Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Şili: Askeri Diktatörlük ve Uluslararası Siyasi
Dinamikler
Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
1. Giriş
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Latin Amerika, ideolojik mücadelelerin, politik dönüşümlerin ve toplumsal çatışmaların kritik bir arka planını oluşturmuş-tur.
Bu coğrafyanın karmaşık yapısında, Şili özel bir yer tutar. 1973'te Salvador Allende'nin sosyalist hükümetinin askeri bir darbeyle
devrilmesi, sadece bölgesel değil, uluslararası siyasette de dalgalanmalara yol açmıştır. Bu, Soğuk Savaş döneminin ideolojik
kutuplaşmasının, bölgesel
bir çatışma üzerinden
nasıl global bir etki yaratabileceğinin somut bir örneğiydi.Bu makalemde, Salvador Allende'nin sosyalist yönetimine dair yükselişi, ideolojik bağlamı, ekonomik ve sosyal reformları ile bu
reformların karşılaştığı yerel ve uluslararası tepkiler detaylı bir şekilde incelenmektedir.
11 Eylül 1973'te yaşanan askeri darbenin arkasındaki güç
dinamikleri, darbenin önemli aktörleri olan General Augusto Pinochet'in rolü ve bu dönüşümün Şili'nin sosyo-politik yapısındaki değişiklikler, makalemin ana eksenini oluşturmaktadır. Ayrıca, bu darbenin Latin Amerika'daki
diğer benzer olaylarla karşılaştırılması, Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgesel politikaları ve Soğuk Savaş'ın bu dönemdeki Latin Amerika stratejisi, analizin kritik unsurları arasında yer
almaktadır. Bu bağlamda, Allende'nin hükümetinin, bölgedeki diğer
sosyalist hareketlerle etkileşimi ve uluslararası komünite ile olan ilişkileri detaylıca değerlendirilmektedir. Son olarak, bu çalışmam darbenin ardından Şili'de yaşanan toplumsal, politik ve ekonomik dönüşümleri, Pinochet yönetiminin uluslararası ve iç
politikadaki stratejileriyle birlikte ele alarak, bu dönemin Şili'nin genel tarihindeki yerini ve önemini kavramaya
çalışmaktadır.
2. Allende ve Pinochet: Güç ve İdeolojinin
Çatışması
Salvador Allende, Şili'nin seçkin sosyal sınıfından
gelmiş olmasına rağmen, sosyal eşitlik ve adaletin savunucusuydu. Masonluk ve Radikal Parti'nin öğretileriyle politik
perspektifini biçimlendiren Allende, genç yaşlardan itibaren sosyalist değerlere sıkı sıkıya bağlandı. Parlamento kariyerine milletvekilliği ve senatörlük yaparak başlayan Allende, sağlık ve sosyal hizmetler bakanlıkları gibi önemli görevleri de omuzladı.
Kontrast olarak, Augusto Pinochet sıradan bir ailede doğdu ve
yaşamını askeriye hizmetine vakfetti. Derin Katolik inançlarıyla büyütülen Pinochet, ulusun güvenliğini koruma ve jeopolitik konulara olan ilgisiyle biliniyordu. Allende ve Pinochet arasındaki bu temel çatışma hem Şili'nin politik yönünü hem de Latin Amerika'nın genel siyasi iklimini büyük ölçüde
etkiledi.
Salvador Allende, 1970'te Şili'nin başkanı olarak seçildiğinde, Latin Amerika'da demokratik yollarla seçilmiş ilk Marksist başkan oldu. Başkanlık süresi boyunca, Allende, ulusal bir sağlık hizmeti, eğitim reformları ve büyük ölçekli şirketlerin ulusallaştırılması dahil olmak üzere sosyalist politikaları uygulamaya çalıştı. Ancak bu politikalar,
uluslararası ve yerel düzeyde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Şili'deki muhafazakâr gruplar tarafından eleştirel gözle karşılandı.
1973'e gelindiğinde, ülke ciddi ekonomik zorluklarla karşı
karşıya kaldı. Bu, muhalefetin Allende'ye karşı daha da büyümesine yol
açtı. 11 Eylül 1973'te, Şili ordusu ve Augusto Pinochet'in liderliğindeki
hava kuvvetleri, başkent Santiago'da bir darbe gerçekleştirdi. Darbe
sırasında La Moneda başkanlık sarayı bombalandı ve Allende hayatını kaybetti, ancak ölümünün intihar mı yoksa suikast sonucumu
olduğu konusunda hâlâ tartışmalar bulunmaktadır.
Darbenin ardından, Augusto Pinochet ülkenin kontrolünü ele geçirdi ve 17 yıl boyunca askeri bir diktatörlük kurdu. Pinochet yönetimi, insan hakları ihlalleri, siyasi muhaliflerin gözaltına alınması
ve işkenceyle tanındı. Pinochet, liberal ekonomi politikalarını benimsedi ve Chicago Üniversitesi'nden ekonomistlerin tavsiyeleri
doğrultusunda ekonomik reformlar gerçekleştirdi.
Netice olarak, Allende ve Pinochet arasındaki çatışma, sosyalist ve otoriter-muhafazakâr ideolojilerin çatışmasını simgeliyor. Bu, Soğuk Savaş döneminin bir yansıması olarak da görülebilir, çünkü Şili'deki olaylar, küresel süper
güçlerin etki alanlarına dair daha geniş bir mücadelede önemli bir rol oynamıştır.
3. Şili'de Dönüşüm: Salvador Allende ve 'Halkın Birliği'
Rüzgârı
1970 Eylül'ünde, Şili'nin başkanlık seçimleri uluslararası sahnede büyük bir yankı uyandırdı. Sol
çizgideki "Halk Birliği" koalisyonunun
adayı, sosyalist Salvador Allende, %36,6 oranında bir oy alarak seçimleri kazandı. Sağcı Ulusal Parti'nin adayı Jorge Alessandri'nin %35,3 oy aldığı bu seçimlerde, iktidardaki Hıristiyan Demokrat Parti adayı Radomiro
Tomiç ise %28,1 oranında oy alarak üçüncü sırada yer buldu.
Şili'nin seçim sisteminde ikinci tur
olmadığı için, bir adayın oyların
yarısından fazlasını elde edememesi halinde, başkanlığın onayı Temsilciler Meclisi ve Senato'dan oluşan Ulusal Kongre'nin elindeydi. Sol partilerin parlamento çoğunluğunu elde edememesi, Allende'nin, merkez sol Hıristiyan Demokratların
desteğini zorunlu kılıyordu. Salvador
Allende, Hıristiyan Demokratların ortaya koyduğu şartları kabul ederek, ifade özgürlüğü gibi temel hakların korunmasına yönelik Anayasal Garantiler Tüzüğü'nü imzaladı. Bu tüzüğün kabul edilmesinin ardından Allende, Kongre tarafından ülkenin başkanı olarak onaylandı ve 1970 Kasım'ında göreve
başladı.
"Halkın Birliği" koalisyonu; Sosyalist Parti, Komünist Parti, Radikal Parti,
Birleşik Halk Eylem Hareketi (MAPU),
Sosyal Demokrat Parti ve Bağımsız Halk
Hareketi gibi farklı sol hareketleri ve ideolojik çizgileri bünyesinde bulunduruyordu.
Allende hükümeti, başta ekonomik yapıda derinlemesine reformlar olmak üzere, radikal
değişikliklerin yaşanmasını sağlayan "Halkın Birliği" programını uygulamaya koymaya başladı. Bu kapsamda, yabancı ve yerli tekelcilikten arındırılmış bir ekonomi hedefleniyor, kamu sektörünün ekonomide dominant bir konumda olması, önemli endüstrilerin ve bankacılık
sisteminin kamulaştırılması gibi
adımlar atılıyordu.
Yalnız, bu radikal rotanın, seçim sonuçlarına dayanarak tüm toplum kesimleri tarafından
desteklenmediği bir gerçekti.
Allende'nin bu hızlı ve köklü değişimleri hayata geçirme yaklaşımı, başta ekonomide olmak üzere pek çok alanda zorlukların doğmasına yol açtı. Özellikle dezavantajlı kesimlere yönelik uygulanan sosyal politikaların beklenen etkiyi yaratamaması,
Allende'nin hükümetinin popülerliğini
etkiledi.
Şili'de Salvador Allende'nin iktidarı
döneminde yaşananlar, Latin Amerika
tarihinde önemli bir dönemdir. Allende'nin sosyalist yönetimi, radikal sosyal ve ekonomik reformları hayata geçirmeye çalıştı, ancak bu reformlar, ülkede
derinleşen ekonomik zorluklar,
dış müdahaleler ve iç politik
gerilimlerle karşılaştı.
4.
Şili'de Allende Etkisi: İdeolojik Rüzgarlar Arasında Bir Ulusun Dönüşümü
Allende'nin başkanlığı, Soğuk Savaş'ın zirvesinde yer aldı. Bu, Batı ve Sovyet blokları arasında ideolojik
bir çatışma dönemiydi ve Latin
Amerika, bu çatışmanın ön saflarından
biriydi. Allende'nin sosyalist yönetimi, ABD için Latin Amerika'da komünizmin yayılmasının bir tehdidi olarak görüldü. Bu nedenle ABD, Allende'nin seçilmesinden bile önce onun iktidara gelmesini
engellemek için çeşitli eylemlerde
bulunmuştu.
Allende'nin ekonomik reformları, özellikle kamu sektöründe
genişlemeler, endüstri ve
bankacılığın
millileştirilmesi, tarım reformu ve
gelir dağılımındaki
eşitsizliği azaltmaya yönelik adımları, uluslararası ve ulusal düzeyde bazı ciddi zorluklarla karşılaştı. ABD'nin ekonomik yaptırımları, özellikle bakır gibi ana ihracat
ürünlerinin fiyatlarının düşmesi,
enflasyonun artması ve devletin bütçe açığının artması gibi faktörler, Allende'nin ekonomi politikalarını zorlaştırdı.
Bunun yanı sıra, Allende'nin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, Şili'deki muhalefet partileri ve iş dünyasıyla sürekli bir gerilim içinde olmasıydı. Muhalefet, Allende'nin
politikalarını engellemek ve hükümetini istikrarsızlaştırmak için birçok fırsat kolladı. Hükümetin politikalarının bazı sonuçları, kıtlık ve karaborsa gibi olumsuz ekonomik etkileri de beraberinde
getirdi.
5.
Şili'nin Zor Yılları: Allende'den Pinochet'e, Siyasi Gerilim ve Küresel
Etkileşimler
1973'te, bu gerilimler ve ekonomik zorluklar, Şili ordusunun, General Augusto Pinochet
liderliğinde, Allende hükümetine
karşı bir darbe
gerçekleştirmesiyle sonuçlandı. Bu
darbe, Salvador Allende'nin ölümüyle sonuçlandı ve Pinochet'nin 17 yıl boyunca süren otoriter bir rejimi başlatmasına yol açtı.
Allende'nin hükümeti, Latin Amerika'da sosyalizmin ve sosyal adaletin nasıl hayata
geçirileceği konusunda bir deney
olarak görülüyor. Ancak bu deney, dış müdahaleler, iç politik gerilimler ve ekonomik zorluklar nedeniyle tam olarak hayata geçirilemedi. Ancak bu dönem, Latin Amerika tarihinin önemli bir
bölümü olarak hala incelenmeye ve tartışılmaya devam ediyor.
Şili'nin 1970-1973 yıllarındaki tarihi,
Salvador Allende'nin seçilmesi ve onun sosyalist hükümetinin radikal reform programının uygulanmasını takiben yaşanan siyasi ve ekonomik çalkantıları anlatır. Bu dönem, Latin Amerika'daki sol ve sağ arasındaki ideolojik çatışmanın doruk noktalarından birini temsil eder. Allende'nin programı,
özellikle mülkiyetin kamulaştırılması
ve sosyal programların genişletilmesi
gibi konularda, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yoğun dirençle karşılaştı.
Muhalefet, başta orta ve üst sınıf olmak üzere toplumun
geniş kesimlerinden destek buldu.
Hıristiyan Demokrat Parti gibi daha merkezi partilerle birlikte, sağcı Ulusal Parti ve daha radikal sağcı gruplar da bu muhalefet koalisyonunda yer aldı.
Allende'nin politikalarına karşı olan tepkiler, ekonomik zorluklarla
birleşerek, hükümetin
dış destek kaynaklarından mahrum
bırakılmasına ve halkta hoşnutsuzluğun artmasına yol açtı. Bu, Allende'nin hükümetinin sıkıyönetim ilan etmesine ve muhalefetin protesto eylemlerini genişletmesine neden oldu.
ABD'nin bu dönemdeki politikaları da önemlidir. ABD hükümeti, Allende'nin seçilmesinden
önce dahi onun iktidara gelmesini engellemek için çeşitli girişimlerde bulunmuştu. Allende iktidarda olduğu süre boyunca, ABD'nin ekonomik yaptırımları ve diğer taktikleri Şili ekonomisine ciddi zararlar verdi.
Bu dönemin sonunda, 1973'te, ordu ve donanmanın desteğiyle General Augusto Pinochet önderliğinde bir askeri darbe gerçekleşti. Salvador Allende bu darbe sırasında hayatını kaybetti ve Pinochet 17
yıl sürecek bir askeri diktatörlüğü
başlattı.
Bu dönem, Latin Amerika'da Soğuk Savaş'ın nasıl bir etkisi olduğunu ve ideolojik çatışmaların bir ulusun siyasi ve ekonomik yapısını nasıl derinden
etkileyebileceğini gösteren önemli bir
örnektir. Pinochet'in diktatörlüğü
sırasında binlerce insan gözaltına alındı, işkence gördü ya da kayboldu. 1980'lerin sonuna doğru, demokratik yönetim Şili'ye geri döndü, ancak bu dönemin yaraları hala hissedilmektedir.
Mart 1973'te gerçekleşen parlamento seçimlerinde, sağ ve merkezi birleştiren Demokratik Konfederasyon, oyların yüzde 54,7'sini elde ederken,
Halk Birliği'nin Kongre'deki temsil
oranı, yüzde 43,4'lük bir oy alarak nispi bir artış gösterdi. Ancak, cumhurbaşkanının istifasının gerçekleştirilmesi için muhalefetin, parlamentoda üçte iki çoğunluğu elde etmesi gerekmekteydi. 1973 yılının ilerleyen bahar ve yaz aylarında, Şili'nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik dengesizlikler daha da
derinleşti. Özellikle ciddi gıda
kıtlığı, toplumsal
hareketliliği tetikleyerek, orta
sınıfın önemli bir kesiminin de katılımıyla, 250 binden fazla bireyin grev hareketlerine katılmasına sebep oldu. Silahlı kuvvetlerin belirli fraksiyonlarından yapılan hükümet
karşıtı eylem
girişimleri, istenen sonucu
alamadı.
6. 1973 Şili Krizi: Allende Yönetimi ve Artan Siyasi
Gerginlikler
1973 yılının 4 Eylül'ünde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üçüncü yıldönümü vesilesiyle, Halkın
Birliği partisi, Santiago'da
geniş katılımlı bir gösteri düzenledi.
Bu dönemde, siyasi arenada yaşanan
gerginliklerin dozu artmaya devam etti. İktidarın çeşitli kolları arasında yaşanan bu anlaşmazlık, "Ulusal Birlik" çevrelerinde bir plebisit fikrinin doğmasına zemin hazırladı. Cumhurbaşkanı Allende, 1973'ün Ocak ayında verdiği bir demeçte, böyle bir plebisitin daha önceden
gerçekleştirilmesi
gerektiğini dile getirdi. "Halkın
Birliği" koalisyonunun vizyonunda,
halkın yönetimde daha aktif bir rol almasını teşvik edecek yeni bir siyasi anayasa ve mevcut parlamentonun, tek meclisli bir Halk Meclisi ile değiştirilmesi hedeflenmekteydi. Darbenin
eşiğinde, cumhurbaşkanı, danışman ekibine bu tür bir referandumun düzenlenmesinin olası sonuçlarını
değerlendirmeleri için talimat
verdi.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısının sancılı süreçlerinden birini
yaşayan
Şili'de, sosyalist yönetimi
eleştiren ordu kanadının üst düzey
kadrosu, dış destekli öbeklerle
birlikte, Başkan Salvador Allende'ye
yönelik derinlemesine bir muhalefet oluşturmuştu. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletleri Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) belirgin ve aktif rol aldığına dair rivayetler de gündemdeydi.
Tarih sayfalarına, 22 Ağustos 1973 olarak kazınan bu önemli günde,
Şili Temsilciler Meclisi, yasama organının fonksiyonunun
askıya alındığına yönelik
endişelerle
birleşen muhalefet
bloğunun etkisi altında,
Başkan Allende'yi ifade
özgürlüğüne zarar vermekle suçlayan
bir kararı onaylamıştı. Bu kritik
süreçte, bazı muhalif medya mensuplarının tutuklanmasının yanı sıra, yasa dışı silahlı fraksiyonların teşvik edilerek halk üzerinde korku atmosferi oluşturulduğu ve Marksist ideolojik temellere dayalı eğitim politikalarına yönlendiği gözlemlenmiştir. Bu tespitleri güçlendirir bir biçimde, Yargıtay
başkanının da bu yönde bir tavır
sergilediği
kaydedilmiştir.
Ancak, Başkan Allende'nin uygulamalarının baskıcı bir yönetimle
özdeşleştirilmesi, dönemin siyasi literatürüne aşina olan bir siyaset bilimcisi için oldukça tartışmalıdır. Halkın Birliği hükümetinin, ülkede belirginleşen siyasi ve ekonomik karmaşanın ortasında, zayıf bir yapıda olduğunu kabul etmek gerekir. Diğer taraftan, silahlı kuvvetlerle olan
ilişkisinde ciddi bir kontrol kaybı
yaşanırken, birçok üst düzey askeri
yetkili açıktan muhalefetini deklare ediyordu. Bu zorlu coğrafyada, karşıtlık yaratan siyasi güçlerin, ortak bir zeminde buluşma iradesini göstermemesi, yürütme ve yasama organlarının karşılıklı sorumluluğunda şekillenen bir krize dönüşmüştür.
7. 11 Eylül 1973: Şili'de Darbe, Zulüm ve Demokrasinin
Sarsılışı
11 Eylül 1973, Şili tarihinin karanlık bir dönüm noktasını
işaret eder. O gün, Salvador
Allende'nin sosyalist hükümetine karşı
gerçekleştirilen askeri darbe, Latin
Amerika'nın siyasi tarihinde derin bir iz bıraktı. Allende'nin reddettiği istifa çağrısının ardından, ulusun kalbi olan La Moneda başkanlık sarayı uçaklarla vuruldu. Cunta, Allende'ye ülkeden ayrılma seçeneği sunsa da bu teklif kategorik bir şekilde geri çevrildi.
Askerler, Santiago'nun stratejik bölgelerini kısa sürede kontrol altına alarak
sıkıyönetim ilan ettiler. Ancak bu askerî harekât, ciddi bir halk direnişiyle karşılaşmadı. Allende'nin son saatlerine dair iki farklı rivayet bulunmaktadır: Kimi kaynaklara göre sarayın
işgal edilmesi sırasında hayatını
kaybetti, kimi kaynaklarsa cuntanın eline esir düşmemek adına kendini vurduğunu ileri sürer.
Darbenin yankıları tüm demokratik yapıları derinden
sarsmıştır. Siyasi partilerin ve
sendikaların faaliyetleri askıya alınarak, temsili demokrasinin temel kurumları ortadan kaldırıldı. Bu sürecin arkasındaki en belirgin isim, General Augusto Pinochet
olmuştur. Pinochet'in
liderliğindeki cunta, devletin tüm
kademelerine hâkim olurken, askeri personel sivil bürokraside kritik roller üstlendi.
Bu dramatik değişim, sadece sağ kanatla sınırlı kalmayıp Hıristiyan Demokratları da memnun etti. Ancak
bu, Allende'nin muhaliflerinin zulümden korunduğu anlamına gelmiyordu. Pinochet yönetimi, cunta tarafından yüce lider ilan edildikten sonra baskıyı artırdı. Bu baskılar,
Şili'nin demokratik
geleneğine aykırı
bir şekilde sadece sol kanadı
değil, merkezci grupları da
etkiledi.
Devrimin ardından oluşturulan toplama kamplarında insan hakları ihlalleri
yaygındı. Şilili
ünlü şarkıcı Victor Jara, bu
kamplardan birinde, Santiago stadyumunda, işkenceye maruz kaldı.
Sivil hukuk sistemini askeri yargılama mekanizmasıyla
değiştirilerek, darbeciler Şili'yi bir terör ortamına sürüklediler. Bu zulüm, uluslararası baskılar sayesinde biraz olsun hafifledi. Örneğin, Komünist Parti lideri Luis Corvalan, uluslararası bir
dayanışma hareketinin ardından serbest
bırakıldı. Ancak, Corvalan'ın Sovyetler Birliği'ne sığınması, darbenin uzun vadeli etkilerinin bir göstergesi olarak hafızalara kazındı.
8. Pinochet Döneminde Şili: Ekonomik
Dönüşüm ve Demokrasinin Gölgesi
Augusto Pinochet'nin yönetimi altında gerçekleştirilen liberal ekonomik reformlar, birçok tarih ve siyaset uzmanı
tarafından etkili olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra, Pinochet'nin sonrasında iktidarı sivil bir hükümete barışçıl bir şekilde devretmesi de bu olumlu değerlendirmeleri destekleyen bir diğer faktördür. Ancak, bu yaklaşımlar, diktatörlüğün baskıcı yönetiminin, toplumun büyük bir kısmının
yaşadığı sosyal ve ekonomik zorlukları yeterince ele almadığı eleştirileriyle karşılaşmaktadır. Özellikle neoliberal "Chicago okulu" yaklaşımının temsilcileri tarafından uygulanan ekonomik politikaların, grev yasakları ve bağımsız sendikaların tasfiyesi gibi koşullar altında getirdiği sosyal maliyetler, bu eleştirilerin merkezindedir.
Bu dönemde, büyük sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda yapılan özelleştirmelere rağmen, bakır madenciliği gibi ülkenin stratejik sektörleri devlet kontrolünde
kalmıştır. Pinochet ve
yandaşları, ülkeyi Marksist
diktatörlüğün tehditlerinden koruma
adına bir diktatörlük oluşturarak,
demokratik hakları ve sivil özgürlükleri sınırlamışlardır. Bu konuda, diktatörlüğün faşizmle bir ilişkisi olmadığına dair savunmalar da bulunmaktadır.
Pinochet'nin askeri yönetimi, özellikle ABD Başkanı Jimmy Carter'ın liderliğindeki demokratik yönelimli Amerikan yönetimi tarafından siyasi
liberalleşme yönünde baskıya maruz
kalmıştır. Batı Avrupa'nın birçok
hükümeti de Şili'nin askeri yönetimini
eleştirmiştir.
1988'de demokrasinin plebisit yoluyla geri kazanılmasının ardından, sol
eğilimli güçler ülkede politik
iktidarı ele geçirmiştir. Ancak bu
güçler, sosyo-ekonomik yapıda radikal değişiklikler yapma yerine daha ılımlı sosyal demokrat reformlarla yetinmişlerdir.
Salvador Allende'nin trajik ölümü, onun mücadelesinin sembolü haline
gelmiştir. Onun bu döneme dair
söylediği sözler, onun halkı için olan
bağlılığını ve kararlılığını ortaya koymaktadır.
Son olarak, Şili sivil toplumu, askeri rejimin
geçmişteki suçlarını
kabullenmemiştir. Bu durumun bir
yansıması olarak, Salvador Allende'nin Santiago'da La Moneda başkanlık sarayının karşısına dikilen heykeli, geçmişin unutulmadığının bir göstergesidir.
9. Özet:
Şili'nin 20. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümleri, 11 Eylül 1973'teki askeri darbe ile zirveye ulaşmıştır. Salvador Allende'nin sosyalist hükümeti, ulusal ve uluslararası siyasi arenada büyük umutlarla karşılanmış, ancak askeri bir darbeyle devrilmiştir. La Moneda başkanlık sarayının bombalanması ve Allende'nin trajik ölümü, bu olayın
dramatik yankıları olmuştur.
Darbenin arkasındaki en belirleyici isim olan General Augusto Pinochet, sadece ekonomik reformlarla değil, aynı zamanda baskı, zulüm ve insan hakları ihlalleriyle de anılmaktadır. Pinochet yönetiminin yürüttüğü liberal ekonomik politikalar, bazı tarihçiler ve siyaset bilimcileri tarafından olumlu bir şekilde değerlendirilse de, bu dönemde yaşanan siyasi baskılar ve toplumsal maliyetler bu değerlendirmeyi gölgede
bırakmıştır. Özellikle büyük sermaye gruplarına yapılan özelleştirmeler
ve stratejik sektörlerin devlet kontrolünde tutulması, bu dönemin karmaşık ekonomik yapılanmasını yansıtmaktadır.
1970'te Şili'nin sosyalist başkanı Salvador Allende'nin seçilmesi, Latin Amerika'da sosyal ve ekonomik reformların uygulanmasının bir örneğiydi. Ancak bu reformlar, ülkede ekonomik zorluklara, sosyal gerilimlere ve dış müdahalelere
yol açtı. Allende'nin uyguladığı politikalar, ulusal ve uluslararası düzeyde yoğun tepkiyle karşılaştı. Bu,
özellikle ABD'nin bölgede komünizmin yayılmasını engelleme politikasıyla bağlantılıydı. Allende'nin dönemi, ekonomik sıkıntılar, sosyal
hoşnutsuzluk ve politik gerilimlerle doluydu. 1973'te, bu zorlukların etkisiyle, General Augusto Pinochet liderliğinde bir askeri darbe gerçekleşti, Salvador Allende hayatını kaybetti ve Pinochet,
Şili'de 17 yıl sürecek otoriter bir rejimi başlattı. Bu dönem, Latin Amerika'nın
Soğuk Savaş döneminde ideolojik çatışmaların etkisi altında nasıl bir evrim geçirdiğinin bir örneği olarak tarihe geçti.
1973 yılında gerçekleşen askeri darbeyle Salvador Allende'nin
hükümeti devrildi. Darbe, Şili'nin siyasi yapısında derin değişikliklere yol açarken, sivil toplumun önemli bir kısmı zulme maruz kaldı. General Augusto
Pinochet liderliğindeki cunta, sivil özgürlükleri sınırlayarak ülkeyi kontrol altına aldı. Pinochet döneminde neoliberal ekonomik
reformlar uygulandı, bazı sektörler özelleştirildi ancak stratejik sektörler devlet elinde kaldı. Pinochet'nin
liderliğindeki yönetim, uluslararası toplum tarafından eleştiriye tabi
tutuldu. 1988'de gerçekleşen plebisit ile demokrasiye dönüldü, ancak yeni iktidarlar radikal değişiklikler yapmak yerine sosyal demokrat reformlarla yetindi. Allende'nin ölümü, bu
olayların simgesi haline geldi ve sivil toplum, askeri rejimin suçlarını unutmadı. Allende'nin anısını yaşatmak için Santiago'da bir
heykel dikildi.
Not: Bu kapsamlı analitik araştırma, Meksika,
Washington, Berlin, Bangladesh ve Seul’daki saygın üniversitelerde bir dizi konferansta, tarafımdan akademik bir üslupla sunulmuştur. Bu
önde gelen eğitim kurumlarında, 2002 – 2023 yıllarında çalışmam ciddi bir
ilgiyle karşılanmış ve akademik tartışmalara derin bir perspektif eklemiştir.
11 Eylül 2023, Lüksemburg