10 Mar 2023 tarihinde Suudi Arabistan ve İran, önümüz-deki iki ay içinde diplomatik ilişkileri yeniden kurma kara-rı aldıklarını hemen duyurdu-lar. Anlaşma, Orta Doğu'daki geleneksel Amerikan etkisi göz önüne alındığında daha da büyük bir sansasyon yaratan ÇHC'nin arabuluculuğuyla Pekin'de müzakere edildi.
Suudi-İran çatışmasının özü
Basra Körfezi bölgesinin en büyük iki ülkesi arasındaki çatışma Ortadoğu'da belirleyici olan önemli hadiselerden birisidir. Mücadelelerinin sadece jeopolitik gerekçeleri değil, aynı zamanda dini bir yönü de var. Suudi Arabistan, mali kaynaklarının yanı sıra Müslümanların kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine'nin kendi topraklarında yer alması sayesinde Sünni dünyasının merkezi olarak kabul ediliyor. İran ise bunun aksine tarihsel olarak Şiiliğin merkezi olarak algılanmıştır. İki ülke arasındaki rekabetteki din bağlamındaki mezhebi faktör, özellikle 1979'da İran'da laik Şah Pehlevi rejiminin devrilmesine yol açan İslam Devrimi'nden sonra belirginleşti. O zamandan beri bu ülkeler, sadık dini grupları aracılığıyla Orta Doğu'da nüfuz sahibi olmak için savaşıyorlar: örneğin Lübnan'da İran, Şii Hizbullah'ını, Suudi Arabistan ise Sünni / Şii partileri destekliyor.
Son dönemde iki ülke arasındaki sorunların ağırlaşmasının ana sebebi de din bağlamında mezhep ayrılığı etkili oldu. 2016'da Şii din adamı Ayetullah Şeyh Nimr Bakır el-Nimr Suudi Arabistan'da idam edildi. Bu infazın ardından öfkeli bir İranlı çete Suudi büyükelçiliğini bastı. Buna cevaben Riyad, diplomatik ilişkilerde bir kopuş ilan etti ve ülkeler arasında Irak, Lübnan, Suriye ve en önemlisi Yemen'de yeni bir tırmanma ve nüfuz mücadelesi dalgası başladı.
Yemen'deki savaş, Suudi-İran çatışmasının merkezi haline geldi. Bu ülkenin nüfusu heterojendir - burada hem Şiiler hem de Sünniler yaşıyorlar. Bununla birlikte, Husi hareketi tarafından temsil edilen (eski lideri ve kurucusu İmam El-Houthi'nin adını almıştır. Şiilerin Yemen'in kuzeyinde, yani fiilen Suudi Arabistan sınırına yakın bir yerde yaşamaları önemlidir.
2015 yılında Husilerin Yemen'deki nüfuzu hızla artmaya başlayınca Suudi Arabistan, bir dizi Arap ülkesiyle birlikte Riyad'a sadık olan ülkenin merkezi hükümetini desteklemek için askeri bir müdahale başlattı. İran hem imama yakın Şiileri korumak hem de bölgesel mücadelede Suudi Arabistan'a baskı yapacak başka bir araç elde etmek amacıyla Husilere askeri yardım sağlamaya başladı. Onun bu işbirlikçileri en çok 2019'da bir saldırı yaparak iki Suudi petrol rafinerisine büyük zarar verdiler. Bu nedenle Suudi krallığının petrol üretimi iki haftadan uzun bir süre yarıya düştü.
Zamanla Suudi Arabistan, Yemen ihtilafına katılmanın boşuna olduğunu anladı ve bundan çıkış yolları aramaya başladı. İki ülke arasındaki ilişkilerin uluslar arasında normalleşmesine yönelik müzakereler Ekim 2021'de başladı ancak uzun kesintilerle devam etti ve her iki tarafın da umduğu sonuçlara yol açmadı. Kesin bir barışla yapılması için 3 Nisan 2022'de Yemen’de taraflar ateşkes ilan ettiler. Aynı zamanda, Suudi-İran müzakerelerinin son beşinci turu Bağdat'ta gerçekleşti. Akabinde taraflar, elçiliklerinin yeniden açılması konusunu inceleme konusunda anlaştılar.
Suudi Arabistan, Mekke ve Medine'deki türbelere hac ziyareti için yılda 40.000 İran vatandaşının kutsal toprakları ziyaret etmesini kabul etti. Bu anlaşma bazında yaz aylarında İranlı hacılar Suudi Arabistan'daki kutsal mekân ve beldeleri ziyaret ettiler. Ancak büyükelçilikler hiçbir zaman açılmadı. Tahran'da 16 Eylül’de 22 yaşındaki Kürt genç Kadın Mahsa Amini'nin "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından gözaltında öldürülmesi ülkede infiale yol açmıştı.
Amini'nin 17 Eylül'de memleketi Sakkız kentindeki cenaze töreni sonrasında başlayan gösteriler ülkenin birçok kentine yayılmıştı. Sonbaharda İran'da tüm ülkeyi saran kitlesel protestolar başladı. Bu arka plana karşı Kürtlerin, Belucilerin ve diğer halkların etnik ayrılıkçı hareketleri baş kaldırmaya başladılar. Sonuç olarak, bazı Batılı ülkelerde olduğu gibi, Suudi Arabistan'da da İslam Cumhuriyeti rejiminin yakında düşeceğini ummaya başladılar. Ve bu nedenle muhalif gruplara destek sağladılar. Aynı zamanda Yemen ateşkesi de sona erdi. Kış aylarında İran'daki protesto dalgası yatıştı. Yemen ihtilafından daha önce Riyad ile Tahran arasında aracı rolü oynayan Umman'ın etkisiyle yeniden uzlaşma eğilimi görüldü. Sonuç olarak, Suudi Arabistan ve İran yeniden müzakerelere dönüş yaptılar. Bu kez müzakerelerin liderliğini Çin üslendi.
Çin'in Orta Doğu'daki siyasi rolüne ilişkin üçlü açıklamadan önce konuşmaya gerek yoktu. Pekin, bölge ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yatırım yaptı ve 2010'larda ana ticaret ortaklarından biri olmayı başardı. Çin bilindiği gibi çoğu Orta Doğu ülkeleri olmak üzere Basra Körfezi'ndeki Arap monarşilerinden önemli bir petrol alıcısı. Çin'in bölgedeki siyasi varlığının tek işareti, 2016 yılında Cibuti'de bir deniz üssünün açılmasıydı. Bununla birlikte, yaratılış amacı aynı zamanda ekonomikti - Çin mallarını Avrupa pazarına tedarik eden gemilerin çoğunun geçtiği Bab el-Mandeb Boğazı ve Kızıldeniz'deki ticaret yollarının korunması kendileri açısından çok önemli. Pekin ayrıca bölgesel güçleri büyük ölçekli altyapı projesi "One Belt, One Road"a dahil etmek için büyük çaba sarf etti.
Pek çok uzman, ÇHC'nin neden bölgedeki ekonomik nüfuzu siyasete dönüştürmeye çalışmadığını merak ediyor. Bazı Orta Doğu ülkelerinde, Pekin'in barışın tesis edilmesinde daha aktif bir rol oynamaya başlaması bekleniyordu. Amerikan deneylerinden bıkan Arap ülkeleri, ABD nüfuzunu kontrol altına almak ve dış politikalarını çeşitlendirmek umuduyla Çin ve Rusya ile ilişkileri geliştirmeye çalıştılar. 2022'de ABD-Çin çelişkilerinin şiddetlenmesinin arka planına karşı Çin nihayet ekonomik etkisini kullanmaya karar verdi.
Başkan Xi Jinping'in Ekim 2022'de düzenlenen 20. ÇKP Kongresi'ndeki konuşmasında dış politikada risk yönetiminin gerekliliğine önemli bir vurgu yapıtı. Çin siyasi söylemine özgü metaforları kullanan ÇHC lideri, "kötü hava" için değil, "fırtına" için hazırlanma gereği konusunda uyarıda bulundu.
ÇHC'de giderek daha karmaşık ve parçalanmış bir dünyada riskleri azaltma fırsatlarından biri, Çin ekonomisi için önemli lojistik akışların bağlı olduğu bir bölge olan Orta Doğu'da görüldü. ABD'nin Arap ülkeleri ve İsrail'e dayalı İran karşıtı bir koalisyon oluşturma girişimlerinin zeminine karşı Çin ekonomik varlığını kullanmaya karar verdi. Suudi-İran uzlaşması beklentileri, Orta Doğu'da askeri tırmanma risklerini ve dolayısıyla Çin ekonomisi için riskleri önemli ölçüde azaltıyor. Bunun sonuçlarından biri de diğer Ortadoğu ülkelerinde yumuşama olacaktır.
Suudi-İran ilişkilerinin restorasyonu zemininde, Yemen ateşkesinin yenilenmesi ve hatta daha eksiksiz bir şekilde çözülmesi beklenebilir. Husilerin resmi temsilcisi daha şimdiden çok şey ifade eden Suudi-İran ısınmasını memnuniyetle karşıladı. Ayrıca Lübnan'daki gerilim azalacak: Al-Arabiya TV kanalına verdiği röportajda Suudi Dışişleri Bakanı, bu ülkedeki durumu iyileştirme olasılıklarına işaret etti. Irak'ta Sünni ve Şii partiler arasındaki gerilimin de azalması bu bağlamda artık muhtemel.
Suudi-İran uzlaşmasının küresel sonuçları da önemli olacak: ÇHC başarılı sonuca varması nedeniyle aslında arabulucu olarak ABD'yi Orta Doğu'nun dışına itme niyetini açıkça ilan etti. Birçok uzmana göre Amerikan varlığının temel direklerinden biri olmaya devam eden Suudi Arabistan, kelimenin tam anlamıyla "Biden yönetimine orta parmağını gösterdi". Riyad, dış politikasını çeşitlendirme çabası içinde giderek Çin ve Rusya'ya doğru kayıyor. Soğuk Savaş'ın ABD-Çin versiyonu Ortadoğu'ya yaklaşıyor.
13 Mart 2023, Lüksemburg
13 Mart 2023, Lüksemburg