Ümit Yazıcıoğlu
Batı demokrasilerinde olduğu gibi ülkemizde de siyasi partiler hukuku oluşturulurken, tarihi deneyimlerden ders alınarak belirli bazı yasaklamalar da getirilmiştir. Anayasa’da sayılan kapatma nedenlerinin yanında diğer birtakım kapatma nedenleri düzenlemiştir. Hukukumuzda siyasi parti kapatmaları sadece Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’na göre değil mahkeme kararı, kanun ve konsey kararıyla da siyasi partiler kapatılmıştır. Demokrasilerin ana unsurlarından olan siyasi partilerin kuruluş prensipleri ve esasları yanında, kapatılmalarını düzenleyen hükümler de anayasalarda yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bölünmez bütünlük ilkesine aykırılık nedeniyle açılan siyasi parti kapatma davalarında özgürlükçü bir yaklaşım yerine parti kapatma yaptırımını uygulaması, demokratik yaşam için zorunlu bir unsur olan siyasi partilerle ilgili siyasal alanın daraltıldığına dair bazı tartışmaları beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce verilen kararlarda ve uluslararası düzenlemelerde, yasaklayıcı ve sınırlandırıcı yaptırımların en son çare olarak uygulanıp demokrasiyi zedelemeyecek nitelikte kararlar verilmesi önerilmiş, “ifade özgürlüğü” kapsamında kalan görüşlerin cezalandırılması yerine, şiddet ve terör noktasına gelmiş faaliyetlerde kapatma yaptırımının uygulanması gerektiği değerlendirilmiştir.
Siyasi partilerin serbestçe kurulup iktidar yarışına katılması, demokrasinin ön koşullarından biri olması nedeniyle, siyasi partiler bazı güvencelerle donatılmış olup siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin usul ve kurallar da bu güvenceler arasında sayılmıştır. 1982 Anayasası’na göre siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili yetki AYM’dedir. Anayasa; siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağını; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamayacağını; suç işlenmesini teşvik edemeyeceğini hüküm altına almıştır. Anayasa’nın bu amir hükümlerine riayetsizlik siyasi partilerin kapatılması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla HDP'i Kapatma Davası; bağımsız ve tarafsız olan Türk Milletinin Yargısına aittir.
HDP in kapatılmasıyla ilgili olan İddianamedeki iddiaların özgürlükçü demokratik ve laik rejime yönelik bir tehdit oluşturduğu ispatlanmalıdır, çünkü hukuken sübjektif değerlendirme ve algılar yerine olguları, nesnel gerçeklikleri, somut olay ve eylemleri objektif norm ve kurallarla değerlendirmek zorunluluktur. Kamu adına dava açma yetkisine sahip bir makamın siyaseten tarafsız bir söylem kullanması, iddia ve ithamlarını hukukla sınırlı tutması gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını etnik kökenlerine göre ayırma, ülkenin bir veya birden fazla bölgesi için siyasi özerklik talepleri vs. de “ifade hürriyeti” gerekçesiyle yaptırımsız bırakılmamalıdır. Siyasi partiler daha çok demokrasinin işlerliğine yönelik konularda yapıcı hareket etmeli, ayrıştırıcı dilden uzak durmalıdır.
Tüm dünya ülkelerinde siyaset alanında, olgular ile algılar arasında ciddi farklılıklar yaşanabilmekte, olgular siyasi görüşlere göre farklı yorumlanabilmektedir. Hukuk alanında ise sübjektif değerlendirme ve algılar yerine olguları, nesnel gerçeklikleri, somut olay ve eylemleri objektif norm ve kurallarla değerlendirmek bir zorunluluktur. Dolayısıyla HDP savunma yapıp kendini temize çıkarmalıdır. Eğer aklanamazsa mahkemenin vereceği karar saygı duymalı, sonucuna katlanmalıdır. Bunu yapamıyorsa sineyi millete hemen bugün dönmelidir.
Demokratik rejimlerin, dayandıkları temel prensiplerle açıkça çelişkiye düşmemek kaydıyla, kendilerini koruma hakkı olduğu kabul edilmektedir. Siyasi partilerin yasaklanmasına gidilirken, bütün siyasal güçlerin toplumda serbestçe mücadele etmesi ilkesi ile, devlet düzeninin ve demokrasinin dokunulmaz temel değerlerini korumak zorunluluğu arasında bir “uzlaşma” sağlayabilmek son derecede önemli olmaktadır.
Diğer yandan, yargının siyasallaşması beraberinde demokratik siyasetin alanının daraltılması sonucunu doğuracaktır. Siyasi idarenin görevinin açık ya da örtülü şekilde yargı tarafından üstlenildiği, yargının siyasete müdahale ettiği ve siyaseten alınması gereken kararları almaya başladığı ülkelerde demokrasi büyük bir tehdit altındadır. Siyasetin yargısallaşması olarak bilinen bu durum, demokratik rejimi “hakimler yönetimi” anlamına gelen jüristokratik bir rejime dönüştürecektir. Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dâhil, tüm yargı kurumlarının demokratik bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimize “hakimler yönetimi” görüntüsü verecek her türlü girişimden kaçınması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi, son derece yetkin hukukçulardan kuruludur. Bize düşen yargıya saygı duyup adalet ve hakkaniyet içinde sonucu beklemektir. Yargıya düşen de adil ve doğru kararı hızla vermek olmalıdır. Yüksek mahkemenin kararlarında da gösterildiği gibi yasa koyucu cezalandırmayı içeren yasalarda hem Anayasanın hem de ceza hukukunun genel ilkelerini gözetmek zorundadır.
Sonuç olarak,
Anayasa Mahkemesinin yukarıda izah edilen “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ilkesine ilişkin verdiği siyasi parti kapatma kararlarında ve söz konusu ilkenin yorumlanmasında çağdaş ve çoğulcu demokrasinin gerektirdiği ölçütlerin yakalanması hususu; kararların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi ve Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu yargısal denetim gücünün hiçbir koşulda askeri, bürokratik, iktisadi, siyasi ve birtakım grupların çıkarları ile tercihleri doğrultusunda araç haline getirilmemesi yönünden önem arz etmektedir. Ne var ki, gerek “Demokratik Devlet İlkesi”, gerekse de “Devletin Ülkesiyle ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğü İlkesi” Anayasamızda bulunan devletin temel nitelikleri içerisinde yer alan iki önemli ilkedir. Her iki ilkenin dengeli bir şekilde bağdaştırılarak hayata geçirilmesi noktasında AYM’nin işlevi yadsınamaz. Diğer taraftan klasik liberal anlayışta demokrasinin halkın kendisi için belirleyici kararları yine kendisinin alması ve bu noktada düşünce ve kanaat serbestisini içeren anlamı önemlidir. Bu bağlamda HDP'i Kapatma Davası; bağımsız ve tarafsız olan Türk Milletinin Yargısına aittir.
18 Mart 2021, Seoul, Güney Kore