Ümit Yazıcıoğlu
Tarih, emperyalist ve sömürgeci devletler tarafından kullanıldıktan sonra çöplüğe atılan toplumlarla ve “tarih yazacağım, devlet kuracağım” diye kendi toplumlarını mahveden hayalperestlerle de doludur.
Irak`ta ağzı yanan Türkiye`nin, Suriye`de yoğurdu üfleyerek yeme çabasının altında aslında şu gerekçeler yatmaktadır: “Irak işgaline bigane kaldık, özerk Kürt devleti kuruldu. Suriye`de ise işi şansa bırakmamak elzemdir.” Bu tez, Suriye`deki olası değişimde Pandora‘nın kutusunun açılması, bunun da farklı özerk bölgelerin oluşmasına yol açacağı öngörüsüne dayanmaktadır. Irak`tan sonra Suriye`de de oluşabilecek bir özerk Kürt bölgesi, Türkiye Kürtleri üzerindeki etkiyi iki katına çıkaracaktır. Dolayısıyla Suriye`de olası değişim hareketlerinde pasif kalmak yerine “oyun kuruculuğa” soyunmak ve değişime yön tayin etmek, Ankara`nın Suriye stratejisinin temelini oluşturmaktadır.
a) Türkiye-Fransa ilişkileri
Türkiye-Fransa ilişkileri, köklü bir tarihsel zemine oturan ve güçlü ekonomik, kültürel ve siyasal bağlarla donatılmış kapsamlı ilişkilerdir. Türkiye ile Fransa[1] arsındaki ilişkilerin temelini Kuruluş savaşı sırasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması oluşturmaktadır. Fransızlar Misak-i Milli'yi[2] tanizan ilk Devletttir. Ankara Anlaşması ile ihtilaf Devletleri cephesä bölünmüş ve yeni Türk devleti Fransa tarafından tanınmıştır. Bu anlaşma sonunda Güney cephesindeki savaş resmen sona ermiş ve Türkiye'nin Güney sınırı belirlenerek Hatay, a özel bir yönetim kuruldu. Türkçenin resmi dil olması ve Türk parasının kullanılması kabul edildi. Fransa Hatayla ilğili özerklik kararlarını kabul etmekle buranın Anadolu'nun bir parçası olduğunu'da onaylamış oldu. Dönemin TBMM hükümeti ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 de imzalanan Ankara anlaşmasın'da sağlanan sınır daha sonra Lozan'da da onaylanmıştır. Lozanın mimamarı aynı zamanda Fransadır diyebiliriz.
Son yıllarda ise, çeşitli sebeplerle Türkiye-Fransa ilişkilerinde ciddi gerilimler yaşandı; özellikle Nicolas Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde (2007-2012), yaşanan bu gerilimler, toplumlararası ilişkileri de bozmaya başlamıştır. Günümüz de Türkiye`nin Suriye politikasında aldığı tavır ve askeri müdahaleleri nedeniyle Türkiye-Fransa ilişkilerinde ciddi gerilimler yaşanmaktadır.
b) Fransa’nın Ortadoğu’daki amacı
Bunların hepsini kısaca değerlendirdiğimizde bilinmesi gereken şudur. Fransa’nın Ortadoğu’daki amacı ne Kürtlere özgürlüktür, ne baskı altındaki halkların bağımsızlığını kazanmalarına destektir, ne hak ve hukukun geçerliliğinin sağlanmasıdır, ne de başka insani ve vicdani değerlerdir. Bunlar sadece görünürde söylenen sözlerdir. Birde bunların siyasi tabiatlarında son zamanlarda Kürt örgüt liderlerini son dakikada dışlama metodları‘da var. Buna bir örnek ise şu gerçek: PYD/’nin eski Eşbaşkanı Salih Müslim’in, geçen hafta Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelen heyette yer alması planlanmıştı. Elysee Sarayı’ndaki Ortadoğu masası yetkilileri ve iç güvenlik danışmanları Müslim’in adını listeden görüşmeye tam üç saat kala son anda çıkarmışlar. Öte yandan örgütün Avrupa’daki temsilciliğini yapan Müslim ve heyetin gelişmeye tepki gösterdiği ancak buna rağmen görüşmeyi iptal etmemişlerdi. Dolaysıyla bu heyet Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron görüşmesini gerçekleştirmişti. Türkiye’nin çok şiddetli tepkisiyle karşılaşan bu görüşme sonrasında Fransa’nın Münbiç ve YPG bölgesine askeri destek sunacağı yönünde iddialar ortaya atılmıştı. Fransız yetkililer ise “Bölgede DAEŞ karşıtı koalisyon dışında başka bir askeri operasyonun öngörülmediğini” belirtirken, Fransa’nın bölgedeki tek amacının ‘arabuluculuk rolü’ olacağını, bunun ötesine gidilmesinin ise planlanmadığını ifade etmişlerdi. Emperyalistler bu oyunlarını her zaman coğrafyamızda oynanmaktalar. Kardeş ve ümmet olan halklarımızı birbirlerine düşürerek kendi emperyalist hedeflerine varmak istiyorlar. Kürtler adına siyaset yapanlar akıllanmalı emperyalistlerin oyunlarına düşmemeli ve tarihlerinden ders almalılar.
Fransa’nın Ortadoğu’daki asıl amacı petrol bölgelerinin kontrolünü sağlamaktır. Bunu açıkça deklare edecek halli yok. Tabi ki işin içine vicdan katacaklar, dünya kamuoyunun desteğini almaya çalışacaklar, Kürt kartına oynayacaklar. Ta eski Roma imparatorluğunun dış politikası böyle etkiliydi. "Böl ve hükmet" politikasını son emperyalist güçler İslam coğrafyasında uyguladılar. Petrol ve doğal kaynaklar yüzünden kardeşi ve komşuyu birbirine düşürdüler ve ırkçılık ortaya çıktı. Para ve güç emperyalistlerin ellinde , acı ve hüzün‘ü ise biz Kürtler ve Ortadoğu halkları yaşıyoruz.
Sosyal emperyalistler ve batılı tüm Emperyalistler bir yandan Kürtleri DAEŞ le savaştırttılar. Diğer taraftan Petrolü kurtarmak üzere Kürtleri timsah havuzunun içine ittiler. İşte bunun adı Ortadoğu satrancı. Her alet, kendi kuralları doğrultusunda hareket edebiliyor.
Türkiye’de tarih boyunca Kürtler acısından iyi şeyler olmadı. Kürtlere epey haksızlıklar ve zulüm yapıldı. Epey örnek var ama ben sadece Kürtlerin hep dile getirdikleri Dersim 1937 hadisesi, Şeyh Said hareketinde Şeyh Said efendinin sudan sebeplerle idam edilişini hatırlattıktan sonar şunu da açık açık belirtmek istiyorum. O dönem Kürtler adına siyaset yapan birçok Kürd müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken yollarının üzerindeki siyasi engelleri göremediler.
Şöyle ki;
TBMM Vekiller Heyeti, “Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal” imzasıyla Elcezire Cephesi Kumandanlığına yolladığı bir yazıda, “iç ve dış siyasetin gereği” olarak “mahalli idareler kurulması” talimatını vermiştir. Bu talimat dönemin hükümetince alınmış “gizli bir karardır”. Bu gizli Karar ve talimatla 1920 yılı Haziran’ında, Kürtlerin oturduğu belli bölgelerde mahalli idare uygulamasına geçmek için, özel bir düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır.
O Dönemin Hükümeti tarafından düzenlenen talimatın birinci maddesi aynen şöyledir:
“1. Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu mahalli idareler kurulması iç ve dış siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız.” Talimatın ikinci maddesinde, milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı gereği Kürtlerin Türkiye idaresinde yaşamaya talip olduklarını ilan etmeleri ve mahalli idarelerini tamamlamaları istenmektedir. Üçüncü maddede ise, “Kürdistan’da Kürtlerin Fransızlar ve hele Irak sınırında İngilizlere karşı silahlı çarpışmalara sevk edilmesi” istenmektedir. Kürtlerin Fransızlara ve özellikle İngilizlere düşmanlığının “değiştirilemeyecek bir dereceye vardırılması ve yabancılarla Kürtlerin anlaşmasına engel olunması” görevi belirlenmiştir. Devamla, Kürtlere, “adım adım mahalli idareler kurulması sebeplerinin açıklanması ve böylece bize yürekten bağlanmalarının sağlanması” talimatı verilmektedir. Dönemin hükümetinin aldığı bu karar gereği, Musul ve Irak’taki ihtilalci Kürt örgütleriyle ortak çalışma yürütülmüştür. Nihat Paşa, bölgedeki İngiliz ve Fransız denetimine karşı Kürt aşiretlerine silah dağıtmış, hatta Kürtlerin Necef’te geçici bir hükümet ve Meclis idareleri kurmalarını sağlamıştır.
Şimdi Ortadoğu’da olanlara baktığımızda senaryo, oyun ve oyuncuların aynı olduğu tüm yalınlığı ile görülüyor. Kürtler açısından toplumsal tarih, öğrenmesini bilenler için derslerle doludur. Ama biz Kürtler, yaşamış olduğumuz acı tarihi tecrübelerden ve ihanetlerden ders almışa hiç benzemiyoruz. Emperyalistler ve Sşmğrgeciler için önemli olan Kürtler değil, onların emperyalist ve sömürgeci çıkarlarıdır. Tarihimişzden ders çıkararak yol alırsak muvaffak olabiliriz. Aksi günümüzde olduğu ğ,ibi hüsran ve acıdır. Unutmayalım Tarih, emperyalist ve sömürgeci devletler tarafından kullanıldıktan sonra çöplğüe atılan toplumlarla ve tarih yazacağım , devlet kuracağım diye kendi toplumlarını mahveden hayalperestlerlede doludur.
c) Ortadoğu’da en fazla tehdit altında olan Kürtlerdir.
Şu anda en fazla tehdit altında olan Kürtlerdir. Önce onları DAEŞ e karşı, ‘aslansınız, bu vahşi ilkellere karşı modern dünyanın savunucuları sizlersiniz’ gibi pohpohlamalarla batılı emperyalistler gaza getirdiler. PKK/PYD/YPG ve tüm Kürt gurupları DAEŞi Ortadoğudan temizlediler. DAEŞ, Irak merkezi hükümeti olgun bir armut gibi düşecek hale gelmişken onu bıraktı, Kürt bölgelerine, Kerkük’e, Ezidilerin yaşadığı bölgelere, Kobane’ye, Rojava’ya saldırdı.
Kürtler DAEŞ teröristlerini Ortadoğu’dan temizlediler ama kendileri için hiç bir şey elde edemediler. Şimdi yine emperyalistlerin arabaları yokuşu Kürtler sayesinde Ortadoğu’da çıktı, batılı emperyalistler Kürtlere verdikleri sözleri tutmadılar. Tarih tekrarlandı, Ortadoğu’da yine Kürtler kaybettiler. Batılı veya Sosyal Emperyalistlerin yollandırmasıyla hareket etmekten vazgeçin.
d) Sonuç olarak
Fransa’nın resmi görüşünde, Türkiye’nin terörle mücadelesine destek verilmekle birlikte, bu ülkeden Kürt Sorunu konusunda daha fazla reform beklenmektedir. Bu noktada açık bir pozisyon alınmamasına karşın, Fransa’daki sol hükümetin Türkiye’deki bazı Kürt siyasal gruplarının da savunduğu “demokratik özerklik” tezine yakın olduğu iddia edilebilir. Fransa’daki sağ hükümetler ise, geleneksel olarak bu konuda daha çekimser ve orta yolcu davranmaktadırlar. Ayrıca Cumhurbaşkanı Hollande’ın 2014 yılı Eylül ayında Irak ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne yaptığı ziyaret de, Fransa’nın Kürt Sorunu konusundaki aktif politikasını bir kez daha gözler önüne sermiş ve bu ülkenin Kürt politikasının sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını göstermiştir. Ziyaret kapsamında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani ile yaptığı görüşmede artan IŞİD tehlikesine karşı Kürtleri destek olmaya devam edeceklerini belirten Hollande, kafilesiyle birlikte Kürt bölgesine 15 tonluk insani yardım malzemesi getirmiş ve ilerleyen günlerde de Kürt yönetimine askeri ve insani destek vereceklerini belirtmiştir.
Unutmayalım son yüzyıllık yakın tarihimizde Kürtler en az 8 kez ( 1920, 1925, 1937, 1947,1975, 1988, 1991 ve 2017’de) ihanete uğradılar. Bu konuyla ilgili Değerli Başkan Mesud Barzani’nin “Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareket II. cilteki kitabında söyle der. '' Amerikan politikalarının bu mazlum ve mğcadeleci halkın kaderi aleyhine komplolar kurmayı gerektireceğine yada başkalarına bu mazlumhalka kalleşlik etmelerinin yolunu açaçagını aklımızın köşesinden bile ğeçirmezdik. Ama aklımızdan geçiremediğimiz bu ihanet geröekleşti. İran Şahının 6 Mart 1975 günü Kürt halkını arkadan bıçaklarken, Amerikan yönetimi Kürt halkına arkasını döndü. Bu halkın çağrılarına kulaklarını tıkadı. Bu tarajedide en büyük günah Henry Kissinger in omuzlarındadır. Sebep odur.'' Aynı trajediyi biz Kürtler 2017 de de yaşadık. Eğer Kürtler kendi bağımsız devletlerinin kurulması konusunda Amerikalıların desteğine güveniyorsalar kesinen yanılıyorlar. Her an dönüp arkanıza baktığınızda arkanızda Amerikalıları göremeyeceksiniz. Kürtler, Amerikalılarla değil bölgedeki hükümetlerle diplomatik ilişki kurmalı.
Elbette biz Kürtlere çok yazık oldu. Bağımsızlık referandumunda uluslararası emperyalist desteğe güvenerek yanlış hesap yaptık.
Tamamen hakiki demokrasi ile yönetilen bir ülkede beraber yaşamaktan yanayım. Kürtlerin eşit vatandaş olarak kabul edildiği; gerek kültürel gerekse hukuki olarak her iki kardeş halkın da her alanda eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir ülkede beraberce yaşamak kadar güzel ne olabilir? Birlikte yaşamak da elbette ki eşit vatandaşlık ve her alanda eşit haklar tanınarak olmalıdır, yoksa boş bir birliktelik ancak ve ancak iki halkın düşman olmasına yol açar.
[1] Türk-Fransız diplomatik ilişkilerinin tarihi 1483 yılına uzanmaktadır. Sultan II. Bayezid, anılan tarihte, Fransa’da tutulan kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak üzere XI. Louis’ye Ilımlı (Limni) adasından Yunan kökenli bir Elçi göndermiştir. Osmanlı İmparatorluğu nezdinde mukim ilk Fransız Büyükelçisi Jean de la Forest 1535 yılında göreve başlamıştır. 1535 yılında kapitülasyonların verilmesiyle Fransa, Osmanlı Devleti nezdinde en ayrıcalıklı devlet konumuna gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, ilk Büyükelçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi 1721 yılında Fransa nezdinde atamıştır.
[2] Misak-ı Millî ya da Millî Misak (Günümüz Türkçesi ile Millî Yemin ya da Ulusal Ant), Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasî manifestosu olan altı maddelik bildirinin adıdır.[1] İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oy birliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat'ta kamuoyuna açıklanmıştır. Bu Bildiri, birinci Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış antlaşmasında Türkiye'nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içerir. Detay için bakınız. http://www.webcitation.org/6Ol8KkhHX