Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Kürt Sorununda Tarih, İdeoloji ve Çözüm Yolları

Kürt Sorununda Tarih, İdeoloji ve Çözüm Yolları

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Kürt meselesinin, yaşadığı-mız coğrafyanın en önemli sorunlarından biri olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz, zira İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkeler arasında bölüşülen topraklarda mil-yonlarca Kürt nüfusu bulun-maktadır. Bu ülkelerde yaşayan Kürtler, siyasal, sosyal, kültürel, hukuksal ve ekonomik açıdan bir dizi sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Kürt sorunu, karmaşık bir tarihsel sürecin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olup, çok yönlü bir sorun olduğu kesin olarak söylenebilir.

 

Ne var ki, sorunun çok yönlülüğüne ve köklü tarihine rağmen, ilgili devletlerin bu sorunu çözme yolunda yapıcı ve yaratıcı adımlar atmaktan kaçındıkları gözlemlenmektedir. İlgili devletler, sorunun varlığını kabul etmekten ziyade, çeşitli tezahürlerini bastırma yoluna gitmiş ve çözüm için katkı sunmaktan uzak politikalar izlemişlerdir. Bu baskı ve inkâr politikalarının en önemli sonucu, Orta Doğu'da nüfusu yaklaşık elli milyonu bulduğu tahmin edilen Kürt milletine (Türkler, Araplar ve İranlılardan sonra bölgedeki dördüncü büyük topluluk) karşı ayrımcılık uygulanmasıdır. Farklı ülkelerin Kürt sorununa yönelik uyguladığı inkâr ve imha stratejisi göz önünde bulundurulduğunda, devletlerin, Kürt sorunuyla yaşamayı öğrenmek ve sivil demokratik yollarla başa çıkmanın yollarını araştırmak yerine sorunu görmezlikten gelmeyi tercih ettikleri sonucuna varabiliriz.

 

Kürt sorununun inkâr edilmesi sonucunda, birçok insanın bugün dahi Kürt milletinin varlığından habersiz olduğu ve Kürtçe adında bir dilin milyonlarca insan tarafından konuşulduğu gerçeğinin farkında olmadığı görülmektedir. Gazete ve televizyonlarda "Kürt" ve "Kürtçe" kelimelerini duyan birçok insanın, böyle bir şeyin nereden çıktığını veya daha önce böyle bir durumun var olmadığını düşündüklerine tanık oluyoruz. Bu durum, beraber yaşadığı insanların kim olduğu konusunda derin bir bilgisizlik ve görmezlikten gelme halini yansıtmaktadır ve bu, resmi eğitim kurumlarında küçük yaşlardan itibaren uygulanan sistematik ideolojik eğitimin bir sonucudur. Resmi eğitim ve ideoloji, Kürt sorununu ve Kürt kimliğini inkâr etmeyi insanlara dayatmaktadır. Ancak daha sonra bu gerçeği fark eden bireyler, şaşkınlık içinde kalmakta ve sarsılmaktadırlar.

 

Kürt sorunuyla başa çıkmak için öncelikle zihinsel bir dönüşüme ihtiyaç vardır. Zihinlerimizde oluşturulan inkâr perdesi kaldırılmalı ve yanı başımızda yaşayan bu gerçeklikle hukuk, demokrasi ve özgürlük temelinde nasıl yaşanacağını öğrenmeliyiz. Resmî ideolojilerin baskıladığı zihinlerimiz, Kürt sorunu konusunda daha açık fikirli ve özgürlükçü bir tutum benimsemelidir. Zihinlerimizin özgürleşmesi sayesinde, farklı kimliklere sahip bir toplumla barış içinde yaşamayı öğrenebiliriz.

 

Kürt sorunu, sadece Orta Doğu'nun değil, Türkiye'nin de en önemli sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve ahlaki bir sorunudur. Ülke ekonomisinin belirli sorunlarla başa çıkamamasının temel nedenlerinden biri, askeri operasyonlara harcanan kaynaklardır. Bugüne kadar operasyonlar için üç yüz milyar doların üzerinde harcama yapıldığı ifade edilmektedir. Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin büyük bir kısmı da Kürt sorunuyla ilişkilendirilebilir. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizdeki en zorlu alanlardan biri, Kürt meselesidir. Bunların ötesinde, bu sorunun ciddi bir insani ve sosyal maliyeti vardır. Yaklaşık yüz yıl süren çatışmalar nedeniyle on binlerce masum vatandaş hayatını kaybetmiş, binlerce köy tahrip edilmiş ve yüz binlerce insan doğup büyüdükleri yerleri terk ederek başka şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır. Kürt sorunu, yeni bir insan coğrafyasının oluşumuna yol açmıştır.

 

Günümüzde Kürtler, artık sadece Doğu'nun gözden uzak şehirlerinde yaşamamaktadır. Türkiye'nin her köşesine yayılmış olan Kürt nüfusu, tüm toplum kesimleriyle canlı sosyal, kültürel, ekonomik ve ticari ilişkiler kurmuştur. İstanbul'un, dünyanın en büyük Kürt şehri olarak kabul edilmesi, bu değişimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, Kürt sorununa artık sadece bir Kürt sorunu olarak değil, Türkiye'nin genel perspektifi içinde yaklaşılması gerekmektedir, çünkü sorun sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye'nin bir sorunudur.

 

Kürt sorununun temelde devlet ve resmî ideoloji tarafından yaratılan bir sorun olduğunu tespit etmek, günümüzde dikkate değer bir analizdir. Resmî ideolojinin bu soruna neden olduğu sonucu, zihinsel karmaşıklıkların, korkuların ve vehimlerin toplum içinde oluşmasına katkıda bulunduğu anlaşılabilir. Dikkat çekici bir şekilde, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından bile, Kürt sorununa yönelik bu zihinsel karmaşıklıkların ve korkuların hala çözülmediği gözlenmektedir.

 

Mevcut zihinsel karmaşıklık ve korku atmosferine rağmen, Kürt sorunu hala etkisini sürdüren ve her alanda kendini gösteren bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunu görmezlikten gelmek veya inkâr etmek artık bir seçenek değildir. Tam aksine, bu sorunla yüzleşme ve ona etkili bir şekilde çözüm bulma ihtiyacı kaçınılmazdır.

 

Ancak Türkiye, bu sorunla demokratik, sivil bir şekilde yüzleşme konusunda başarılı olamamıştır. Bu başarısızlığın temel nedeni, Türkiye'nin demokratik kurumlarının, Kürt sorunuyla ilgili sivil demokratik bir çözüm sunma yeteneğinin eksikliğidir. Kürt sorunu gündeme geldiğinde, demokrasi Türkiye'de askıya alınmaktadır ve demokratik süreç işlememektedir. Bu sorunun çözümü için gereken demokratik alan, şu ana kadar maalesef Kürt sorununu çözmek için kullanılamamıştır.

 

Kürt sorununun sivil ve demokratik yollarla çözümünü savunmak, bölücülüğü desteklemek ya da taviz vermek anlamına gelmemektedir. Zayıf da olsa zaman zaman ifade edilen demokratik ve sivil çözüm önerileri, devlet politikası tarafından reddedilmekte ve bastırılmaktadır. Devlet politikası, genellikle askeri ve bürokratik elitlerin, resmi milliyetçiliğin ve merkezi birleşik devlet yapısının sürdürülmesini öncelikli olarak benimseyen bir yaklaşımı ifade eder.

 

Devlet politikasının, Kürt sorununun doğasını anlama konusundaki eksiklikleri göz önüne alındığında, bu karmaşık meseleyi daha iyi anlamak gerekmektedir. Kürt sorununun çeşitli boyutları olsa da temelde bir kimlik ve kültürel haklar meselesi olduğunu ifade edebiliriz. Bu mesele, kimlik ve kültürel haklar sorunu olarak kendini gösterirken, büyük ölçüde dar nasyonalist politikaların bir ürünü olarak ortaya çıkmış ve bu politikalara bir tepki olarak gelişmiştir. Geleneksel resmi devlet nasyonalizmi, artık Türkiye'nin içinde bulunduğu çağa ve dünyadaki değişen dinamiklere ayak uyduramamaktadır. Kürt sorunu, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük bir zorluk olarak belirmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin homojen bir toplum olmadığı gerçeğiyle yüzleşmiştir, bu da çok kültürlülük ve Kürt sorunu gibi büyük meydan okumaları beraberinde getirmiştir. Bu iki büyük meydan okuma, çoğulculuk, hukuk ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde ele alınmalıdır.

 

Kürt sorunu, Kürtlerle Türklerin birbirlerine yönelik nefretlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Bu sorun, kolektif bir anlayışın bir halkın kimliğini ve kültürünü inkâr edip devlet zoruyla yeni bir kimlik dayatmasının sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak, bu sorunun bir sonucu olarak yaşanan şiddet döngüsü, toplumda nefret tohumlarının yayılmasına yol açmaktadır. Bugünümüzü ve geleceğimizi en çok tehdit eden şey, bu nefretin daha da kökleşmesidir. Bu nedenle, Kürt sorununun demokratik ve sivil yollarla çözümü için normalleştirici ve iyileştirici adımlar atılmalıdır.

 

Türkiye, Kürt sorunuyla karşı karşıya olan tek ülke değildir ve dünyada etnik kimlik ve çok kültürlülük kaynaklı sorunlarla başa çıkan pek çok ülke bulunmaktadır. Önde gelen Avrupa ülkeleri, İspanya, İngiltere, Fransa, Almanya ve İrlanda gibi, benzer sorunlarla karşı karşıyadır. "Özgün koşullarımız" bahanesiyle sorunu ertelemek veya çözümsüz olarak görmek, Kürt sorununu kalıcı bir sorun olarak kabul etmenin bir yolu değildir.

 

Bu sorunun çözülemez olduğuna dair görüş, Kürt sorununu bölünme veya parçalanma sorunu olarak yanlış anlamaktan kaynaklanmaktadır. Asıl mesele, farklı etnik, dini, kültürel ve mezhebi kimliklere sahip insanlarla bir arada yaşarken Kürtlerin özgürlük, hukuk ve refah standartlarını yükseltmektir. Şiddeti dışlayarak barış, hukuk ve özgürlük değerlerine dayalı bir yaklaşım, farklı kimlikleri koruyarak bir arada yaşamamızı mümkün kılar. Önemli olan farklı kimliklere sahip olmamız değil, "ölümcül kimliklere" sahip olmamamızdır, ki bu da Âmin Maalouf'un ifadesiyle vurgulanmaktadır.

 

22 Ağustos 2023 Oxford

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}