Türkiye ve NATO İlişkileri: Tarihsel Gelişim ve Güncel
Dinamikler
Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
1.) Giriş
Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olarak Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar
uzanan köklü bir ilişkiye sahiptir. Bu ilişki, Türkiye'nin ulusal güvenliği, dış politika tercihleri ve bölgesel güvenlik dinamikler-inin merkezi bir parçasını
oluşturur.
Bu makalede, Türkiye'nin NATO ile ilişkilerinin tarihsel gelişimini ve günümüzdeki dinamiklerini ve
ülkemizin İsveç'in NATO'ya katılımına onay verme kararını, uluslararası ilişkilerde önemli bir gelişme olarak değerlendirerek, bu kararın arkasındaki nedenler ve olası etkilerini, bu makalemde
ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.
2.) Tarihsel Arka Plan
Türkiye, NATO'ya 18 Şubat 1952'de resmen üye oldu ve bu tarihten itibaren Atlantik ittifakının bir
parçası olarak yer aldı. Soğuk Savaş döneminde NATO, Doğu Bloku'na karşı bir güvenlik şemsiyesi görevi görüyordu ve Türkiye, Batı ittifakının bir parçası olarak Sovyet tehdidine karşı koyma
konusundaki taahhüdünü deklare etti. NATO üyeliği, Türkiye için sadece askeri bir güvence sağlamakla kalmadı, aynı zamanda ülkenin Batı ile ekonomik ve siyasi entegrasyonunu hızlandırdı. Türkiye,
NATO'nun askeri yapılarına katkı sağladı ve aynı zamanda NATO'nun güncellemelerine ve genişlemelerine destek verdi.
3.) Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya Katılımına
Yaklaşımı
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, "İsveç'in
NATO'ya Katılım Protokolü, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ekim 2023 tarihinde imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiştir" ifadesi kullanıldı. Türkiye'nin
İsveç'in NATO'ya katılımına onay verme kararı, İsveç'in NATO'ya katılma isteğini desteklemesiyle ortaya çıkmıştır. Ankara, İsveç'in Kuzey Atlantik İttifakı'na katılmasına karşı çıkmamış ve bu isteği
engellememeye hazır olduğunu açıklamıştır. Bu durum, Türkiye'nin İsveç ile olan diplomatik ilişkilerinin olumlu bir şekilde devam etmesi gerektiğini göstermektedir.
Ülkemiz Türkiye siyasetinin dinamikleri göz önüne alındığında, bu kararın bir yönüyle iç siyasi
dinamikleri de yansıttığı görülebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu adımı, Türkiye'deki seçmenler arasında Batı'ya karşı olumsuz bir tutumun hâkim olduğu bir dönemde atmış olması, uluslararası
ilişkilerin iç siyasetle bir araya geldiği bir örnek sunar. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, iç siyasetteki Batı karşıtı seçmen kitlesini harekete geçirmek amacı taşıyan bu adım, Başkan
Erdoğan'ın liderliği ve partisinin politik çizgisi ile uyumlu görünmektedir. Türkiye ve İsveç ilişkilerinin geleceğine dair, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın politika tercihlerinin büyük bir
etkisi vardır. Erdoğan, ilişkileri keskin bir tartışmaya dönüştürmemeye özen gösteren bir yaklaşım sergiler. Ancak Türk liderin politika çizgisi, bazen dalgalanmalar yaşasa da, genellikle pragmatik
bir çerçeve içinde seyreder. Türkiye ile İsveç arasındaki bu gelişmenin sonuçları, Türk hükümetinin yaklaşımında bazı değişikliklere yol açabileceğini göstermektedir. Türkiye, Rusya ile daha yakın
ilişkiler kurma isteğine sahip bazı kesimler tarafından eleştirilse de, Türk dış politikası genellikle çok yönlü bir diplomasiyi benimser.
Netice itibariyle, Türkiye'nin NATO üyeliği ile birlikte Rusya ile ilişkilerini sürdürdüğü bir
dönemde, Türk dış politikası karmaşık bir dengeyi sürdürme çabası içindedir. Bu, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerdeki karmaşıklığını ve dengelemesini yansıtır ve Türk hükümeti stratejik sorunları
çözmek için mantıklı ve rasyonel bir yaklaşım benimsemeye çalışır. Bu süreçte, Türkiye'nin NATO üyeliği ve Rusya ile ilişkileri arasındaki denge büyük bir öneme sahiptir ve Türk diplomasisi bu
dengeyi koruma konusunda çaba harcamaktadır, zira başka alternatif yoktur.
3.) İsveç'in NATO Katılımının Rusya’nın Güvenlik Dinamiklerine
Etkisi
Elbette, Rusya'nın İsveç'in NATO'ya katılımıyla ilgili tutumu, karmaşık bir diplomasi ve
uluslararası ilişki dinamikleri bağlamında değerlendirilebilir. İsveç'in NATO'ya katılımı, Rusya'nın bölgesel ve uluslararası güvenlik dinamikleri üzerinde etkileri olan önemli bir konudur. Rusya,
Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO'nun genişlemesine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Bu genişleme süreci, Rusya için askeri olarak güçlü bir Batı ittifakının doğuya doğru genişlemesi
anlamına gelmektedir. Rus yetkililer, bu genişlemeyi sıklıkla kendi güvenliklerini tehdit eden bir faktör olarak görmüşler ve bu durum Rusya ile NATO arasındaki ilişkileri
gerilmiştir.
İsveç'in NATO'ya katılma süreci, bu gerilimi artırabilir. Rusya, İsveç'in NATO üyeliğini, batıya
doğru genişleyen bir askeri ittifakın daha da yaklaşması olarak algılayabilir. Bu, Rusya'nın batı sınırlarına yönelik askeri tehdidi artırma ve ulusal güvenliğini sürdürme kaygılarını daha da
tetikleyebilir. Ancak aynı zamanda, uluslararası ilişkilerde pragmatik bir yaklaşımın önemini unutmamak gerekir. Rusya, İsveç ile ticaret ve enerji alanlarında iş birliği yapmaktadır. Bu iş birliği,
Rusya'nın ekonomik çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu nedenle Rusya, İsveç'in NATO'ya katılımını eleştirse de, bu tür işbirliği alanlarını dikkate alarak tutumunu dengelemek zorunda kalabilir. Sonuç
olarak, Rusya'nın İsveç'in NATO'ya katılımıyla ilgili tutumu karmaşık ve dengeli bir perspektife dayanmaktadır. Hem güvenlik kaygılarını hem de ekonomik çıkarlarını göz önünde bulunduran bir yaklaşım
benimsemesi, Rusya'nın İsveç'in NATO üyeliğine nasıl yaklaştığını şekillendirecektir.
İsveç'in NATO üyeliği, Rusya açısından temel bir öneme sahip değildir. Bu durum, Rusya'nın
stratejik çıkarlarını ciddi şekilde tehdit etmeyen bir gelişmedir. Bu üyelik, Moskova'nın temel stratejik hesaplarını etkilemeyecektir. İsveç'in NATO üyeliği ile ilgili olarak Rusya'nın böyle bir
karara verdiği yanıt görece sınırlı olacaktır. İsveç, uzun bir süre boyunca dış politikasını tarafsızlık ilkesine dayandırmış bir ülke olarak bilinir. Ancak son yıllarda, güvenlik endişeleri
nedeniyle NATO'ya yakınlaşma çabaları artmıştır. Bu, özellikle Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna'daki kriz gibi olaylar sonrasında hız kazanmıştır. İsveç, NATO'ya katılım sürecini hızlandırmış ve
bir dizi anlaşma ile ittifakın çalışmalarına daha fazla dahil olmuştur. Bununla birlikte, bu durum Rusya ile ilişkilerini olumsuz etkilememiştir. Rusya için temel mesele Ukrayna ve NATO'nun doğuya
doğru genişlemesidir. İsveç'in NATO üyeliği, bu temel meselelere doğrudan bir tehdit oluşturmamaktadır. İsveç, Baltık Denizi bölgesindeki güvenlik iş birliği ve deniz faaliyetlerine katkıda bulunmak
istemektedir, ancak bu durum NATO'nun temel stratejik hedeflerini değiştirmez. Rusya, bu bölgedeki askeri faaliyetlere hassas bir şekilde yaklaşsa da, İsveç'in NATO üyeliği, doğrudan bir askeri
tehdit oluşturmaz. Özetle, İsveç'in NATO üyeliği, Rusya açısından büyük stratejik öneme sahip bir gelişme değildir. Moskova'nın temel endişeleri Ukrayna krizi ve NATO'nun doğu genişlemesi etrafında
yoğunlaşmıştır ve İsveç'in NATO'ya katılması bu konuları etkilemeyecektir.
İsveç'in NATO üyeliği, Rusya'nın stratejik hesapları açısından esas bir öneme sahip değildir.
İsveç, uzun bir süredir Avrupa'da Washington tarafından inşa edilen askeri-politik sisteme entegre olmuş durumdadır. Bu bağlamda, İsveç'in NATO'ya katılımı, bölgesel güvenliğin genel mimarisini
hiçbir şekilde etkilemeyecektir. İsveç, bu ittifakın parçası olarak varlığını sürdürmeye devam edecek ve Rusya ile olan ilişkileri üzerinde önemli bir etkisi olmayacaktır. Öte yandan, İsveç halkının
vergilerinin, sosyal sorunların çözümüne veya aşırı acil yasadışı göç sorununa değil, "Rus tehdidi" olarak algılanan durumlar için Baltık devletlerinin daha fazla militarizme büyük meblağ
harcanmasına karşı olumlu bir tutum sergilemesi mümkündür. Ancak bu, İsveç'in ulusal güvenliğine yönelik bir algıdan kaynaklanan bir yaklaşımdır ve doğrudan Rusya'ya karşı bir düşmanlık ifadesi
olarak yorumlanmamalıdır.
4.) Türkiye'nin NATO bağlamında Uluslararası Konumu ve
İlişkileri
Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya katılımına onay verme kararı, Türkiye'nin uluslararası arenadaki
konumunu güçlendirmeyi amaçlayan bir politikanın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Türkiye, bölgesel ve küresel anlamda stratejik bir aktör olarak varlığını sürdürmek istemektedir. İsveç'in
NATO'ya katılmasını desteklemek, Türkiye'nin NATO içindeki pozisyonunu ve ittifak içi ilişkilerini güçlendirmeyi hedeflemiş olabilir.
Türkiye'nin jeopolitik konumu, özellikle NATO'nun güneydoğu kanadı için hayati bir öneme sahiptir.
Türkiye, hem Avrupa ile Asya'yı birleştiren bir köprü işlevi görür hem de Orta Doğu'ya yakınlığı nedeniyle NATO'nun bölgesel istikrarsızlıkla mücadelesinde merkezi bir rol oynar. Bu stratejik coğrafi
konum, Türkiye'nin NATO içindeki önemini belirler. Askeri kapasite açısından, Türk Silahlı Kuvvetleri NATO'nun ikinci büyük ordu gücüne sahiptir. Türkiye'nin askeri gücü, NATO'nun askeri
operasyonları ve görevlerinde önemli bir rol oynamasına olanak tanır. Ayrıca Türkiye, NATO üyeleri ve müttefikleri için stratejik askeri tesislere ev sahipliği yapar, örneğin İncirlik Hava Üssü. NATO
ile iş birliği ve ortaklık programları, Türkiye'nin uluslararası arenada etkin bir şekilde yer almasını destekler. Türkiye, NATO ile iş birliği yaparak savunma ve güvenlik politikalarını koordine
eder. Ayrıca Türkiye, NATO'nun kriz yönetimi, terörle mücadele ve diğer önemli görevlerine katkıda bulunur.
Türkiye'nin bölgesel ilişkileri de NATO'nun dikkatle izlediği bir konudur. Türkiye, NATO ile iş
birliği yaparak bölgesel istikrarı destekler ve komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirir. Özellikle Doğu Akdeniz ve Karadeniz'deki NATO operasyonlarına katkıda bulunur. Bölgesel istikrarsızlık ve
krizler, Türkiye'nin NATO ile iş birliği yapmasını daha da kritik hale getirir. Türkiye'nin NATO üyeliği, aynı zamanda terörizmle mücadelede de önemli bir boyuta sahiptir. Türkiye, NATO'nun terörle
mücadele misyonlarına katkıda bulunur ve terörle mücadele çabalarını destekler. 11 Eylül saldırıları sonrasında NATO, terörle mücadele operasyonlarını genişletmiş ve Türkiye, bu çabalara aktif bir
şekilde katkı sağlamıştır.
Ancak Türkiye'nin NATO bağlamındaki ilişkileri sadece askeri ve güvenlik boyutlarıyla sınırlı
değildir. Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri, bu ilişkileri şekillendiren önemli bir faktördür. Türkiye, hem NATO'nun bir üyesi olarak hem de Rusya ile ticaret ve enerji işbirliği yaparak dengeli bir
politika izler. Ancak, Rusya ile yaşanan anlaşmazlıklar, Türkiye'nin NATO ve ABD ile ilişkilerini etkileyebilir.
Epilog olarak, Türkiye'nin NATO bağlamında uluslararası konumu ve ilişkileri, bölgesel ve küresel
istikrarın sağlanması, terörle mücadele, askeri kapasite ve NATO'nun genel stratejik hedeflerine katkı sağlama gibi bir dizi önemli boyutta kendini gösterir. Türkiye'nin NATO üyeliği hem Türkiye'nin
hem de ittifakın çıkarlarına hizmet eden karşılıklı bir ilişki oluşturur. Ancak, bölgesel dinamikler ve uluslararası ilişkilerdeki değişkenler nedeniyle Türkiye'nin NATO içindeki rolü karmaşıktır ve
dikkatle yönetilmesi gereken bir konudur.
5.) Türkiye'nin NATO - Rusya İlişkilerinde Dengeli Politikası ve Karşılaşılan
Anlaşmazlıklar
Türkiye'nin hem NATO üyesi olması hem de Rusya ile ticaret ve enerji iş birliği yapması, karmaşık
bir dış politika denklemi yaratmıştır. Türkiye, tarihsel olarak hem Batı'ya hem de Doğu'ya açık bir coğrafi konumda bulunur ve bu durum, ülkenin dış politika açısından dengelemesi gereken çeşitli
çıkarlarla sonuçlanır. Bu nedenle Türkiye, NATO'ya bağlılığını korurken aynı zamanda Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye çalışır. Ancak bu dengeli politika, bazı anlaşmazlıklar ve gerilimlerle de
karşı karşıya kalmıştır.
Türkiye'nin NATO üyeliği, Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye'nin Batı'ya entegrasyonunu simgeler.
Türkiye, NATO'nun güneydoğu kanadında stratejik bir rol oynamakta ve ittifakın güvenlik hedeflerine katkıda bulunmaktadır. Bu, Türkiye'nin NATO ile güçlü askeri bağlar kurmasına ve ittifakın
misyonlarına katkı sağlamasına olanak tanır. Diğer yandan, Türkiye'nin Rusya ile ticaret ve enerji iş birliği, ekonomik çıkarlarını koruma amacı taşır. Türkiye, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve
enerji bağımlılığını azaltmak istemektedir. Rusya, enerji kaynakları konusunda büyük bir oyuncu olduğu için, Türkiye'nin Rus enerji kaynaklarına erişimi ekonomik açıdan önemlidir. Ayrıca,
Türkiye-Rusya ilişkileri, iki ülkenin ekonomik iş birliği, özellikle enerji sektöründe, artmasına yol açmıştır.
Ancak, Türkiye'nin Rusya ile yaşadığı anlaşmazlıklar, bu dengeli politikayı zorlaştırmıştır.
Özellikle Suriye ve Libya'daki krizlerde, Türkiye'nin ve Rusya'nın farklı tarafları desteklemesi gerilimlere neden olmuştur. 2015 yılında Türk jetinin Rus savaş uçağını düşürmesi, Türkiye ile Rusya
arasında ciddi bir diplomatik krize yol açmıştır. Ancak daha sonra ilişkiler düzelmiş ve iki ülke, Suriye konusunda iş birliği yapmıştır. Diğer bir hassas konu ise Rusya'nın Türkiye'ye yönelik askeri
tehditleri olmuştur. Rusya, S-400 hava savunma sistemlerini Türkiye'ye satmıştır, bu da NATO ile uyumsuz bir duruma yol açmıştır. Bu nedenle Türkiye'nin S-400 alımı, NATO ve ABD ile ilişkilerde
gerilimlere yol açmıştır. ABD, Türkiye'yi F-35 savaş uçağı programından çıkarmış ve yaptırımlar uygulamıştır.
Netice olarak, Türkiye'nin hem NATO üyeliği hem de Rusya ile ilişkileri karmaşık bir denklem
oluşturur. Türkiye, dengeli bir politika izlemeye çalışsa da Suriye, Libya, enerji iş birliği ve askeri anlaşmazlıklar gibi bir dizi konu nedeniyle gerilimlerle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye'nin
NATO ve ABD ile ilişkilerini dengelemesi ve Rusya ile olan anlaşmazlıkları çözmesi gereken önemli zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.
6.) Hamas Sorunu ve Türkiye'nin Denge Politikası
Hamas, birçok ülke ve uluslararası örgüt tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir, İsrail
ile anlaşmazlık içinde olan Filistinli bir örgüttür ve askeri kanadıyla terör saldırıları gerçekleştirmiştir. Terörizmin tanımına ve terör örgütlerinin belirlenmesine ilişkin kriterler, farklı
ülkeler ve örgütler arasında değişebilir, ancak Hamas'ın terör örgütü olarak kabul edildiği birçok uluslararası platform bulunmaktadır.
Yekdiğeri, uzun vadeli perspektifte kolektif Batı'nın Hamas'ı hedef alması, Türkiye'nin dengede
tutma politikasını zorlaştırabilir. Türkiye, Hamas ile sıcak ilişkilere sahip olmasına rağmen, aynı zamanda ABD ve İsrail ile de ilişkilerini sürdürmek istemektedir. Bu denge politikası, Türkiye'yi
radikal harekete verilen desteği azaltmak veya Müslüman dünyasının bir kısmının sempatisini kaybetmek gibi zor bir seçimle karşı karşıya bırakabilir.
7.) Sonuç
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, NATO'nun misyonu ve önemi değişti. İttifak, daha fazla kriz
yönetimi ve uluslararası güvenliği teşvik etmeye odaklanır hale geldi. Bu dönemde, NATO'nun Türkiye ile ilişkileri yeni bir şekil almaya başladı. Bosna Savaşı ve Kosova Krizi gibi olaylar,
Türkiye'nin NATO'nun barışı koruma ve kriz yönetimi operasyonlarına katılmasına yol açtı. Türkiye, aynı zamanda NATO'nun genişlemesini destekledi ve bu, Kuzey Atlantik Antlaşması'nın başka ülkeleri
kapsamasını sağladı. NATO, 1999 yılında Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya'yı kabul ederek genişlemeyi başlattı. Bu genişleme, Türkiye'nin doğusunda bulunan Karadeniz'in stratejik bir bölge
olduğunu vurguladı.
Türkiye, 21. yüzyılda NATO ile yakın bir iş birliği sürdürmektedir. 11 Eylül saldırıları sonrasında
NATO, Afganistan'da terörle mücadele operasyonlarına başladı ve Türkiye de bu operasyonlara katkı sağlayan ülkeler arasında yer aldı. Türkiye ayrıca NATO'nun Karadeniz'e yönelik güvenlik çabalarını
destekledi.
Ancak, Türkiye ve NATO arasındaki ilişki sadece askeri boyutta değil, aynı zamanda siyasi ve
diplomatik düzeyde de önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye'nin NATO'daki etkisi ve ittifakın karar alma süreçlerine katkısı, ülkenin ulusal çıkarları ve uluslararası taahhütleriyle uyumlu bir şekilde
ilerlemektedir.
Türkiye ve NATO ilişkileri, tarihsel olarak derin köklere sahip bir ilişkidir. Türkiye'nin NATO
üyeliği, ülkenin ulusal güvenliği, dış politika tercihleri ve bölgesel güvenlik dinamikleri açısından kritik bir rol oynamıştır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsveç'in NATO'ya katılımına onay verme kararı hem iç
siyasetin hem de uluslararası ilişkilerin karmaşıklığını yansıtan bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Türkiye'nin bu tür kararlar alırken denge politikaları izlemesi, farklı aktörlerle
ilişkilerini sürdürmek istemesi ve uluslararası arenadaki konumunu güçlendirmeyi hedeflemesi, dikkate değerdir. Ancak bu tür kararlar, Türkiye'nin iç ve dış politika dinamikleri arasında denge
sağlama zorluğunu da göstermektedir. Türkiye ve İsveç arasındaki geleceğe yönelik ilişkiler, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın politika tercihlerine büyük ölçüde bağlıdır. Erdoğan, bu
ilişkileri doğrudan bir çatışmaya dönüşmemeye odaklı bir politika izler. Politika vektörü zaman zaman dalgalanabilir, ancak genellikle pragmatik bir çerçevede
ilerler.
Ancak Türkiye ile İsveç arasındaki son olaylar, Türk hükümetinin yaklaşımında değişikliklere yol
açabilir. Türkiye, Rusya ile daha yakın ilişkiler kurmaya yönelik bazı eleştirilere rağmen, genellikle çok yönlü bir diplomasi benimsemek durumundadır. Sonuç olarak, Türkiye'nin NATO üyeliği ve
Rusya ile ilişkilerinin bir arada olduğu bir dönemde, Türkiye'nin dış politikası karmaşık bir dengeyi sürdürmeye çalışır. Bu, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerdeki karmaşıklığını ve dengesini
yansıtır ve Türk hükümeti stratejik sorunları çözmek için mantıklı ve rasyonel bir yaklaşım benimsemeye çalışır. Türkiye'nin NATO üyeliği ve Rusya ile ilişkileri arasındaki denge, önemli bir rol
oynamaktadır ve Türk diplomasisi, bu dengeyi koruma konusunda çaba harcar, çaba harcamak zorundadır.
26 Ekim 2023, Cambridge