Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

İdlib’deki son gelişmeler babında NATO'nun tavrı!

İdlib’deki son gelişmeler babında NATO' nun tavrı !

Ümit Yazıcıoğlu

Türkiye ile Rusya arasında bugün İdlib’deki son gelişmeler ışığında yapılan yeni müzakerelerde taraflar karşılıklı beklentilerini dile getirdi. Ankara’nın “Soçi Mutabakatına uyum ile ateşkes” talebine karşı Moskova “Türk askeri sahada olmamalı” yaklaşımını yineledi.   Zira Suriye’de nasıl bir çözüme ulaşılırsa ulaşılsın yahut kim hakim olursa olsun Türkiye somut güvenlik garantileri almadan bölgeden çıkmayacaktır.

NATO müttefiklerinin tümü Türkiye'ye Cuma günü başsağlığı ve "tam dayanışma" konusunda güvence verdiler, ancak Türkiye’yi desteklemek için herhangi bir yeni önlem kararı almadılar.  NATO’nun bu açıklamayla yaptığı taktiksel bir tavırdır. Bunların iki yüzlü olduğunu hep dile getirmiştim. Konuyla ilgili olarak bazı diplomatik çevrelerden öğrenebildiklerimiz kadarıyla, toplantıda, Türkiye'nin NATO büyükelçisi müttefiklerinden ülkesini desteklemek için tam bir önlem paketi uygulamasını istiyor. Bu şu ana kadar bu sadece yüzde 40'lık durum için geçerli. Diğer taraftan 2015 yılında NATO Konseyi'nin bir kararına atıfta bulunuyor. Diyor ki; O tarihte kararlaştırılan önlemler, Türk hava sahasında Suriye ve Irak sınırındaki keşif uçuşlarını ve Doğu Akdeniz'de artan NATO varlığını içeriyordu. Toplantıdan sonra Stoltenberg, uygulanan bu önlemlerin yanı sıra bir Vatansever bataryası ile hava savunmasına destek verdiklerini. Paketin ayrıca müttefiklerin Türk hava sahasını kontrol etmek için hava polisliğini içerdiği söyleniyor. Ancak, Türkiye'nin Ekim 2015'te hava sahasına kısa bir süre giren bir Rus avcı uçağını düşürmesinden sonra hiçbir müttefik NATO üyesi Türkiye’nin hava sahasını kontrol etmek için hava polisliğini kabullenmedi ve üslenmediler, çünkü Türkiye’nin müttefiki olan tüm NATO ülkeleri Rusya ile doğrudan çatışmaya girmeyi düşünmüyorlar.

Esasen Cuma günü yapılan toplantıda hiçbir şey değişmedi. Sadece NATO üyeleri diplomatik dil kullanarak, Ankara'yı desteklemek için neler yapabileceklerini sürekli olarak kontrol edeceklerini söylediler. Yani diplomatik bir dille, ülkemizi kandırmaya çalıştılar, yarı yolda bıraktılar. NATO'ya göre, ''Müttefiklerin topraklarına yapılan saldırılarda NATO müttefikine destek verebilir. Fakat yine NATO’ya göre ’’Türkiye’ye ne Suriye’den nede başka bir ülkeden yapılan herhangi bir saldırı yok’’. Sonuç olarak NATO, ''Türkiye Suriye'ye yönelik bir saldırı için NATO dan askeri yardım talep edemez,'' düşüncesinde, halbuki Türkiye’nin NATO dan zaten böyle bir talebi yok.  Diplomatlarında belirtiği gibi NATO Konseyi, Türkiye'nin Suriye'deki çatışmalarla ilgili yardım talebini 28 Şubat 2020 Cuma günkü görüşmesinde ele almadı ve diplomatik bir dille reddetti. Sadece Suriye'deki durumu ve son gelişmeleri birkaç kez tartıştı. Müttefiklerin çoğu İdlib deki Türk askeri müdahalesi konusunda eleştirilerini dile getirdiler.

Şu işe bakınız: Türkiye’yi, 1951 yılından itibaren SSCB ve demir perde ülkelerine karşı bekçi olarak, dünyanın her yerinde kullan, seksen milyon vatandaşıyla Türkiye senden dayanışma istediğinde dirsek göster. İşte emperyalistlerin kurduğu NATO budur. Emperyalistlere ve bu kuruma güvenmeyin. Zira bu emperyalistlerin hazırladığı tuzaklar sonucu, ülkemiz dış ve iç siyasette derin bir çıkmazın içine, derin bir batakhaneye çekilmek istenmektedir. 18 Şubat 1952'de resmen üye olduğumuz NATO lastik cümlelerle ülkemizi kandırmakta, iyi niyetimizi su istimal etmektedir.

Gerçekler ortada, durum açıktır.

Ortadoğu'da içine sürüklendiğimiz bu Suriye batakhanesinde, evlatlarımız savaşırlarken şehit düşmekte, sakat kalmaktadırlar. NATO'nun yanlış savaş politikası sonucu aziz milletimiz dünya kamuoyu ve halkları nezdinde küçük düşürülmektedir. Farklı toplumlarda yaşıyor olsak da, farklı ülkelerde doğmuş olsak da, günün koşulları belki bize başka yaşam tarzlarını, başka inançları, başka kültürleri dayatsa da, yeni dostluk köprülerinin Türk ve Suriye halkları arasında kurulması, zaruridir. Suriye’yle barışmalıyız.

Suriye’yle diplomatik ilişkiler başlatmalıyız, onların hikayeleri, tarihleri aynı zamanda biraz da bizlerin hikayeleri ve tarihleridir, çünkü aynı bölgenin insanlarıyız, dinimiz ve kültürümüz aynı. Dolayısıyla Suriyelilerle barışmalı, askerimizi geri çekmeliyiz, aksi yanlıştır. İşte ''10 Şubat'tan bu yana toplam 2 bin 38 Suriye ordusu askerinin etkisiz hale getirildiğini, 78 tank, 29 zırhlı araç, 53 top obüs, 27 askeri araç ve 9 mühimmat deposunun kullanılamaz hale getirildiğini '' açıklamakla sorun çözülmez, aksine bir kan davasına dönüşür.

İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, İdlib'deki saldırıya dair yaptığı açıklamada “NATO müttefikimiz Türkiye’nin İdlib’de acil ve kalıcı bir ateşkes müzakere etme çabalarını destekliyoruz” dedi, İngiltere'nin BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdığını belirtti. Diplomaside İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab‘ın bu açıklamaları olumludur.  Ne var ki onun bu açıklamaları taktikseldir, tarihten ders alarak Thomas Edward Lawrence'in 1916-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu‘na karşı yaptıklarını hatırlamamız gerekir.

İdlib’de ne işimiz var, diyenler veya soranlar olabilir. Bu sorunun haklılık yanıda olabilir. Dünyanın en kahraman, en başarılı ordusunu, vatanımızın kahraman evlatlarını, hava desteği olmadan, emperyalistlerin ve sosyal emperyalistlerin bizi yarı yolda bırakacağını bilindiğimiz halde, oraya yollamak ve bu felaketin gelmesini görememek, aslında hepimiz acısından çok acıdır. ''Bugün Kamışlı’da, Tel Abyad’da, Cerablus’da, Münbiç’de El Bab’da, İdlib’de vermediğimiz savaşı Allah göstermesin yarın Şırnak’ta Hatay’da Gaziantep’te Şanlıurfa’da vermek zorunda kalırız. Karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir''. Bu cümleler doğrudur, çünkü Suriye’yi fiilen üçe veya dörde bölen emperyalistlerin veya bölmeye çalışanların, Türkiye’nin bütünlüğüne saygı göstereceğini düşünmek gafletten öte bir durumdur.    

Peki bu durumda ne yapmak gerekir?

a) Suriye’yle barışmalıyız.

b) Ülkemizin içindeki azınlık halkların sorunlarını devletimizin idari yapısını modernleştirerek çözmeliyiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}