İsveç'in
NATO Üyeliği Türkiye'nin Stratejik Dinamikleri ve Gelecek Perspektifleri
Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
NATO'nun önemi ve rolü, zamanla değişen uluslararası ilişkiler ve güvenlik dinamikleriyle şekillenmektedir. Macron'un "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" şeklindeki ifadesi, NATO'nun
stratejik ve siyasi yönden iç bölünmelere sahip olduğu ve ortak politika üretme kapasitesinde zayıflıklar olduğu endişesini dile getirmişti. Ancak, sonraki gelişmeler ve özellikle Rusya-Ukrayna krizi
gibi olaylar, NATO'nun tekrar önemli bir rol oynama potansiyeline sahip olduğunu gösterdi. Bu tür krizler, NATO'nun ittifak üyelerini bir araya getirme ve güvenlik konularında birlikte hareket etme
ihtiyacını ortaya çıkarabilir. Ayrıca, 29-30 Haziran'da yapılan NATO zirvesi, ittifakın önümüzdeki dönemdeki politika önceliklerini ve güvenlik stratejilerini belirleme açısından önemli bir platform
olabilir. NATO'nun eski prestijine geri dönüp dönmeyeceği, ittifak üyelerinin ortak çıkarlar doğrultusunda bir araya gelme kapasitesine, stratejik hedeflerine ve politika üretme yeteneğine bağlı
olacaktır. Güncel küresel tehditler ve çeşitli krizler, NATO'nun önemini ve etkinliğini artırabilir veya azaltabilir. Dolayısıyla, NATO'nun gelecekteki rolü, uluslararası gelişmelere, ittifak
üyelerinin politikalarına ve güvenlik zorluklarına verdiği cevaplara bağlı olarak değişebilir.
1.) Giriş:
"Türkiye'nin Stratejik Dinamikleri ve Gelecek Perspektifleri" bağlamında, uluslararası ilişkilerdeki önemli gelişmelerden biri de İsveç'in NATO ittifakına katılımının gündeme
gelmesidir. Bu durum, Türkiye'nin kendi stratejik dinamikleri üzerinde önemli etkilere sahip olabilecek ve gelecek perspektiflerini şekillendirebilecek bir dizi faktörü beraberinde getirmektedir.
Türkiye'nin uluslararası alandaki rolü, bölgesel politika ve güvenlik dinamikleriyle birlikte İsveç'in NATO'ya katılım sürecini önemli bir tartışma konusu haline getirmektedir.
Bu
çalışmanın amacı, İsveç'in NATO'ya katılım sürecini, özellikle de Türkiye'nin stratejik dinamikleri ve uluslararası ilişkiler açısından nasıl etkileyebileceğini incelemektir. Yazının odak noktası,
Türkiye'nin stratejik konumunu ve İsveç'in NATO'ya katılmasının buna olan potansiyel etkilerini anlamak üzerinedir. İsveç'in bu ittifaka katılımı, bölgesel denge, güvenlik ve diplomatik ilişkiler
açısından geniş bir perspektiften ele alınacaktır.
Türkiye, uluslararası arenada stratejik bir konuma sahip olmasıyla ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmam, Türkiye'nin stratejik pozisyonunu çeşitli açılardan ele alarak, ülkenin
uluslararası ilişkilerdeki rolünün genel bir değerlendirmesini sunmaktadır. Türkiye'nin bölgesel etkisi, askeri gücü ve dış politika dinamikleri gibi unsurlar, ülkenin stratejik dinamiklerini
şekillendiren önemli faktörler arasındadır. Bu bağlamda, yazının ilerleyen bölümlerinde Türkiye'nin stratejik dinamikleri, İsveç'in NATO üyeliği süreci ve bu iki unsur arasındaki ilişkiler detaylı
bir şekilde incelenecektir.
2.) NATO üyesi Türkiye'nin Uluslararası Rolü
Türkiye, uluslararası ilişkilerde ve stratejik konumlanmasında önemli bir oyuncudur. Bu bağlamda, Türkiye'nin NATO'daki geçmişi ve sahip olduğu rol, ülkenin dış politikasını
şekillendiren temel unsurlardan biridir.
Türkiye, 1952 yılında NATO'ya üye olarak katılmıştır ve bu süre zarfında ittifak içinde önemli bir konuma gelmiştir. Soğuk Savaş döneminde stratejik bir görev üstlenen Türkiye,
Sovyetler Birliği'ne komşu olması ve stratejik coğrafi konumu nedeniyle NATO'nun doğu kanadının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu süreçte, Türkiye'nin NATO içindeki rolü, bölgesel güvenliğin
sağlanmasında ve dengenin korunmasında kritik bir öneme sahip olmuştur.
Türkiye'nin dış politikası, stratejik dinamiklerin etkisi altında şekillenmektedir. Özellikle, NATO üyeliği Türkiye'nin uluslararası alandaki ilişkilerini belirlemede kilit bir rol
oynamaktadır. Ülkenin bu ittifaktaki konumu hem bölgesel hem de küresel düzeydeki politikalarını ve dış politika tercihlerini etkilemektedir. Bu etkileşim, Türkiye'nin savunma politikaları, askeri
stratejileri ve diplomatik ilişkileri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Türkiye'nin NATO üyeliği, ülkenin bölgesel güvenlik politikalarının yanı sıra uluslararası arenadaki diplomasi ve stratejik ittifaklarını da belirlemektedir. Öte yandan, Türkiye'nin
kendi çıkarlarını koruma ve ulusal güvenliği sağlama amacıyla bu ittifak içinde aldığı roller, ülkenin dış politika stratejilerini de etkilemektedir.
Bu
unsurlar, Türkiye'nin uluslararası rolü ve NATO üyeliği arasındaki ilişkiyi anlamak için kritik öneme sahiptir ve Türkiye'nin dış politikası üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.
Türkiye'nin NATO üyeliği, ABD-Türkiye ilişkileri ve İsveç'in NATO'ya katılım süreci, son dönemde yoğun bir politik tartışma ve stratejik manevraların odağında yer almaktadır. Bu
bağlamda, Türk politika arenası ve uluslararası ilişkilerdeki değişen dinamikler, karar alma süreçlerini ve NATO ittifakının genişlemesini derinlemesine etkilemektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dışişleri Komisyonu'nun gündeminde, İsveç'in NATO'ya katılım başvurusu önemli bir yer işgal ediyor. İsveç'in NATO'ya katılım süreci, Dışişleri
Komisyonu tarafından irdelenmiş ve bu süreçte çeşitli aşamaları geçmiştir. İlk olarak, 16 Kasım tarihinde gündeme gelen konu, görüşmelerin tamamlanamamasıyla belirli bir sürece yayılmıştır. Bu
aşamada, İsveç hükümetinden taahhütlerine dair daha fazla bilgi talep edilmiştir.
3.) İsveç'in NATO’ya Üyelik bağlamında Türkiye ile İlişkisi
İsveç, tarihsel olarak tarafsızlık politikası izleyen bir ülke olarak öne çıkmaktadır. Ancak son dönemde, NATO'ya üyelik sürecine yönelik bir ilgi ve adımlar gözlemlenmektedir.
İsveç'in bu süreci izlemesi, bölgesel ve küresel güvenlik dinamiklerinde değişen eğilimlerin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Ülkenin NATO'ya katılımı hem iç politikadaki tercihlerin hem
de uluslararası alandaki stratejik pozisyonun göstergesi olarak ele alınmaktadır.
İsveç'in NATO'ya katılması, bölgesel ve küresel düzeyde birçok etkiyi beraberinde getirecektir. Öncelikle, İsveç'in bu ittifaka katılımı, Kuzey Avrupa'daki güvenlik denklemini
yeniden şekillendirebilir. Özellikle Rusya'nın bölgedeki etkisi göz önüne alındığında, İsveç'in NATO üyeliği, bölgesel denge üzerinde etkili olabilir ve bu durum Türkiye gibi NATO üyeleriyle olan
ilişkileri de etkileyebilir.
Türkiye ile İsveç arasındaki ilişkiler de bu süreçten etkilenebilir. İki ülke arasındaki mevcut diplomatik ilişkiler ve stratejik işbirlikleri, İsveç'in NATO'ya katılımıyla birlikte
değişebilir. Özellikle Türkiye'nin bölgedeki konumu ve İsveç'in NATO'daki yeni pozisyonu, iki ülke arasındaki askeri-teknik işbirliği ve stratejik ilişkilerde dinamik değişikliklere yol
açabilir.
Bu
bağlamda, İsveç'in NATO'ya katılımının bölgesel ve küresel düzeyde güvenlik ve strateji üzerindeki etkileri hem İsveç'in iç politikası hem de uluslararası ilişkiler açısından önemli bir dönemeç
olarak değerlendirilmektedir. Türkiye ile olan ilişkiler ve NATO içindeki konumu, İsveç'in bu üyelik sürecindeki rolünü anlamak ve gelecekteki etkilerini değerlendirmek için kritik bir
noktadır.
Meclis Dışişleri Komisyonu, bugün saat 15.00'te İsveç'in gündemiyle yeniden bir araya gelmiştir. Komisyon Başkanı Fuat Oktay, İsveç'in terörizmin finansmanı gibi önemli konularda
adımlar attığını ifade etmiş, ancak terörle mücadelede beklenen sonuçları henüz göremediklerini vurgulamıştır.
Bu
süreçte komisyondaki müzakereler sonrasında yapılan oylamada, İsveç'in NATO'ya katılım protokolü oy çokluğu ile kabul edilmiştir. Fakat Meclis'teki süreç henüz tamamlanmamıştır.
İsveç'in NATO'ya üyelik süreci, Genel Kurul onayının alınmasını gerektirmektedir ve bu konuda görüşme takvimi henüz netlik kazanmamıştır. Milletvekillerinin görüşlerinin ardından
gerçekleştirilen oylamada İsveç'in NATO'ya katılımına ilişkin protokol kabul edilmiştir. Ancak son kararı verecek olan Meclis Genel Kurulu'dur.
NATO'ya yeni bir ülkenin katılımı için tüm üye ülkelerin Meclislerinin ayrı ayrı onay vermesi gerekmektedir. Bu süreçte şu ana kadar 31 üye ülkeden 29'u İsveç'in NATO üyeliğini
meclislerinde onaylamıştır.
İsveç'in NATO'ya üyeliği, Orta Doğu politikaları üzerinde muhtemel etkiler doğurabilir, ancak bu etkiler çok katmanlı ve doğrudan olmayabilir. İsveç'in NATO'ya katılımı, Orta
Doğu'daki politikaları doğrudan etkileme potansiyeline sahip değildir, çünkü NATO'nun ana odak noktaları genellikle Avrupa ve Kuzey Atlantik bölgesi güvenliği üzerinedir.
Ancak, NATO'nun genel stratejik kararları ve üyeler arasındaki dayanışma, Orta Doğu politikaları üzerinde dolaylı etkiler yaratabilir. Örneğin, NATO üyesi ülkelerin genellikle ortak
güvenlik politikalarını destekleme eğilimi vardır. Bir ülkenin NATO'ya katılması, bölgesel ve küresel güvenlik meselelerinde daha geniş bir ittifak yapısına dahil olma ve bu yapı içinde ortak
çıkarları paylaşma anlamına gelir. Bu da NATO üyesi bir ülkenin Orta Doğu'daki istikrar ve güvenlikle ilgili konulara ilgi göstermesine ve bu konularda daha etkili bir şekilde diğer üyelerle
işbirliği yapmasına olanak tanır.
Öte
yandan, İsveç'in NATO'ya katılımı, bölgesel dengeleri ve Avrupa'daki güvenlik yapılarını etkileyebilir. Bu durum, dolaylı olarak Orta Doğu politikalarını etkileyebilir. Örneğin, NATO'nun genişlemesi
veya yeni üyelerin katılımı, Avrupa'nın güvenlik dinamiklerinde değişikliklere yol açabilir ve dolaylı olarak Orta Doğu'da güç dengelerini etkileyebilir.
Ancak, direkt olarak İsveç'in NATO üyeliğinin Orta Doğu'daki politikalara etkisi zayıf olabilir çünkü NATO'nun öncelikli olarak Avrupa ve Kuzey Atlantik bölgesindeki güvenlik
meselelerine odaklandığı bilinmektedir. Bu nedenle, İsveç'in NATO'ya katılımının Orta Doğu politikalarına doğrudan bir etkisi olması beklenmezken, dolaylı etkilerin oluşması mümkündür.
4.) İsveç'in NATO ittifakına adım atma süreci
İsveç'in NATO ittifakına adım atma süreci, giderek artan belirsizliklerle karşı karşıya kalmaktadır. ABD Başkanı Joe Biden ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki
devam eden telefon görüşmeleri, konuya netlik getirme konusunda yetersiz kalmaktadır.
Son
iki hafta içinde ABD ve Türkiye liderleri, İsveç'in NATO'ya katılımını en az iki kez ele aldılar. Ancak her seferinde, taraflar sadece farklı yaklaşımları değil, aynı zamanda NATO müttefiklerinin
uluslararası siyasi önceliklerindeki farklılıkları da gözlemlemek durumundadırlar. Bu durum, kamuoyuna yansıyan basın bildirilerinde açıkça görülebilmektedir.
Özellikle, 14 Aralık'taki Biden-Erdoğan görüşmelerinin ardından, İsveç'in NATO'ya katılımı meselesi Beyaz Saray tarafından ana tartışma konusu olarak belirlenmiştir. ABD Başkanı'na
göre, bu konunun "bir an önce" çözümlenmesi gereklidir. Bu durum, İsveç'in NATO ittifakına katılma isteğinin ciddiyetini ve aciliyetini vurgulamaktadır.
Siyaset bilimi perspektifinden ele alındığında, Ankara'nın İsveç'in NATO'ya katılım sürecine yönelik yaklaşımı ve bu süreçteki stratejik hamleleri, geniş bir politik bağlam içinde
değerlendirilmektedir. Türk yönetiminin, Ortadoğu'daki krizlerin öncelikli olduğunu vurgulaması ve Gazze Şeridi'ndeki durumun önemine odaklanması, İsveç'in NATO'ya katılımı meselesiyle ilgili olarak
daha az vurgu yapılmasına yol açmıştır.
Türkiye'nin, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler kurarken dikkate aldığı faktörler arasında, Avrupa Birliği'nin Kiev ve Moldova ile başlattığı üyelik müzakerelerinin ABD
politikasının bir uzantısı olarak değerlendirilmesi yer alıyor. Ancak bu durum, Türkiye'nin çıkarlarını göz ardı ettiği izlenimi yaratmaktadır.
Mesele sadece Türkiye'nin NATO'nun en eski üyelerinden biri olmasına rağmen, Ukrayna ve Moldova gibi aday ülkelerin yüksek standartları yakalamak için çaba göstermesiyle alakalı
değildir. Aynı zamanda, Türkiye'nin himaye ettiği ve çoğunluğu Müslüman olan Bosna-Hersek'in Avrupa Birliği tarafından reddedilmesi, Avrupa bürokrasisinin açıkça İslamofobik yaklaşımlarını gözler
önüne sermiştir. Bu durum, geleneksel değerlere sahip olan lider Erdoğan'ın dikkatinden kaçmamaktadır.
Ayrıca, Brüksel'in bu kararı alırken Macaristan'ın, Ankara'nın Avrupa'daki en yakın ortağı olabileceği gerçeğini dikkate almadığı da ifade edilmektedir. Özellikle, Erdoğan ve Viktor
Orban arasında imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasının bu bağlamda anlamı vurgulanmaktadır. Türk uzman Murad Yetkin, Macaristan Başbakanı'nın Ukrayna'nın müzakerelere "beş ila on yıl içinde" dönmek
istediğini belirtmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Biden'la yaptığı görüşmelerden çıkardığı önemli bir nokta ise Avrupa Birliği üyeliği adaylığının, NATO üyeliğiyle doğrudan ilişkili olduğudur. Avrupa
Birliği'nin neredeyse tüm üyelerinin aynı zamanda Kuzey Atlantik Bloğu'nun parçası olması bu durumu doğrulamaktadır. Ayrıca, ABD'nin ittifak içindeki lider konumu da göz ardı edilemez. Bu durum,
Amerika'nın kuralları tek taraflı belirlediği ve AB ile NATO'yu kendi önceliklerine göre genişlettiği şeklinde yorumlanmaktadır. Bu durumda, Amerika'nın, Avrupa Birliği aday adaylarına dayattığı
kriterlerin ve kuralların arkasına saklanmasının zorluğu gözler önüne serilmektedir.
Ankara, NATO üyeliği süresince ABD'nin hedefleri ve eylemleri üzerine derinlemesine bir anlayış geliştirdi. Bu bağlamda, Biden ve Erdoğan arasındaki son resmi görüşmelerde, Türk
tarafı İsveç'in ittifaka katılması için yeni şartlar öne sürdü. Artık sadece Gazze'de normalleşmeyi değil, aynı zamanda Türkiye'ye F-16 savaş uçağı tedariki gibi savunma alımlarını da konuşuyoruz.
Türk milletvekillerinin İsveç konusundaki olumlu tavırlarının, bu ülkenin bloğa resmen girişinin 2024'te gerçekleşmesiyle yakından ilişkili olduğu bir gerçek olarak ortaya çıkıyor.
Biden, muhatabının iddialarına olumlu yaklaşıyormuş gibi görünüyordu. Ancak bu konuların ABD'nin lehine karşılıklı bağımlılığını ortaya koyarak "sabah para, akşam sandalye"
stratejisini belirginleştirdi. Öncelikle Türk milletvekillerinin İsveç sorununu çözmesi gerekiyor ve ardından Beyaz Saray, Türkiye'nin ABD ve müttefikleriyle askeri-teknik işbirliğinin gelişmesine
destek olmak için adımlar atacaktır.
Amerikan düzeninin, Türk iç politikasına yönelik oldukça belirsiz bir anlayışa sahip olduğu görünüyor. Belki de Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün İsveç'in NATO'ya katılımı konusunda en
zor muhatap olmaktan uzak durmaktadır. Türk siyasi sınıfının ABD'ye ve Stockholm'ün bloğa üyeliğine karşı olumsuz bir tutumu var ki, bu durum geçtiğimiz günlerde dikkate değer bir olaya yol
açtı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Erdoğan'ın koalisyondaki ana müttefiki Devlet Bahçeli, bir Türk yayın organına uzun bir röportaj verdi. Parti üyelerinin İsveç'in Türk
milletvekillerince onaylanmasına oldukça "soğuk" baktığını ifade etti. Bahçeli'ye göre öncelikle Ankara'nın İsrail ve Filistin konusundaki bazı koşulları karşılaması gerekiyor.
Bahçeli'nin özel tutumları göz önüne alındığında, ABD ve müttefiklerinin Türkiye'nin koşullarını karşılamasının zor olacağına işaret ediyor. Bu durum, Türkiye'nin İsveç'in NATO
üyeliği başvurusunu onaylamasının anlamsız olduğu düşüncesini güçlendiriyor.
Bahçeli'nin röportajı, Türk parlamentosunun bloğun genişlemesi hevesini soğutmasında etkili oldu. Dışişleri Komisyonu başkanı Fuad Oktay, Türk liderliğinin "kendi önceliklerine"
odaklandığı için İsveç ile ilgili belgeleri onaylama konusunda acele etmediklerini belirtti. Oktay'a göre, tartışma 2024'e kadar ertelenebilir ve ABD'nin bu süreci F-16 savaş uçağı tedarikiyle
ilişkilendirmemesi gerekiyor.
Modern Türkiye, NATO'daki geleceğiyle ilgili endişelenmeden, bağımsız bir rota izleyebilecek bir konumda. Örneğin, Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından
yayınlanan verilere göre, dört Türk savunma şirketi (Aselsan, Baykar, TAI ve Roketsan) geçen yıla göre gelirlerini %22 artırarak 5,5 milyar dolarlık bir satış gerçekleştirdi. Bu sonuçlar, Türkiye'nin
ABD ile olan bağlantısının önemini açıkça gösteriyor.
ABD
ile bölgedeki kilit devletler arasındaki farklılıklar, Orta Doğu'daki krizi daha da kötüleştiriyor. Ayrıca, Ankara'nın bir zamanlar rakip olduğu Riyad ile insansız hava aracı tedariki anlaşmasını
yapması da dikkate değer. Bu durum, Türkiye'nin ürünlerini her ortağa satmama politikasına rağmen öne çıkıyor.
Bu
koşullarda Türkiye, Suudi Arabistan, İran ve Çin'in katılımıyla Doğu'da merkezi bir eğilim sergiliyor gibi görünüyor. Bu da ABD'nin bölgesel etkisini zayıflatabilir ve Asya ve Afrika'daki süreçlerin
bağlamını kaybetmesine neden olabilir.
5.) Türkiye ve İsveç Arasındaki Diplomatik İlişkilerin Tarihsel Bakışı:
Türkiye ve İsveç arasındaki diplomatik ilişkiler, tarih boyunca çeşitli dönemlerde farklı dinamiklerle şekillenmiştir. İki ülke arasındaki ilk resmi diplomatik temaslar 18. yüzyılda
başlamış olup, zamanla siyasi, ekonomik ve kültürel alanda ilişkiler derinleşmiştir. Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren, Türkiye ve İsveç arasındaki işbirliği alanları genişlemiş ve çok
yönlü bir ilişki ağı oluşmuştur.
Günümüzde Türkiye ile İsveç arasındaki diplomatik ilişkiler, ticaretten kültürel değişime kadar birçok alanda sürmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin güçlü bir tarihsel zemine
dayandığı ve potansiyelini genişletme kapasitesine sahip olduğu görülmektedir.
Türkiye ile İsveç arasındaki güvenlik ve savunma alanında işbirliği potansiyeli, her iki ülkenin stratejik önceliklerine ve uluslararası sahnedeki değişen dinamiklere bağlı olarak
değerlendirilmektedir. İki ülke, bölgesel ve küresel güvenlik konularında ortak endişelere sahiptir ve bu bağlamda işbirliği olanakları bulunmaktadır.
Özellikle askeri teknoloji, savunma sanayii ve ortak eğitim programları gibi alanlarda işbirliği potansiyeli bulunmaktadır. Bu, hem Türkiye hem de İsveç'in savunma kapasitelerini
geliştirmek ve stratejik güvenlik alanında birlikte çalışma imkanı bulmalarını sağlayabilir.
Bu
potansiyel işbirliği, Türkiye ve İsveç'in hem bölgesel hem de küresel düzeydeki güvenlik dinamiklerine etkili bir şekilde yanıt verebilecekleri bir platform sunabilir. Ayrıca, her iki ülke arasındaki
güvenlik ve savunma alanındaki işbirliği, NATO ve benzeri uluslararası kuruluşlardaki ortak faaliyetlerde de işbirliği fırsatlarını artırabilir.
Bu
bağlamda, Türkiye ve İsveç arasındaki güvenlik ve savunma alanındaki işbirliği potansiyeli, ikili ilişkilerin derinleştirilmesi ve stratejik boyutta güçlü bir ortaklığın oluşturulması için kritik bir
fırsat sunmaktadır.
6.) Sonuç:
Türkiye'nin NATO üyeliği bağlamında ABD ile ilişkileri, İsveç'in ittifaka katılımı üzerindeki etkisi ve Türkiye'nin uluslararası alandaki konumu, dengeleri ve stratejik yaklaşımları
önemli ölçüde etkilemektedir. Bu bağlamda, Türkiye'nin iç politika dinamikleri ve dış politika stratejileri, İsveç'in NATO'ya katılımı sürecinde kritik bir rol oynamaktadır. Türk liderliğinin,
İsveç'in bloğa katılımı konusundaki tavrı ve stratejik hedefleri, ABD-Türkiye ilişkilerindeki gelişmeleri ve NATO'nun geleceğini şekillendirme potansiyelini büyük ölçüde
belirleyebilir.
Bu
durumda, Türkiye'nin NATO üyeliği ve İsveç'in ittifaka katılımı, sadece uluslararası ilişkilerde değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel stratejik denge açısından da önemli bir kavşak noktası
oluşturmaktadır. Bu dinamikler, Türkiye'nin kendi stratejik rotasını belirleme ve uluslararası alanda daha bağımsız bir pozisyon alma çabalarını yansıtmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye'nin NATO ve İsveç
ittifakıyla olan ilişkisi, gelecekteki uluslararası güvenlik ve politik manzaranın şekillenmesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir.
26
Aralık 2023, Lüksemburg