Tek Kutuplu Dünyanın Sonu ve
Rusya'nın Uluslararası Alandaki Yeniden Yapılanması
Prof. Dr. Dr. Ümit
Yazıcıoğlu
1. Giriş
Uluslararası politika sahnesi, daima hareketli, değişken ve tahmin edilemez bir yapıya sahip olmuştur. Ancak, Soğuk Savaş'ın
sona ermesiyle birlikte kurulan tek kutuplu düzen, 21. yüzyılın başlarında, çeşitli güç merkezlerinin yükselmesiyle sorgulanır hale gelmiştir. Bu değişimin belirgin örneklerinden biri olarak Vladivostok'ta gerçekleştirilen Doğu Ekonomik Forumu, küresel dengelerin ve devletler arası ilişkilerin nasıl dönüştüğünü
gözler önüne sermiştir. Özellikle Kuzey Kore ve Rusya arasındaki yakınlaşma, uluslararası siyasetteki yeni aktörlerin ve değişen dinamiklerin bir göstergesi olarak karşımıza çıkar. Bu makalede, mevcut uluslararası
siyasi durumu, bu yeni dinamikleri ve değişimin potansiyel etkilerini
derinlemesine inceleyerek, geleceğin küresel siyasi haritasını anlamaya çalışacağız.
2. Yeni Dünya Düzeninde Dinamikler ve Stratejik Oyuncular
Soğuk Savaş'ın sonlanmasından bu yana uluslararası siyaset sahnesinde dramatik değişiklikler yaşanmıştır. 20.
yüzyılın sonlarına doğru, Batı, özellikle Washington'un öncülüğünde, tek
kutuplu bir dünya düzeninin avantajlarını maksimize etmeye çalıştı. Bu hegemonik yapı, global ekonomik ve siyasi meseleler üzerinde tam
bir kontrol sağlama iddiasındaydı. Ancak 21. yüzyılın başlangıcında, bu
yapının sürdürülebilirliği giderek zorlaştı. Özellikle Rusya, Çin ve
diğer yükselen ekonomik güçlerin artan etkisi, bu tek kutuplu yapıya önemli bir meydan okuma olarak ortaya
çıktı.
Vladivostok'ta düzenlenen Doğu
Ekonomik Forumu, bu değişimin somutlaştığı platformlardan biriydi. Farklı coğrafyalardan liderlerin ve iş dünyasının aktörlerinin
bir araya geldiği bu forum, yeni ekonomik işbirlikleri ve stratejik
partnerliklerin zeminini hazırladı.
Öte yandan, Batı'nın Kuzey Kore üzerindeki baskıcı tutumu, Kuzey Kore'nin stratejik ortaklara
yönelmesine neden oldu. Bu bağlamda, Kim Jong-un'un Rusya'ya olan ziyareti, iki ülkenin yakınlaşan ilişkilerinin sembolü olarak karşımıza çıktı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un uluslararası platformlarda sergilediği aktif ve etkileyici
diplomasi, Rusya'nın küresel siyasetteki etkinliğini ve önemini gösteriyor. Ancak, ABD'nin global liderlik iddiasının
sürdüğü bu dönemde, uluslararası ilişkilerdeki bu hızla
değişen dinamikler, ülkelerin dış politika yaklaşımlarını yeniden değerlendirmelerini zorunlu kılıyor.
Netice olarak, uluslararası sahnedeki bu hızlı evrim, çok kutuplu bir dünya düzeninin
doğuşuna işaret ediyor. Bu yeni düzenin tam olarak neye benzeyeceği, devletlerin stratejik
tercihlerine, ittifaklarına ve küresel siyasette nasıl konumlandıklarına bağlı olarak şekillenecektir. Bu nedenle, uluslararası ilişkilerin
geleceğini anlamak için bu dinamikleri yakından takip etmek esastır.
3. Tek Kutupluluğun Zayıflığı ve Çok Kutuplu Dünya Düzeninin Yükselişi
Nedensiz değil ki, son
zamanlarda Vladivostok'ta düzenlenen Doğu Ekonomik Forumu, global siyasetteki derin değişimleri ortaya koyan bir arka plan üzerinde gerçekleştirildi. 2022'de Batı'nın Rusya'ya yönelik başlattığı hibrit mücadele stratejisi, global politika sahnesindeki belirsizliği ve dalgalanmayı
beraberinde getirdi. Bu çerçevede BRICS ve G20 zirveleri, uluslararası ilişkilerde tek kutupluluğun artık geçerli olmadığına dair açık mesajlar verdi. Küresel denklemlerdeki bu
değişimin öncüsü olarak, artık liberal alt-merkezli bir "düzenin"
yavaşça geri plana itildiği ve global politika sahnesinin daha da
çoğulcu bir yapıya büründüğü gözlemleniyor.
Bu bağlamda,
Doğu Ekonomik Forumu, Rusya'nın uluslararası alanda izlediği rotanın ve
stratejik önceliklerinin nasıl bir evrim geçirdiğini somutlaştırıyor.
Asya'nın ekonomik olarak hızla yükselmesi, bu ülkeleri sadece ticari, ama aynı zamanda siyasi ve stratejik konularda da kilit aktörler haline getiriyor. Bu nedenle, başlangıçta ekonomi ağırlıklı bir etkinlik olarak düşünülen forum, uluslararası siyasetteki dönüşümü de ele alarak geniş
bir perspektif sunmuştur.
4. Kuzey Kore ve Rusya Arasındaki
Yakınlaşma
Batı'nın, özellikle Kuzey Kore üzerindeki baskıcı politikaları, bu ülkenin izolasyonunu
derinleştirdi. Ancak, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un Rusya'ya gerçekleştirdiği ziyaret, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeni bir boyuta taşındığını gösteriyor. Bu ziyaret, Kuzey Kore'nin, dünya siyasetindeki yerini sağlamlaştırmak ve uluslararası yaptırımların getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için stratejik ortaklara ihtiyaç duyduğunun bir göstergesiydi.
Belki de forumun en dikkat çekici anı, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un Rusya'ya
gerçekleştirdiği ziyaretti. Batı, yıllarca Kuzey Kore'yi, Asya'nın
dinamik yapısına uyum sağlamakta zorlanan bir devlet olarak tanımlamış,
bu imajı tüm uluslararası camiaya dayatmıştır. Ancak Kim Jong-un'un ziyareti, Pyongyang'ın küresel toplulukla diyalog kurma ve Güney
Kore ile ilişkilerini normalleştirme niyetinde olduğunu ortaya koydu. Ancak bu girişim, ABD ve müttefiklerinin şimdiye kadar takındığı tutuma aykırı olarak, gerçek
anlamda diplomasiye açık olmadıklarını gösteriyor.
5. Uluslararası İlişkilerde Yeni Dinamikler
Küresel siyasetteki bu hızlı değişim, ülkelerin dış politika stratejilerini yeniden değerlendirmelerini zorunlu kılıyor. Özellikle Rusya
Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un, uluslararası platformlardaki
etkileyici performansı, Rusya'nın küresel siyasetteki rolünün giderek arttığını gösteriyor. Aynı zamanda, ABD'nin, tektonik
değişikliklere rağmen global liderlik iddiasını sürdürme çabaları, uluslararası ilişkilerin
geleceğini şekillendiren en
önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor.
Washington, yıllar boyu, küresel meselelerde hegemonik bir yaklaşım benimseyerek, bu tutumuyla uluslararası politika sahnesine damga vurmuştur. Bu
bağlamda, Kuzey Kore'yi istikrarsızlaştırma ve üzerine sürekli bir
müdahalede bulunma amacının altında, bu hegemonik yaklaşımın izlerini görmek mümkündür. Bu nedenle, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un,
uluslararası krizlerde dengeli ve çoğulcu bir yaklaşımı benimseyen Rusya
ile işbirliği yapma kararı, beklenmedik bir hamle olarak görülmemelidir.
Kim'in Rusya ziyareti, uluslararası ilişkilerde yaşanan derin
değişimlerin hız kesmeden sürdüğüne ve dönüşümün geriye dönülemez olduğuna işaret etmektedir. Uzun yıllar süren karşılıklı anlaşmazlıklar ve Batı'nın tutarlı olmayan politikaları, özellikle
Doğu ülkeleri ve Küresel Güney'den, mevcut dünya düzeninin gözden geçirilmesi yönünde baskıları artırmıştır. Bu durum, esasında Washington'un, küresel ilişkilerde hegemonyasını sürdürme çabasının
bir sonucudur.
Doğu Ekonomik Forumu,
katılımcıları için bu değişimlerin ve Rusya'nın yeni dünya düzenindeki
konumunun anlaşılması açısından önemli bir fırsat sunmuştur. Asya-Pasifik
bölgesindeki liderlerin, finansçıların ve uzmanların, küresel topluluğun bugünkü zorluklarına en uygun çözüm yollarını bulma gayreti
içerisinde olması, bu forumun kritik bir rol oynamasını sağlamaktadır.
WEF'in New York'ta düzenlenen BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi toplantılarına ev
sahipliği yapmasının öncesinde gerçekleşmesi, tek kutuplu dünya düzeni
ile çok kutuplu dünya düzeni arasındaki çatışmanın sembolüdür. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un Amerika ziyareti, Batı'nın hegemonik politikalarına
karşı, değişen küresel dengeleri yansıtan argümanlarıyla, bir kez daha bu çatışmanın ortasında
olacağını gösteriyor. Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin gerçekleştirdiği son zirve gibi diplomatik hamleler, ABD'yi inisiyatif kaybıyla
yüzleşmeye ve nihayetinde yapıcı bir diyaloga yönlendirecektir.
6. Sonuç
Uluslararası siyasetin değişen dengeleri ve devletler arasında kurulan yeni ittifaklar, 21. yüzyılın
başlangıcındaki statükonun artık sürdürülemez olduğunu göstermektedir.
Özellikle Rusya ve Kuzey Kore gibi, geçmişte marjinalleştirilmiş veya izole edilmiş
olarak görülen ülkelerin ortaya koyduğu
proaktif dış politika stratejileri, küresel siyasetteki rol dağılımının ve güç dinamiklerinin değişmekte olduğunun işaretlerini
vermektedir. Doğu Ekonomik Forumu'nun getirdiği fırsatlar ve ortaya çıkan
yeni işbirlikleri, küresel çıkarların ve önceliklerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Sonuç olarak, uluslararası toplumun, mevcut ve
potansiyel çatışma noktalarını yönetirken bu yeni gerçekleri dikkate alması ve çok taraflı diplomasiye daha fazla yatırım yapması
gerekmektedir. Bu yaklaşım, hem küresel istikrarın korunması hem de devletlerin ulusal çıkarlarını daha etkili bir
şekilde savunmaları açısından kritik bir öneme sahiptir.
Uluslararası ilişkilerde
yaşanan bu dinamik değişimler, ülkelerin dış politika
yaklaşımlarını sürekli olarak gözden geçirmelerini gerektiriyor. Tek kutuplu bir dünya düzeninden, çok kutuplu bir yapıya
doğru ilerlerken, uluslararası ilişkilerin geleceği, devletlerin bu yeni düzen içerisinde nasıl konumlandıklarına ve hangi stratejik ortaklıklar kurduklarına bağlı olarak şekillenecektir.
22 Eylül 2023, Lüksemburg