Gecen yıl Tekman’a geldiğimde Kerem’i Bostancının oğlu İsmet Kargın’a (biz ona Tekman’da İSO diye hitap ediyoruz.) AK-Parti hükümetinin TOKİ’den bir deprem lojmanı verdiğini duydum.  Tabii bizim Tekman’da TOKİ’den deprem lojmanı alan çok insan var. İsmet Kargın’ ise Tekman’ın en fakir insanlarından birisi, nasıl oldu ’da devletten bu fakir bir ev alabildi diye kendisine sordum. İşte bu fakir insan kahvede bu soruma ellerini havaya açarak cevap verdi, zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’a o kadar candan dua ettiki, kendi kendime Cenabi Mevla’nın bu duayı kabul etmemesi mümkün değil diye düşündüm. Demek istediğim şu; fakirin elini tutarsanız tabidir ki oda size dua eder ve sizi siyasi olarak destekler.

Nepal, 1996 – 2006 yılları arasında Maoistler tarafından kışkırtılan iç savaşın yaşandığı, ardından monarşinin kaldırıldığı, o dönemden bu yana da istikrarlı bir hükümetin ve etkin bir yönetimin kurulamadığı bir ülke. Deprem Nepal’deki gelişmemiş altyapıyı dünya kamuoyuna gösterdi. Nepal’de demokratik meşruiyet, yolsuzluk yapmayan elitler ve yetki şeffaflığı eksik. Nepal’in dünyanın yardımına ihtiyacı var. Zenginlerin yoksullarla dayanışma göstermesi gerekir. Ancak perişan durumdaki Nepal yabancı yardımlara güvenmemeli, aynı zamanda kendi kendine de yavaş yavaş çeki düzen vermelidir, kanaatindeyim.

Hem tarihsel hem de aletsel dönem kayıtları incelendiğinde Tekman ilçe sınırları içinde çok sayıda deprem meydana geldiği ve bu depremlerde can ve mal kayıplarının oluştuğu iyi bilinen bir durumdur. Dolayısıyla deprem riski yüksek olan ve TÜİK’in 2015 yılı adrese dayalı nüfus sayımı verilerine göre toplam 767.848 kişinin yaşadığı Erzurum ili ve bu ilin  Tekman gibi ilçelerinde, yeni acıların yaşanmaması için, depreme karşı daha duyarlı olunması, bu bağlamda da proje aşamasından başlayarak yer seçimi ve zemin etütlerini önceleyen bir mühendislik anlayışıyla depreme dayanıklı binaların inşa edilmesine önem verilmesi gerekmektedir.

29 Nisan 2015 Berlin

Not: 29 Nisan 2015 ile 07 Mayıs 2015 tarihleri arasında konferanslarım nedeniyle Dublin’deyim.

 

 

    

Tatos/Tekman

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

Tatos yani Türkçeleştirilen ismiyle Tekman, kuruluş tarihi tam olarak bilinmese bile, 1517 yılında Osmanlı idaresine katılmak zaruri yetinde kalmış şirin bir İlçe-dir. Bu coğrafyanın rakımı ortalama 1800 Mt. nin üzerinde bulunmaktadır. Do-layısıyla yayla ve meralar geniş yer kaplamakta, Ku-zey Batısında Palandöken Dağı, Kuzeyinde Karga Pazarı Dağları, Doğu ve Güney Doğusunda ise Bingöl Dağları bulunan Tatos Kuruca dağıyla çevrilidir. Kurcanın başı her mevsimde beyaz karlarla doludur. İnsanlarımız o görkemli dağa çıkıp, meçhul şehitleri ziyaret ederler, orda kurban keserler. 

 

Tatos ismi 1946 yılında Tekman olarak değiştirilmiş ve aynı yıl ilçe statüsüne rahmetli Selim (Çınar) beyin gayretleri sayesinde kavuşmuştur. Selim Bey vatanperver bir Kürt beyidir. Onun oğullarından Yaşar Bey yıllarca Tekman’da belediye başkanlığı yaptı. Ben rahmetli Selim beyin oğullarından değerli Bilal Çınar amcayı yakinen tanıma şansına sahip oldum. Kendileri halen hayattadır. Tekman’a her gittiğimde onu ziyaret ederim, çocukluğumdan beri kendisine saygım vardır.

Bilal amcanın oğullarından Bülent Çınar’la birlikte Tekman’da liseyi bitirdik. O dönem Tekman Lisesi’nde bizler okuyorduk, ama öğretmen eksikliği vardı. Öyle kötü bir durum ki, bir yıl okula gidiyorsun, yabancı dil hocası yok. Bu nedenle ben ve Bülent öğrencileri örgütleyerek yürüyüş yaptık. 

Bizim bu hareketimizi o gün doğru bulmayan Lise müdürümüz Naci Öbek (Niğdeli Naci-Fizikçi) içimize zoğnulu Bahattininoğlu Kadiri (Kado) ispiyoncu olarak soktu. Bazılarımız Kado´nun ifadeleri nedeniyle işkenceye maruz kaldılar, nezarete düştüler. Yıllar sonra bir gün Tekman’a gittiğimde o Kado’yu değerli Ali Kaner’in dükkanında rastlantı sonucu gördüm. Sordum Kadir, ne yapıyorsun durumların nasıl, derin devlet sana memurluk veya önemli bir görev verdi mi, bize yaptıklarının mükâfatı alabildin mi? Yüzü kıpkırmızı oldu ve bana aniden sarılarak dedi ki, “Mamosta beni kullandılar, Köyde çiftçilikle uğraşıyorum.”

O zaman ona Merhum Abdülmelik Fırat´tan 1991 yılında Ankara´dan Erzurum’a uçakla birlikte giderken dinlediğim şu hikâyeyi anlattım, dedim ki bir gün Hazrolu Hatip Bey, merhum Şeyh Ali Rıza Fırat'ı ziyaretinde affedilmesini dileyerek, şu tarihi olayı anlatmış: “Şeyh Said direniş hareketi sona erdirildikten sonra Cumhuriyet hükümeti Şeyh Said efendiye karşı olan bütün şeyhi ağa ve beyleri de sürgüne gönderdi. Biz de sürgüne gönderildik. Bu muamele bana çok dokundu, haysiyetim rencide oldu. Atatürk yedinci kolordu kumandanı olarak Diyarbakır'a geldiğinde bizim konakta kendilerini ağırlamıştık. Yakın dostluğumuz vardı. Ne pahasına olursa olsun, Ankara'ya gidip, bize yapılan bu yanlış muameleyi anlatmanın çarelerini aradım. Tanıdıklarım vasıtasıyla Ankara'ya gitmek için müsaade aldım. Çankaya'da huzura kabul edildim. Yaver beni içeri aldı. Atatürk masada oturmuş elini şakağına dayamış, yere bakıyordu. Bizar sonra başını kaldırarak bana. Evet Hatip Bey seni dinliyorum dedi. Paşa hazretleri biliyorsunuz, biz sizin yakın dostunuz olarak yanınızda yer aldık ve Şeyh Said taraftarlarına karşı çarpıştık. Biz onlardan öldürdük, onlar da bizden öldürdüler. Şimdi bizi aynı kefeye koyarak sürgüne göndermeniz... Bizi öldürseydiniz bu kadar ağırımıza gitmezdi. Ama bizi bu asilerle bir kefeye koymanız bize ölümden daha ağır geliyor, dedim.

-Paşa Hazretleri bizar duraksadıktan sonra başını kaldırarak bana dedi ki;

-“Hatip Bey, bir insan kendi ırkına hıyanette bulunursa, başkasına daha iyisini yapar mı? Hadi git, oturduğun yerde otur. O günden sonra kendi aile efradımın gençlerine hep şunu söyledim. Sakın ha bizim gibi onursuz olmayın, bizden ibret alın, dedim’’. 

Burada Kemal haklı, çünkü Mert düşman, namert dosttan iyidir. 

Dolayısıyla Kado’ya Tekman’da söyledim, dedim ki, “İstihbarat birimlerinde resmi devlet görevlisi olarak çalışmak, memuriyettir. Bu devlet memurlarına saygım var. Ama İstihbarat birimlerine bilgi sızdırmanın adı muhbirliktir. Muhbirlere yani Çaşklara Çaşkların bilgi verdikleri kurumlar güvenmezler, güvenmedikleri, için de başka kaynaklardan bilgi alarak doğru tahlil yapmak isterler. O nedenle muhbirlerin istihbarat birimleri nazarında şahsiyetleri sıfırdır. Şahsiyeti sıfır olanları memuriyete bile almazlar.”

Hazrolu Hatip Bey de şöyle demişti: “Kado sen Hazrolo Hatip Bey kadar olamazsın, ama git yaptıklarından dolayı, insanlarımızdan özür dile. İlk önce babamdan başla, senin ifadenden dolayı birkaç gün içerde yattı. Bilal amcadan özür dile Bülent’e yaptıklarında dolayı. Bülent 12 Eylül cuntacılarının yapmış oldukları işkence ve sarılık mikrobu şırıngalanması nedeniyle, rahmetli oldu. Bana sarılman neyi değiştirir, sıfırlanmış şahsiyetini düzeltmedikten sonra.”

10 Aralık 2010 Berlin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}