Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Terörizmin kökenleri bağlamında 11 Eylül saldırıları.

Terörizmin kökenleri bağlamında 11 Eylül saldırıları

Ümit Yazıcıoğlu

11 Eylül 2001 terör saldırıları

Terörün ve terörizmin iki bin yılı aşan tarihinin belirli dönemlere ayrılarak incelenmesi mümkündür. Terörizmin dinamizmi ve akışkanlığı; örgütlenme, amaç, eylem türü, eylemci profili, hedef seçimi, şiddet kullanımı, dış destek, propaganda gibi özellik ve unsurların bir çağdan diğerine aktarım sağladığından, dönemsel bölünme elbette sınırları kesinleşmiş bir ayrımı ifade etmemektedir.

 

Bu dünyadaki her şey gibi, insan hafızasının da kendi sınırlamaları vardır. Gittikçe daha da geçmişe gitmek, hayatımızın inanılmaz parlak ve keskin dramatik bölümleri bile kaçınılmaz olarak yavaş yavaş o solup gidiyor.   Diğer gelişmeler ise daha yeni olaylar ve yeni izlenimler olduğundan gizlenirler.

 

11 Eylül 2001'de, modern tarihin en yankı uyandıran terör eylemine ilk elden Televizyon kanallarından izleyerek hepimiz tanık olduk. Kaçırılan yolcu uçaklarının aşağı Manhattan'daki Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerine saldırısı. 21 yıl sonra, tüm bunların gerçekten başımıza geldiğinden şüphe etmeye başlıyorum.  Mavi Eylül göğüne karşı göz kamaştırıcı turuncu parıltılar, kalın duman bulutları ve dar sokaklara yavaşça yayılan gri toz, bir yangın kakofonisi ve polis arabalarının sirenleri. Nereye kaçacağını ve bir sonraki saniyede ne bekleyeceğini bilmeyen kafası karışmış insan kalabalığı.

 

11 Eylül'den sonra, uluslararası terörizm konusu tahmin edilebileceği gibi hep konferanslarda, anlatıldı, terörle ilgili analizler yapıldı. Birçok meslektaşım gibi ben de bu konuda çok sayıda konferans, seminer ve araştırma projesine katıldım. Üstelik, yaşamımdaki akademik biyografim ve çalışmalarım bana, Vyacheslav Trubnikov, Richard Armitage, Thomas Pickering, Kofi Annan ve terör tehdidine karşı uluslararası mücadeleler yapmış olan diğer insanlar gibi dünya siyasetinin önde gelen isimleriyle nadir olarak kişisel iletişim fırsatı kurmamı sağladı.  Terörizm konusunda mücadele eden bu insanların emekleri bir anlamda meyve verdi- 21 yıldır dünyada bir daha 11 Eylül terör saldırıları gibi bir şey olmadı.

 

Buna rağmen de teröre karşı mücadelenin tam bir zaferle sonuçlanmadığını kabul etmek gerekir. Paris ve Madrid'de, Beslan'da ve Sina üzerinde, Gambora'da (Nijerya) ve Mumbai'de (Hindistan) ve ülkemiz Türkiye’de gerçekleşen büyük terör saldırılarında yüzlerce insan öldü ve bu trajik liste sürekli güncellenmekte. 

 

Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük terör saldırıları azaldı, ancak Orta Doğu ülkelerinden bahsetmeden Asya, Afrika ve Avrupa'da sayıları arttı.  Kabil'deki Rus büyükelçiliğinde son zamanlarda meydana gelen patlama, terör sorununun hala çözülmemiş olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. 

 

Neden belirlenen hedefelere rağmen terörizmle mücadelede başarıya ulaşılamadı?

 

Terörizm modern çağlarda ortaya çıkmış bir kavram değildir. Şiddet ve propaganda boyutlarıyla, bir savaş "gerilla" tekniği olarak Sun-Tzu'dan bu yana bilinir. Sun-Tiu askeri stratejistlerin başucu kitaplanndan birisi olan "Harp Sanatı’’nda; "güçlü düşmandan uzak durulmasını ve onun güçlerinin bölünmeye çalışılmasını, düşmana hazırlıksız olduğu yerde ve harbe hazır olmadığı anda saldırılmasını, güçlü düşman ilerleyişi karşısında geri çekilmesini ve bu aşamada tacize ağırlık verilmesini" öğütleyerek, gerilla ve teröristlerin halen kullandıkları temel taktikleri belirlemiştir. Bu taktikleri teröristler günümüzde de hep uyguluyorlar. Dolayısıyla İnternet çağında insanların, niçin teröre başvurduğu ya da neden terörü amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak kullandıkları, terörizmin haksız bir eylem olduğunu bile bile neden bu yola başvurdukları, insanları bu tarz şiddet içeren eylemlere başvurmaya iten faktörlerin neler olduğu gibi birçok soru sorulabilir.

 

Esasında terörizm dini, ideolojik, sosyoekonomik, siyasi, psikolojik, kültürel nedenlerin yanı sıra, tarihi etmenler, liderlerin baskıları ve devlet zulümleri, uluslararası hukuk ihlalleri, temel haklardan mahrumiyet gibi birçok nedenden ötürü çıkabilir. Dolayısıyla Terörizm, bireyler veya ulus altı gruplar tarafından, siyasi ve sosyal amaçlar elde etme gayesi ile geniş kitleleri etkilemek ve sindirmek için önceden tasarlanmış şiddet ve tehdit eylemleridir.

 

Terörizm insanlığı tehdit eden, ne zaman ve nerede geleceği belli olmayan bir taktik olmasına rağmen uluslararası hukukta terörizme verilmiş ortak bir tanım bulunmamaktadır. Bu nedenle de günümüzde uluslararası hukukta terörizm konusunda iki önemli hukuksal sorun bulunmaktadır. Bunlardan ilki, terörizmin henüz kabul görmüş bir tanımının bulunmamasıdır. Yürürlüğe girememiş 1937 tarihli Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesinin dışında henüz kabul gören genel bir tanım mevcut değildir.

 

Terörün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndaki tanımı ise şöyle: ’’Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.’’

 

Diğer bağlamda ikinci sorun ise, giderek artan terör eylemlerine karşı hukuksal alanda nasıl mücadele edileceğidir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron iki yıl önce yapılan NATO zirvesinin sona ermesinin ardından İngiltere'nin Watford kentinde yaptığı açıklamada Türkiye ile terörizm tanımı konusunda "bir uzlaşmaya varmanın mümkün olmadığı" görüşünü ifade etti. Aynı görüşü yıllar önce Almanya eski İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere de Ağustos 2017 de "Türkiye'nin terörizm tanımına katılmıyoruz," diyerek dile getirmişti. Bu adamların cümleleri gösteriyor ki Devletlerin tehdit algılamasındaki farklılık terörün ortak tanımına engel oluyor. Fransa gibi terörizmi sadece kendi çıkarları ile şekillendiren emperyalist ülkelerin veya toprak kazanımını değişik boyut ve şekillerde geliştirdikleri çatışma ortamı ile sağlamaya çalışan, hatta başka ülke toprakları üzerinde ortak payda ile vekil tayin edip onu savaştıran devletlerin terör ve terörist tanımını aynı zemine oturtmalarını beklemek terörle mücadelede zaman ve mevzi kaybına neden olacaktır.

 

Günümüzde artık bireysel, ulusal ya da uluslararası güvenlik söz konusu olduğunda kabul edilen ilk sıralardaki tehdit terör olmasına rağmen, halen ortak bir terörizm ve terör tanımı üzerinde mutabakat sağlanamaması, terörle mücadele söyleminin siyasi olmasından kaynaklanmaktadır denilebilir. Terörizm bazı devletler tarafından gizli bir savaş aracı olarak da kullanılıyor. Bu ülkeler doğrudan savaşa girmek yerine destekledikleri terör örgütü aracılığıyla dolaylı olarak savaşıyor. Dolayısıyla yukardaki alıntıdan anlaşıldığı gibi “Terörizm”, üzerinde anlaşılması zor bir olgu olduğu için teorisinde de çok farklı görüşler mevcuttur. Hangi eylemin terörizm, hangisinin direniş; kimin terörist, kimin bağımsızlık savaşçısı olduğunun somut bir şekilde belirlenememesi bir yana, dünyada yaşanan terör eylemlerinin kaynağı ve hedefi konusunda dahi birbirine zıt yaklaşımlar vardır.

 

Terörizmin kökenleri, itici güçleri ve doğası

Birincisi, uluslararası toplum, terörizmin kökenleri, itici güçleri ve doğası hakkında ortak bir kavram üzerinde günümüze kadar herhangi bir anlaşmaya varamadı. Bazı oyuncular için kesinlikle terörizm olarak görünen şey, diğerleri için ulusal kurtuluş hareketi veya dini bir azınlığın hakları için meşru bir mücadele metodu gibi görünüyor. Hintliler ve Pakistanlılarla yapacağınız bir sohbette Keşmir terörü konusunu gündeme getirmeye çalışın, burada ortak bir payda bulmanın neredeyse imkânsız olduğunu göreceksiniz.

 

İkinci olarak, terörizme karşı herhangi bir başarılı mücadele, tanımı gereği hassas gizli bilgilerden daha fazlasının değişimini içerdiği için, etkileşimde bulunan taraflar arasında yüksek düzeyde bir güven gerektirir.  Bugün modern dünyaya duyulmayan güven, diplomaside uluslararası ilişkilerde işleri aksatıyor.  

 

Günümüzde sadece Moskova ile Washington arasında değil, aynı zamanda Pekin ile Brüksel arasında, Riyad ile Tahran arasında, Kahire ile Addis Ababa arasında, Bogota ile Karakas arasında açık açık büyüyen bir kıtlık gözlemleniyor.

 

Uluslararası terörizm rahat durmuyor. Sürekli değişiyor ve gelişiyor: daha hareketli, daha sofistike, daha yaratıcı bir hale geliyor. Tehlikeli virüsler gibi, terörist tehdidi de mutasyona uğrayarak sürekli olarak yeni ve yeni virüs türleri üretiyor. Paradoksal olarak, bugün özellikle tehlikeli görünen, tanınmış ulus ötesi aşırılıkçı hareketlerin ve grupların terörizmi değil, anonim yalnızların ve amatörlerin terörizmidir, çünkü bu tür yalnızların tespit edilmesi ve etkisiz hale getirilmesi en zor olandır ve amatörlerin eylemleri daha fazladır.

 

Askeri teknolojilerin ilerlemesinin mevcut dinamikleri ve uluslararası ortamın gelişimindeki birçok eğilim, çok yakın gelecekte terör faaliyetlerinde yeni bir artışa işaret ediyor. Modern, her zamankinden daha karmaşık olan sosyal ve ekonomik altyapı, özellikle büyük kentlerdeki gettolaşma ve kümelenmelerde günümüzde büyük ölçekli ve yüksek profilli terör eylemleri için yeni potansiyel fırsatlar yaratmaktadır. Buna ek olarak, Ukrayna topraklarında olduğu gibi uluslararası ve sivil çatışmalar, gelecekteki teröristler için en modern silah sistemlerinin mevcudiyetini önemli ölçüde artırmaktadır.

 

Buna, çeşitli ülkelerde siyasi radikalizmin ve aşırıcılığın kaçınılmaz yükselişi ile sosyal sorunların artmasıyla dolu olan dünya ekonomisinin istikrarındaki genel düşüşü eklersek, bu besleyici çorbada, tamamen yok edilmemiş terör virüsünün hızlı gelişme için her fırsata sahip olduğunu tahmin etmek zor değil.

 

Muhtemelen hepimiz şanslı olacağız ve 11 Eylül 2001 olaylarının ikincisi gibi başka bir terör eylemi önümüzdeki yıllarda gerçekleşmeyecek. Münhasıran terör sorununun çözümü ancak insanlık yeni bir küresel yönetişim düzeyine geçtiğinde görülebilir. Ya dünyanın önde gelen oyuncuları bunun için akıl ve enerjiye sahipler ya da uluslararası terörün ortak medeniyetimize dayattığı acı vergi giderek artacak.

 

11 Eylül 2022, Lüksemburg

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}