Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Rusya'nın uluslararası ilişkileri

Rusya'nın uluslararası ilişkileri

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Soğuk Savaşı kazanan ABD, Orta Doğuyu bir savaş ganimeti olarak görmekte ve bu coğrafyanın geleceğine yönelik planlar yapmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Başkan Putin ile toparlanmaya başlayan Rusya, yaralarını 25 Şubat 2022 gününe kadar enerji kartlarını oynayarak sarmak istemekteydi.  Bu bağlamda belirtmek gerekir; Kannatimce Orta Doğu’da dinmeyen kan, çığlıklar ve ölüm, doyurulamaz petrol açlığı yüzündendir. Yer küremizdeki değerli madenler yıllar boyu sömürgeci ülkelerin iştahlarını kabartmıştır. Yıllarca insanlar elmas ve altın için birbirlerini katlederken, günümüzde artık bu değerli maden petrol, yani enerji olmuştur. Günümüzde bazı ülkeler, insanlar ve çıkarcı gruplar birbirinin boğazına petrol için sarılmaktadırlar. Milyonlarca insanın ölümüne dolaylı yoldan da olsa sebep olan petrol, sahibine büyük bir güç vadetmektedir. Orta Doğu ve Asya’ya entegre edebilmek için yıllarca çaba sarf etmişlerdir.

 

Özellikle bu bağlamda belirtmemiz gerekirse, gerçek şu: Rusya'nın uluslararası ilişkiler sistemindeki kendi algısının dönüşümü Dünya düzeninin hızlandırılmış dönüşümüne bağlı zamanımızın bir gerçeğidir. Hiçbir şey birdenbire olmuyor. Önceki konferanslarımda Rusya'nın ulusal çıkarlarının ihmal edilmesinin uluslararası ilişkilerde tehlikeli bir gelişme ve Avrupa güvenliğine yönelik bir tehditle dolu olduğunu farklı bağlamlarda bir veya iki defadan fazla detaylı bir şekilde dile getirdim. Bugün bu acı bir gerçek haline geldi. Tek kutuplu dünya, modern dünyanın çeşitliliğini hesaba katmadan küresel yönetişim ve Batılı olmayan diğer devletlerin yükselişi geçmişte kaldı.

 

Gelecekteki dünya düzeninin yapısının bugünden nasıl olacağına dair kesin yargılarda bulunmak için henüz çok erken. Soğuk Savaş, Kuzey Yarımküreye geri döndü ve katı bir iki kutupluluk ortaya çıktı. Bir uçta ABD ve NATO ülkeleri, diğer uçta Rusya ve Çin var. NATO'nun doğuya doğru sonsuz genişlemesi Rus direnişiyle karşılaştı. Geçen yüzyılın sonunda uluslararası ilişkiler konusunda bilimsel çalışmalar yapan liyakatli bilim insanları, böyle bir politikanın korkunç sonuçlarını tahmin ettiler. Bunlar arasında Yevgeny Primakov, George Kennan, Henry Kissinger ve şahsımda da vardı. Ne var ki bizleri dinlenmediler. Bu üzücü bir açıklama olmasına rağmen yine de belirtmek isterim ki siyasi kararlar alırken en profesyonel uzmanlığın çoğu zaman sahipsiz kaldığını hepimiz biliyoruz.

 

İnternet çağında tüm insanlık Avrupa kıtasında en gerici kavramların yeniden canlandığını görüyoruz. Bükreş'ten Tallinn'e kendi kendini tayin eden cephe hattı devletlerinin çabalarıyla, Washington'un desteğiyle, Pilsudski'nin Rusya çevresinde bir asırlık güvenlik kordonu konsepti olan "Intermarium" hayata geçirildi.

 

Avrupa'nın, SSCB'nin ve Varşova Paktı'nın çöküşüyle ​​baş edemediğini söyleyebiliriz. Bu ilk trajik hata değil. Tarih bu hatalarla aslında bizleri ikaz ediyor. Örneğin 1701'den 1945'e kadar, sürekli devam eden Fransa-Prusya ve ardından Fransa-Almanya savaşları, Avrupa güvenliğinin kabusuydu. Birinci Dünya Savaşı bile bu "kanlı çarkı" durdurmadı.

 

Ancak 21. yüzyılda Avrupa güvenliğinin sonu tarihin sonu olamaz. Rusya, uluslararası ilişkilerde Doğu-Batı modelinden Kuzey-Güney modeline doğru bir paradigma kayması yaşıyor. Şimdi – sadece Lizbon'dan Vladivostok'a değil, Murmansk'tan Mumbai ve Şanghay'a. Yataydan dikeye, meridyen siyasi ve ekonomik düşünce etkili. Rusya artık kendisini kendisine yeten, gelişmiş bir Kuzey olarak düşünmeli. Bu bağlamda aktüel Rusya Federasyonu’nun dış politikalarını anlamamız açısından Primakov’un ortaya koyduğu kavram ve argümanları analiz etmek zaruridir. Büyük çoğunluğu reel politik davranış şeklini ifade eden söz konusu kavramlar ve argümanlar uluslararası politikanın günümüzdeki işleyişini açığa çıkarmaktadır. Bu nedenle, mevcut Primakov Okumalarının odak noktası olarak Avrasya boyutunu seçtim. Bu, hem coğrafya hem de zihniyet ve 1990 Paris Şartı'nın fikirlerinin ve “ortak bir Avrupa evi” kavramının başarısızlığının tanınmasıdır.

 

Tabiat sahnesinde her şey doğar, gelişir ve kaçınılmaz olarak yaşamını yitirir. Bu dairesel döngüyü dünya politika sahnesinde de görmek mümkündür. Her devlet doğar, kendi imkânları el verdiğince gelişir ve kaçınılmaz olarak son bulur. Bilvasıta Doğu’da yeni bir Güneş doğmakta, Çin bölgesel gücünü arttırarak Amerika’nın “Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşılık olarak “Büyük Avrasya Projesini” devreye sokmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği projesinin yerini günümüzde bir proje olarak “Büyük Avrasya” aldı kanaatindeyim. Geleceğin çok merkezli dünyasının ana olayları bu alanlarda ortaya çıkacak. Bu bağlamda   çatışmayı değil, iş birliğini amaçlayan yeni uluslararası ve bölgesel örgütler oluşturuluyor. Burada, küresel yönetişimin yeni, eşit biçimleri ve yöntemleri şekilleniyor. Burada, dünya ekonomisini mevcut durgunluktan çıkaracak ekonomik büyümenin itici güçleri ortaya çıkıyor.

 

Elbette bu gidişat sorunsuz ilerleyemez. Bu kıtanın ülkelerinin karşı karşıya olduğu çok büyük ölçekli görevleri var. 

 

20 Kasım 2022 Lüksemburg

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}