22 Yıl Sonra: Terörle Mücadelenin Yeni Yüzü
Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
11 Eylül 2001'deki acı veren olayların son yıldönümünde, terörizmle uluslararası mücadeledeki ortak umutlarımızın nereye
evirildiğine dair kapsamlı bir değerlendirme yapmak gerekli hale geliyor. Yirmi iki yıl önce pek çok insan, global toplumun daha birleşik bir yapıya doğru everileceğini ve terörle mücadelenin bu birlik duygusunu daha da güçlendireceğini
umuyordu.
New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'daki Pentagon'a yapılan saldırıların ardından, uluslararası camia
ABD'ye desteklerini sundu. Özellikle Rusya, Çin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Amerikan halkı ve yönetimiyle dayanışma içinde
olduklarını belirtti. Hemen sonrasında, Afganistan'da gerçekleştirilen askeri operasyonlar küresel topluluk tarafından
geniş bir destek aldı.
Bugün, 21. yüzyılın başlarında terörizmle
mücadele bağlamında Rus-Amerikan iş birliğinin nasıl derinleştiğini hatırlayan çok az insan var. Trubnikov-Armitage olarak bilinen
yüksek seviyeli çalışma grubu, bu dönemde yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürdü. Bu iş birliği, istihbarat ajansları arasındaki koordinasyonu artırmaya yönelik algoritmalara dayanarak hem iki ülke arasında hem de uluslararası platformda yeni
iş birliği mekanizmalarının
oluşturulmasına yardımcı oldu.
Modern dünya, 20 yıl öncesine kıyasla büyük ölçüde değişiklik gösterdi. Terörizmle mücadele, bir zamanlar küresel politikanın
merkezindeyken, şimdi jeopolitik çatışmalarla şekillenen süper güçlerin rekabetine yerini bırakıyor. Bu rekabet,
terör örgütleri konusunda direkt ya da endirekt destek iddialarıyla büyük güçler arasındaki ilişkilere de gölge
düşürmekte.
Terörizmle mücadelede gerçek bir başarı,
bilgi paylaşımından operasyonel koordinasyona, analitik materyal hazırlığına ve birçok lojistik göreve kadar bir dizi faktörü içerir. Ancak bu tür bir iş birliğinin altında yatan en önemli şey güvendir. Özellikle 2018 FIFA Dünya Kupası sırasında Rusya'da gerçekleşen potansiyel terör saldırılarını engellemek için gösterilen uluslararası iş birliği, bu güvenin ne kadar kritik
olduğunu gösteriyor. Ancak, son yıllarda bu güven giderek sarsılmaya başladı.
Bunun nedeni sadece Batı ve Doğu'nun
terörizmin kökenleri ve doğası hakkında farklı görüşlere sahip olması değil. Aynı zamanda, uluslararası toplumun birçok üyesi
arasındaki ikili ilişkilerin de karmaşıklığı, terörizmle mücadelede bütünlüklü bir
yaklaşımın benimsenmesini zorlaştırıyor. Bu zorluklar, Keşmir'de Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler
arasında ya da Suudi Arabistan ve İran gibi bölgesel güçler arasında görülüyor.
Son olarak, modern jeopolitik dinamiklerin, terörizmin yükselmesini dolaylı olarak
teşvik eden bölgesel çatışmalara
katkıda bulunduğunu görmekteyiz. Özellikle, dış güçlerin, bölgesel çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olmaları, terörist gruplara ek olanaklar sunmaktadır. Bu bağlamda, İsrail Başbakanı'nın son zamanlarda belirttiği tanksavar silah
örneklerinin İsrail yakınlarında bulunması, modern jeopolitiğin terörle nasıl iç içe geçebileceğinin somut bir
örneğidir. Bu, uluslararası toplumun, terörizmle mücadelede birlikte nasıl çalışabileceği konusundaki soruları daha da önemli hale
getiriyor.
Nijerya merkezli Boko Haram örgütü, son dönemdeki bölgesel gelişmelerle askeri kapasitesini güçlendirmiş olabilir. Bu, özellikle Kaddafi
sonrası Libya'daki askeri ekipmanın dağılımına işaret ediyor. Ayrıca, Afganistan'da Amerika'nın geri çekilmesinin ardından bazı askeri ekipmanların yanlış ellere geçmiş olabileceğine dair endişeler bulunmaktadır.
Küresel aktörler arasındaki çeşitli
gerilimler, bazı bölgelerde sosyo-ekonomik zorlukların artmasına neden olabilir. Bu, radikal grupların ortaya çıkmasını ve terörist aktiviteleri artırma potansiyeline sahip olabilir. Bu
gelişmeler, ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerinin yerine getirilmesini zorlaştırabilir.
Jeopolitik dinamikler, terörle mücadelede uluslararası iş birliğini etkileyen önemli bir faktördür. Bazı konularda,
özellikle İslam Devleti, Boko Haram ve El Kaide gibi örgütlerin varlığı konusunda, büyük güçler arasında genel bir uzlaşı bulunmaktadır. Ancak
bu, her konuda ortak bir yaklaşım geliştirileceği anlamına gelmemelidir.
Küresel güvenlik konularında, hiçbir sorumlu uluslararası aktör, terörist grupların kitle imha silahlarına
erişimini kabul edilebilir bulmaz. Aynı şekilde, Aden Körfezi ve Malakka Boğazı'nda korsanlık aktivitelerinin
yeniden başlamasına karşı ortak bir
endişe bulunmaktadır. Bu tür konularda hedefe yönelik, belli başlı iş birliği anlaşmaları, daha geniş bir iş birliği için temel oluşturabilir.
Son olarak, uluslararası güvenlik ortamında terör tehdidinin artabileceğine dair işaretler bulunmaktadır. İklim değişikliği, gıda güvencesi ve devlet krizleri gibi küresel sorunlar, bu
tehdidi artırma potansiyeline sahip olabilir. Mevcut ve potansiyel tehditlere karşı etkili bir
şekilde mücadele etmek için proaktif bir yaklaşım
benimsememiz gerekmektedir.
11 Eylül 2023, Lüksemburg