Türkiye'nin Siyasi
Dönüşümünde Seçimler ve
Liderlik
Prof. Dr. Dr. Ümit
Yazıcıoğlu
1. Giriş:
2000'li yılların başından itibaren Türkiye hem siyasi hem de toplumsal anlamda önemli
dönüşümler
yaşadı. Bu dönüşüm sürecinin merkezinde, yapılan seçimler ve bu seçimlerde
belirginleşen toplumsal tercihler
bulunmaktadır. Ancak bu seçimlerin dinamiklerini ve sonuçlarını tam anlamıyla anlamak için, dönemin siyasi aktörleri, onların
stratejileri ve Türkiye'nin içerisinde bulunduğu genel konjonktürü de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Bu bağlamda, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi stratejisi, liderlik tarzı ve onun
önderliğinde
gerçekleşen reformlar, Türkiye'nin bu
dönüşüm sürecinde kilit bir rol
oynamıştır. Ancak bu genel portrenin
yanı sıra, siyasi partilerin aday belirleme süreçleri, seçim yasaları, temsiliyetin çeşitliliği gibi faktörler de toplumsal dönüşümde belirleyici olmuştur.
Bu makalede, 9 Nisan 2015'ten 9 Nisan 2023'e kadar olan dönemi ele alarak, Türkiye'nin
siyasi manzarasının nasıl şekillendiğini, hangi dönemeçlerden geçtiğini ve bu süre zarfında yaşanan seçimlerin toplum üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde analiz edeceğiz. Özellikle Erdoğan'ın siyasi yaklaşımının bu dönemde Türkiye'ye nasıl bir yön verdiğini ve diğer siyasi partilerin bu sürece nasıl bir tepki
gösterdiğini derinlemesine
inceleyeceğiz. Türkiye’de siyasi
partilerin aday belirleme süreci, demokratik bir seçim sisteminin vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçteki şeffaflık, kapsayıcılık ve demokratik ilkeler, zaman zaman eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir,
2. Aday Belirleme Sürecinin Mevcut
Yapısı:
Türkiye'deki mevcut seçim yasası çerçevesinde, siyasi partiler aday listelerini kendi iç
dinamikleri ve yöntemleri doğrultusunda oluşturmaktadırlar. Fakat bu sürecin birçok partide merkeziyetçi bir karakter taşıdığı gözlemlenmektedir. Parti genel merkezlerinin, yerel dinamikleri ve üye
görüşlerini yeterince dikkate almadan
belirlediği aday listeleri, parti içi
demokrasi ilkesiyle çatışan bir tablo
oluşturmaktadır.
Türkiye'de siyasi partilerin aday tespit süreçleri, demokratik temsilin kalitesini
doğrudan belirlemektedir. Ancak mevcut
durum, bu sürecin, yerel ihtiyaçları ve dinamikleri göz ardı eden, merkeziyetçi bir yaklaşımla yürütüldüğünü göstermektedir.
Bu genelleştirilmiş yaklaşım, yerel toplumların özgül sorunlarını ve ihtiyaçlarını basitçe
görmezden gelmekte, hatta bazen küçümsemektedir. Siyasi partilerin merkezi yönetimleri, kendi geniş kapsamlı politik vizyonlarına o kadar odaklanmış
durumdalar ki, bu vizyon, yerel toplumların gerçek ihtiyaçlarından dramatik bir
şekilde sapabilmektedir. Böylesi bir
yaklaşım, bir kıyı
şehrinin deniz kirliliği veya balıkçılıkla ilgili sorunları gibi spesifik meselelere genel bir
çevre politikasıyla yanıt vererek, sorunları daha da karmaşıklaştırabilir.
Dahası, aday seçim süreci sırasında yerel halkla doğru dürüst bir iletişimin olmaması, toplumun gerçek ihtiyaçlarından habersiz, uzak ve
bağlantısız bir yapıyı ortaya
koymaktadır. Bu, partilerin popülariteye veya parti içi ilişkilere dayalı olarak, gerçekten liyakat sahibi olmayan adayları seçmelerine yol açmaktadır. Bu tür bir yaklaşım, sadece toplumsal ihtiyaçların göz ardı edilmesine
değil, aynı zamanda toplumsal
tepkilere de neden olmaktadır.
Son olarak, partilerin merkezi yaklaşımının getirdiği "tek tip" politika anlayışı, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinin kendine özgü sosyal ve ekonomik dinamiklerini tamamen
göz ardı eder. Bu, toplumun bazı kesimlerinin yeterince temsil edilmediği, dışlandığı ve hatta hor görüldüğü bir yapıya yol açabilir.
Sonuç olarak, siyasi partilerin aday tespit süreçlerinin yerel dinamiklere
karşı bu kadar duyarsız ve önyargılı
olması, demokratik temsilde ciddi zafiyetlere yol açmaktadır. Partilerin, bu kritik süreçte daha duyarlı, demokratik ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeleri elzemdir. Ancak bu şekilde, toplumun gerçek ihtiyaçlarına ve taleplerine cevap veren, adil
bir temsil mümkün olacaktır.
3. Şeffaflık ve
Aday Seçimi:
Aday seçim süreçlerinin şeffaflığı, kamuoyunun bu sürece olan güvenini belirleyen kritik bir faktördür.
Süreçteki opaklık, adayların hangi kriterlere göre belirlendiği konusunda soru işaretlerine yol açmakta ve bu da toplumsal güvenin sarsılmasına neden olmaktadır.
Aday seçim süreçlerinde şeffaflık, demokratik bir yönetimin olmazsa olmazlarındandır.
Türkiye'deki siyasi partilerde adayların belirlenme sürecinin şeffaf olmadığına dair oluşan genel kanı, kamuoyunda seçim süreçlerinin ne kadar adil ve objektif gerçekleştirildiği konusundaki endişeleri tetiklemektedir.
Birçok kişi, aday belirleme sürecinde kullanılan kriterlerin, adayların
seçildiği yöntemlerin ve neden belirli
kişilerin öne
çıkarıldığına dair net bilgilere
erişememekten yakınmaktadır. Bu bilgi
eksikliği, seçim sürecinin arka
planında ne tür etkileşimler,
pazarlıklar ve kararlar alındığına
dair spekülasyonlara yol açabilmektedir.
Şeffaflığın artırılması ise, bu süreçteki belirsizlikleri ve bilinmezlikleri ortadan kaldırarak, toplumun siyasi partilere ve seçim süreçlerine olan güvenini
sağlamlaştırabilir. Açık ve şeffaf bir süreç, partilere, aday belirleme sürecinde ne kadar adil, objektif ve halkın gerçek ihtiyaçlarını gözeterek hareket ettiklerini gösterme fırsatı
tanır. Bu da seçim süreçlerinin ve sonrasında oluşacak yönetimlerin toplum tarafından daha geniş bir kabulle karşılanmasına olanak sağlar.
Özetle, şeffaflığın göz ardı edilmesi, siyasi partilerin ve seçim süreçlerinin toplum
nezdindeki güvenilirliğini zedelerken;
artırılan şeffaflık, bu güveni yeniden
tesis edebilir ve demokratik sürecin sağlıklı işlemesine katkıda bulunabilir.
4. Yasa ve Parti İçi
Demokrasi:
Siyasi partilere düşen sorumluluk, aday belirleme süreçlerini daha
şeffaf, kapsayıcı ve demokratik hale getirmektir. Ancak
bu dönüşümün
gerçekleşebilmesi için mevcut seçim
yasasının da revizyona tabi tutulması gerekmektedir.
Demokrasinin temel prensiplerinden biri, temsiliyetin adil ve
şeffaf bir şekilde sağlanmasıdır. Bu bağlamda, siyasi partilerin aday belirleme süreçleri, demokrasinin
işleyişi açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak, mevcut uygulamaların yetersiz kaldığı, parti içi demokrasinin tam anlamıyla
işlemediği ve aday belirleme süreçlerinin şeffaf olmadığı eleştirileri sıkça gündeme gelmektedir.
Siyasi partilerin bu süreci daha şeffaf ve demokratik hale getirmeleri beklense de bu
değişikliklerin sağlanabilmesi için yasal düzenlemelerin de bu doğrultuda revize edilmesi gerekmektedir. Örneğin, birçok ülkede siyasi partiler, aday belirleme süreçlerini üyelerinin
katılımıyla, önseçimler yoluyla gerçekleştirmektedir. ABD'de Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler, başkanlık adaylarını belirlemek için önseçimler düzenlemektedir. Bu süreç, adayların parti tabanı tarafından
belirlendiği ve
geniş bir katılımla
gerçekleştiği için demokratik meşruiyeti artırmaktadır.
Türkiye'de ise seçim yasasında bu tür bir düzenlemeye
gidilmediği sürece, partilerin kendi
içlerinde demokratik bir süreç izlemeleri zorlaşacaktır. Yasal düzenlemeler, partilere aday belirleme süreçlerinde belli bir standardı benimsemeleri konusunda zorlayıcı olabilir.
Örneğin, yasa, partilere aday
belirleme sürecinde üyelerinin belirli bir oranda katılımını zorunlu kılabilir. Aynı şekilde, aday belirleme süreçlerinin şeffaflığını artırmak amacıyla, aday seçim kriterlerinin kamuoyuyla paylaşılması da yasal bir zorunluluk haline
getirilebilir.
Sonuç olarak, siyasi partilere düşen sorumluluk büyük olsa da bu
sorumluluğun yerine getirilmesini
sağlamak ve sürecin
demokratikleşmesini garantilemek için
yasal düzenlemelerin de bu doğrultuda
revize edilmesi kaçınılmazdır. Bu, Türkiye demokrasisinin daha sağlam temellere oturması için atılması gereken önemli bir adımdır.
5. Temsilde Çeşitlilik:
Siyasi partilerin aday belirleme sürecinde cinsiyet eşitliği, etnik ve kültürel çeşitlilik gibi kavramları yeterince dikkate
almadığı tespit edilmektedir. Bu
durum, Türkiye'nin sosyokültürel çeşitliliğinin yeterince temsil edilmediği bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Demokrasinin temel amacı, toplumun bütün kesimlerini adil ve
eşit bir
şekilde temsil etmektir. Bu
bağlamda, aday belirleme süreçleri,
toplumsal çeşitliliğin siyasi arenada yansıtılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Ne yazık ki, siyasi partilerin aday listelerini hazırlarken, toplumun bu
çeşitliliğini tam anlamıyla yansıtmada eksik kaldığına dair gözlemler bulunmaktadır.
Örneğin, cinsiyet eşitliği konusunda, birçok ülkede siyasi partiler aday listelerini hazırlarken cinsiyet kotası uygulamaktadır. Bu hem kadınların siyasi temsilini artırmak hem de
cinsiyet eşitliğine yönelik toplumsal farkındalığı teşvik etmek için kritik bir adımdır. Ancak Türkiye'de birçok siyasi parti, aday listelerinde cinsiyet eşitliğini yeterince yansıtmamaktadır. Bu durum, özellikle mecliste kadın
temsilcilerinin oranının düşük
olmasına yol açmaktadır.
Etnik ve kültürel çeşitlilik konusunda da benzer bir durum söz konusudur. Türkiye, tarihsel
olarak birçok farklı etnik ve kültürel grubun bir arada yaşadığı bir mozaik gibidir. Ancak, siyasi partilerin aday listelerine baktığımızda bu çeşitliliğin yeterince yansıtılmadığını görebiliriz. Örneğin, Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Roman gibi toplulukların siyasi arenada daha aktif bir şekilde temsil edilmesi gerekmektedir.
Bu eksiklikler, toplumun belirli kesimlerinin siyasi süreçlerden
uzaklaşmasına veya siyasete olan
güvenlerinin azalmasına neden olabilir. Partilerin aday belirleme süreçlerinde cinsiyet eşitliği ve etnik-kültürel çeşitliliği gözetmeleri, demokratik temsilin gerçek anlamda sağlanabilmesi için elzemdir. Bu durum, sadece toplumsal barış ve bütünlük açısından değil, aynı zamanda demokrasinin kalitesi ve
derinliği açısından da kritik bir
öneme sahiptir.
6. ''7 Haziran 2015 Genel
Seçimleri''
9 Nisan 2015'ten itibaren Türkiye, oldukça hareketli ve stratejik öneme sahip bir dizi
seçim sürecine tanık oldu. Bu dönem, Türkiye'nin siyasi dinamiklerini ve toplumsal yapısını derinden etkileyen oylamalara sahne oldu.
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri: Bu seçim, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'den beri elde ettiği tek başına iktidarını kaybettiği seçim olarak tarihe geçti. Ancak, hiçbir parti tek
başına hükümet kurabilecek
çoğunluğa ulaşamadı. Bu durum, Türkiye'de bir koalisyon hükümeti olasılığını gündeme getirdi. Ayrıca Halkların Demokratik Partisi (HDP), %10'luk seçim barajını
aşarak meclise
girdi.
1 Kasım 2015 Erken Genel Seçimleri: 7 Haziran seçimlerinin ardından koalisyon görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının ardından Türkiye, aynı yılın sonunda erken
genel seçimlere gitti. AKP, bu seçimde %49,5 oy oranıyla 317 milletvekiliyle tek başına iktidara döndü.
16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu: Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişi öngören bir anayasa değişikliği referandumuna gitti. Yaklaşık %51,4 evet oyuyla kabul edilen bu değişiklik, Türkiye'nin yönetim sisteminde köklü bir değişikliğe yol açtı ve Cumhurbaşkanının yetkilerini artırdı.
24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri: Yeni hükümet sisteminin ilk seçimi
olarak tarihe geçti. Cumhur İttifakı'nın adayı ve o dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, %52,6 oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı gün yapılan milletvekili seçimlerinde AKP %42.6, MHP %11.1 oy alarak mecliste
çoğunluğu elde etti.
Bu seçimler, Türkiye'nin son yıllardaki siyasi dönüşümünü, yönetim değişikliklerini ve toplumsal dinamiklerini
şekillendiren kritik oylamalardı. Özellikle 2017 Anayasa
Referandumu, Türkiye'deki yönetim biçiminde tarihi bir dönüşümü başlattı. 2018 seçimleri de bu dönüşümün meyvesini ortaya koydu ve yeni sistem kapsamında yapılan ilk seçim oldu.
7. HDP'nin 2015 Seçimleri Aday Belirleme Süreci:
Temsil, Şeffaflık ve Çeşitlilik Eleştirisi.
2015 Türkiye genel seçimlerinde siyasi partilerin aday listelerinin açıklanması,
demokrasinin işleyişine dair pek çok soru işaretini de beraberinde getirdi. Özellikle HDP'nin aday belirleme süreci, parti içi demokrasi, temsilcilik ve çeşitlilik kavramları bağlamında eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulabilir.
Öncelikle, HDP'nin Erzurum listesi üzerine yapılan yorumlar, partinin
belirlemiş olduğu adayların yerel dinamikleri yansıtmaktan uzak olduğuna dair eleştirilere neden oldu. Bu, genelde siyasi partilerin merkezi bir perspektifle hareket ederken, yerel hassasiyetleri ve
ihtiyaçları göz ardı edebileceğini
gösteriyor. Erzurum, tıpkı Türkiye'nin diğer bölgeleri gibi, kendine özgü sosyokültürel dinamiklere sahiptir ve bu dinamiklerin aday listelerinde yeterince temsil edilmemesi, seçmenin partiden
uzaklaşmasına yol
açabilir.
Bununla birlikte, HDP'nin genel aday listesi incelendiğinde, partinin Türkiye'nin etnik ve kültürel
çeşitliliğini yeterince yansıtamadığı argümanı da gündeme gelmektedir. HDP'nin Kürt ve Alevi eksenli bir yaklaşım benimsediği ve bu yaklaşımın partiyi bir mıntıka partisi haline
getirdiği iddia ediliyor. Bu, partinin
ulusal bir vizyon geliştirememesi ve
sadece belli bir kesimi temsil ediyor olması anlamına gelebilir. Türkiye'nin demografik yapısını düşündüğümüzde, bu yaklaşımın partinin barajı aşma şansını zora sokabileceği bir gerçektir.
Ayrıca, değerli yazar Günay Aslan'ın listelerde yer almaması gibi bireysel
durumlar, HDP'nin aday seçim sürecinde ne kadar şeffaf ve demokratik olduğu konusunda da soru işaretleri yaratıyor. Siyasi partilerin aday belirleme süreçlerinin, parti içi demokrasinin sağlıklı işleyişi açısından kritik bir öneme sahip
olduğunu unutmamak
gerekir.
Son olarak, HDP'nin "çözüm süreci” ne dair yaklaşımının seçim stratejisi üzerindeki etkisi de göz ardı edilemez. Çözüm
süreci, hem Türkiye hem de Kürt meselesi açısından kritik bir öneme sahipken, bu konudaki tutarlı ve net bir politika belirleyememenin partiyi zor durumda
bırakabileceği
aşikardır.
Sonuç olarak, 2015 seçimlerinde HDP'nin aday belirleme süreci, demokratik
temsil, şeffaflık ve
çeşitlilik kavramları
bağlamında
eleştirel bir
değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Siyasi partilerin bu tür eleştirilere
açık olması ve sürekli olarak kendi iç dinamiklerini gözden geçirmesi, demokrasinin sağlıklı işleyişi için elzemdir.
8. Başkan Erdoğan'ın Siyasi Stratejisi ve Türkiye'nin Dönüşümü
Bu dönemin en belirgin özelliği, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi vizyonunun ve stratejik
liderliğinin Türkiye'nin siyasi ve
toplumsal dönüşümünde
oynadığı merkezi rol oldu.
Erdoğan, 2000'lerin
başından beri sürekli olarak Türkiye
siyasetinin zirvesinde kalarak hem partisi AKP'yi hem de Türkiye'yi yönlendiren ana aktör oldu.
Erdoğan'ın liderliğinde, Türkiye ekonomik büyüme, altyapı yatırımları ve kalkınma projeleri ile uluslararası arenada daha aktif bir politika
izledi. Türkiye'nin özellikle son on yılda elde ettiği büyüme oranları ve kalkınma projeleri, Erdoğan'ın vizyonunun somut sonuçları olarak görüldü. Özellikle mega projeler ve kentsel
dönüşüm
çalışmaları, ülkenin
modernleşme sürecinin sembollerinden
biri haline geldi.
2017 Anayasa Referandumu ve sonrasındaki seçimler,
Erdoğan'ın siyasi stratejisinin
zirvesini temsil etti. Yeni hükümet sistemine geçiş, onun liderlik anlayışının ve Türkiye'yi daha etkin yönetme vizyonunun bir sonucu olarak değerlendirildi. Bu dönemde, Erdoğan'ın siyasi istikrar ve etkin yönetim anlayışını, Türkiye'nin geniş toplumsal kesimleri tarafından
benimsendiği gözlendi. Bu,
Erdoğan'ın, Türkiye'nin
karşı
karşıya
olduğu iç ve
dış zorluklara
rağmen, ülkeyi istikrarlı
bir şekilde yönlendirme kapasitesini
gösteren bir başarı olarak
değerlendirildi.
9. Sonuç ve Değerlendirme
2015'ten 2021'e kadar olan dönem, Türkiye siyaseti için oldukça önemli bir zaman
aralığıdır. Bu süreçte
gerçekleştirilen seçimler, toplumsal
ve siyasi dönüşümlerin en belirgin
göstergelerindendir. Seçim sonuçlarına ve bu sonuçları etkileyen faktörlere baktığımızda, iki ana akımın öne çıktığını görmekteyiz: Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği ve HDP'nin seçim performansı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi liderliği, bu dönemde Türkiye'yi ulusal ve uluslararası arenada önemli bir
oyuncu haline getirdi. Reformları, ekonomik başarısı, halkla kurduğu derin bağ ve vizyoner liderliği, onun hem ülkede hem de yurtdışında takdir edilmesini sağladı. Erdoğan'ın bu başarısı, toplumun geniş kesimleri tarafından desteklenen siyasi bir istikrarın simgesi haline geldi.
Diğer yandan HDP, özellikle 2015 seçimlerinde gösterdiği performansla dikkat çekti. Parti, sadece Kürt kökenli
vatandaşların
değil, aynı zamanda Türkiye'nin farklı
kesimlerinden gelen insanların da oylarını almayı başardı. Ancak, HDP'nin seçim stratejileri bazen eleştirilere maruz kaldı. Özellikle aday belirleme süreçleri ve temsil çeşitliliğine dair eleştiriler, partinin daha kapsayıcı bir
yaklaşım benimsemesi
gerektiğini gösteriyor.
Son olarak, bu dönemde yaşanan siyasi
gelişmeler, Türkiye'nin demokratik
olgunluğunun bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir. Hem
Erdoğan'ın vizyoner
liderliği hem de HDP'nin seçim
başarısı, Türkiye'nin farklı seslere
ve yaklaşımlara ne kadar açık
olduğunu ortaya koymaktadır. Bu,
ülkenin geleceği için umut verici bir
işarettir. Demokrasinin temel
prensiplerinin hayata geçirilmesi için Türkiye'deki siyasi partilerin aday belirleme süreçlerini kritik bir gözle incelemesi ve bu süreçte reform yapması kaçınılmazdır. Bu reformlar hem siyasi
partilere hem de Türkiye demokrasisine katkı sağlayacak ve demokratik temsilin daha etkin bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır.
15 Eylül 2023 Lüksemburg ( ve 9 Nisan 2015
Yüksekova)
Not: Bu makalenin içeriği, Oxford, Leipzig ve Luxemburg üniversitelerinde konferans formatında sunulmuştur. Bu prestijli
eğitim kurumlarında gerçekleştirilen etkinliklerde, makalenin konusu ve içeriğine dair yapıcı geri dönüşler alınmış ve zengin
tartışma