Fransa'daki protestolar
Paris'in Nanterre banliyö-sünde polisin bir gence ateş açmasından bu yana Fransa sakinleşmedi. Bazıl-arı çok genç olan gösteri-ciler şiddet kullanmaya çok istekli, öte yandan Fransız içişleri bakanı kendini silah-landırıyor ve polisin sert müdahalesine izin veri-yor. Huzursuzluk azalıyor, ancak Pazartesi gecesi Paris'te ve diğer şehirlerde 2150'den fazla tutuklamayla hala isyanlar var. Başkan Macron, durumu sakinleştir-menin yollarını tartışmak için bu hafta, etkilenen toplulukların belediye baş-kanları da dahil olmak üzere birkaç kriz toplantısı yapacak. Protestocuların öfkesi nereden geliyor ve Fransız hükümetlerinin bugüne kadar aldığı çeşitli önlemler neden başarısız oldu? Banliyölerde şiddet konusu, en geç 2005 yılında Fransa'da iki gencin hayatını kaybetmesinin ardından huzursuzluk ve ayaklanmaların patlak vermesinden bu yana siyasi gündemde yer alıyor.
Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, görev süresince ülkesinin ilerlemesini engellemeyen, ancak Fransa’nın çatlaklarını tehlikeli bir şekilde derinleştiren, güçlü gerilimlerin tekrarlanmasına damgasını vurdu. Zaman zaman, Fransa'nın sakin bir durumda olamayacağı ve sürekli olarak Avrupa'nın ve bir dereceye kadar dünya toplumunun artan ilgisini uyandırdığı izlenimi ediniliyor. Dahası yaklaşık ve dönüşümlü olarak sertlik başkandan nüfusa ve ters orantılı olarak sıradan geçiriliyor. Emmanuel Macron yüksek sesli açıklamaları ve fikirleriyle küresel liderlik düzeyini hedefleyecek bir şekilde öne çıkmaya, siyasi statüsünü yükseltmeye çalışıyor olsa da, sıradan Fransız vatandaşlarının başka özlemleri ve sorunları var.
Dışarıdan bakıldığında, Fransa garip bir paradokstur. 3.000 milyar avroluk sembolik eşiği henüz aşmış olan kamu borcunun ağırlığını göz ardı edersek, ekonomik durumu fena değil. Mayıs ayı ortasında Fransa'ya Seçin altıncı zirvesine başkanlık eden Makron'nun ilan ettiği gibi, büyüme ortada duruyor, işsizlik düşüyor, yabancı yatırımcılar geri döndü. Yine de Fransa, aleyhte olanları tarafından aronaca, acıma ve alayla, müttefikleri tarafından şaşkınlık ve endişeyle inceleniyor, çünkü bu ülkedeki son hadiselerdeki patlama olayları hep tekrarlanma eğiliminde. Fransa’yı yeni bir protesto dalgası sararken, işçilerin hak ettiği emeklilik yaş süresini artıran emeklilik reformuna karşı ülkeyi sarsan kitlesel grevlerden kısa süre sonra ülkede tehlikeli hadiseler meydana geldi. Bu kez ayaklanmaların nedeni, Paris'in batı banliyöleri Nanterre'de meydana gelen trajediydi. Belge kontrolü sırasında bir polis memuru Cezayir asıllı 17 yaşındaki bir genci hunharca vurarak katletti.
Polisin bu hadiseyle ilğili olarak genç adamın kolluk kuvvetleri için bir tehdit oluşturduğuna dair ilk anlatım açıklamaları yanlış açıklamalar olduğu için inandırıcılığını ve alaka düzeyini hızla kaybetti, çünkü Sosyal medyada anında yayılan olayın videosu, ateş eden polis için doğrudan bir tehlike olmadığını kanıtladı. Bu kanıt zanlı olan Polisin görevini su istimal ederek, bilerek ve kasten o genci öldürdüğünün ispatıdır. Halbuki Polis, toplum içinde iyi ve yararlı olan şeyleri korumak, zararlı olan şeyleri düzeltmekle görevli kişi ve kurumdur. Polis bunu, yasa ve kuralları doğru bir şekilde uygulayarak yapar ve kanunları temsil eder. Bu nedenle polis gerek özel, gerekse meslek yaşantısında kanunlara sıkı sıkıya bağlı olmak zorundadır. Polis görevini kötüye kullanmış, kasden cinayet işlemiştir. Bu hadisede görevi kötüye kullanma suçunun faili, kamu görevlisidir. Bu suç, özgü suç özelliğine sahip olup, ancak görevinden kaynaklanan yetkilerini kötüye kullanan kamu görevlisi tarafından işlenebilir.
Bunun farkında olan farnsız halkı bu bağlamda kolluğa karşı direnişe geçti. Genç bir Fransız'ın öldürülmesi, salı akşamı birçok komünde patlak veren sokak isyanlarının katalizörü oldu. Spontane gelişen protestolar çarşamba akşamı ve perşembe gecesi devam etti. Fransız polisine göre, huzursuzluk yalnızca Nanterre'nin kendisini ve Paris'in diğer banliyölerini değil, aynı zamanda Fransa'nın bir dizi başka kentsel yerleşimini- özellikle Lille, Toulouse, Amiens ve Dijon’a- yayıldı. Aynı zamanda, kolluk kuvvetleri protestolar sırasında en az 2150 tutuklu olduğunu bildirdiler. Dahası, vurulan gencin anısına yürüyüşe katılanlar Nanterre vilayetine bile girmeye çalıştı ve bunun sonucunda polis göz yaşartıcı gaz kullanmak zorunda kaldı. Fransızların bir mazlum gencin ölümüne yüksek derecede olan bu duyarlılığının tezahürü, toplumun belirli bir kesiminin polisin eylemlerine karşı tutumunu yansıtan bir tür dürtüsel ve tek seferlik bir olay olarak görülmemelidir. Hadisenin ardından gelen isyanlar, resmi iktidara karşı halkın tutumunu ifade etmek için böylesine trajik bir olayı kullanan bir toplumdaki derin sosyo-etnik sorunları daha çok ortaya koymaktadır.
Mart ayı sonunda Kral III. Charles, emeklilik reformunun yarattığı güçlü gerilim nedeniyle Fransa'ya ayırdığı ilk devlet ziyaretini ertelemek zorunda kalmıştı. 1 Temmuz 2023 Cumartesi günü, Emmanuel Macron, pazar akşamı Almanya'ya yapacağı üç günlük resmi ziyaretini, her gece yaklaşık 45.000 polis ve jandarmayı tehlikeye atan şehir isyanları nedeniyle ertelemek zorunda kaldı. Fransız Devrimi'nden bu yana ihracat için bir model olarak kendini gösteren Aydınlanma ülkesi olan Fransa için Emmanuel Macron'un tekrarlanan iç krizlerle baltalanan diplomasisi çok ağır bir yük oldu. Sosyal medyada bir gencin ölümüyle ilgili yorum yapan Emmanuel Macron'un ölüm gerçeğinin ortaya çıkarılması ve sorumluların cezalandırılması çağrısında bulunması ve çarşamba günü Marsilya'da yaptığı konuşmada "Hiçbir şey bir gencin öldürülmesini haklı çıkarmaz" demesi tesadüf değildir. Gelişen acı trajedinin Fransa'da aldığı tepkiden açıkça mustarip olan Macron krizi önleyecek çözümler bulmak için bakanların katılımıyla bir toplantı düzenledi.
Bu ortamda Macro‘nun bazı Devletlere yapacağı çalışma ziyaretlerini ertelemesi utanç verici, fakat siyaseten doğru bir karar. Fransa yurtdışında nasıl bir imaj oluşturuyor? Başkan kesinlikle bu ziyaretiler üzülerek iptal ettiği biliniyor ama bu, İngiliz Kralı III. Charles'ın resmi ziyaretinden sonraki ikinci iptaliydi. Emeklilik protestoları nedeniyle Mart ayında ertelenmek zorunda kalmıştı. Arka arkaya yapılan iki iptal. Fransa'nın yurtdışındaki imajı zedeledi.
Fransa cumhurbaşkanının duruma karşı yakın ve hızlı tavrı hiç de tesadüfi değil. Macron, 2005 sonbaharında polisten saklanmaya çalışan Kuzey Afrika kökenli iki gencin ölümünden sonra Fransa'da olanları çok net hatırlıyor. Protestoları bastırmak ve protestocuları alenen marjinalleştirmek için zorlu bir yol izleyen dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin hatalarını tekrarlamak istemiyor. Bugüne kadar, üç güçlü depremsel hadise Emmanuel Macron'un birbiriyle çok az ilişkisi olan beş yıllık çifte görev süresini sarstı. 2018-2019 kışının "sarı yelekliler" krizi, o zamandan beri terk edilen karbon vergisindeki artışa nüfusun bir kısmının epidermal ve neredeyse hayati bir tepkisinden doğdu. Diğer travmatik sahnelerin yanı sıra, 1 Aralık 2018'de Puy-en-Velay vilayetine yapılan saldırıya, Paris'teki Zafer Takı'nın Vandalizm’ine ve bir inşaat makinesinin bir bakanlığın girişinin zorlanmasına 5 Ocak 2019 da yol açtı.
Ekim-Kasım 2005'te tüm Fransa, pogromlara ve kundaklamaya dönüşen şiddetli protestolara tanık oldu. Bu etkinliklerin ana katılımcıları, ataları başta Afrika kıtası olmak üzere eski denizaşırı kolonilerden Fransa'ya taşınan gençlerdi. Protestoların sonucu binlerce yanmış araba, iki bin sekiz yüz den fazla vatandaş Fransa’da tutuklandı. Durumu normalleştirmek için Fransız hükümeti, yerel makamların sokağa çıkma yasağı uygulamasına izin veren 1955 yılda çıkarılan olağanüstü hâl yasasının uygulanmasını bile onaylamak zorunda kaldı. Mevcut durum için yeterli önlemlerin alınması durumunda, yetkililerin durumu nispeten hızlı bir şekilde normalleştirebilecekleri ve çatışmanın tırmanmasını önleyebilecekleri varsayılabilir. Sonuçta, şimdi sonuçlar 2005'teki benzer olaylara kıyasla daha yıkıcı olabilir. Böylesine olumsuz bir tahmin, protesto tabanının kendisinin büyümesinden kaynaklanıyor. Yoksulların oranında bir artış var. Ayrıca, Fransa'da sığınma talebinde bulunan yabancı uyrukluların sayısı da artıyor - 2022'de sayıları bir önceki yıla göre %31,3 arttı.
Aynı zamanda mitinglerin devam etmesi için fazlasıyla derin nedenler var. İki derin ana nedene burada odaklanalım. Her şeyden önce, protesto seyircisinin özelliği, yerel basına göre ülke nüfusunun yaklaşık %15'ini oluşturan Fransız toplumunun en yoksul kesiminin bir parçası olması. Bu sorunun kökleri, Paris'in aktif rol aldığı küreselleşmenin derinliklerine iniyor.
1950'ler-1970'lerde meydana gelen ekonomik yükseliş, başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere yurt dışından Fransa’ya büyük bir göçmen akışını teşvik etti. Aynı zamanda geçen yüzyılın 80'li ve 90'lı yıllarındaki müteakip ekonomik zorluklar, yurtdışındaki üretimin geri çekilmesiyle ilgili olanlar da buna dahil olmak üzere, Fransız toplumunun birkaç nesildir fakir ve zenginler arasındaki dengesiz gelir dağılımın olduğunu ortaya çıkardı. Sadece kendi menfaatlerini düşünen zengin kesim doğdu.
Fransa’daki bu protesto havasının oluşmasının bir başka nedeni de Afrika ve Asya'dan gelen göçmenlere yönelik başarısız sosyo-kültürel uyum politikasıdır. Aslında, yalnızca 20. yüzyılın son on yılında Fransa, topluma tam bir infüzyon anlamına gelen göçmenlerin asimilasyonundan kademeli entegrasyona geçerek uyum sistemini değiştirmeye başladı. Ancak sorun şu ki, Fransa'nın kendisi, özünde göçmen ortamından gelen göçmenlerin çoğunluğunun geleneksel sosyo-kültürel ve dini tercihleriyle çelişen Batı neo-liberal modeline sürüklenmiştir.
Mevcut çelişkiler hükümetin yanlış politikaları nedeniyle düzeltilmediği için kesinlikle dahada büyüyerek yoğunlaşacak. Bu hadiseler genel olarak Fransa'nın istikrarı ve iktidardaki siyasi güçler için bir tehdit haline günümüzde geldiler. Aynı zamanda, uzmanların Fransa ile ilgili olumsuz ekonomik tahminleri, göçmenler ve buna Magripliler de dahil olmak üzere toplumun en savunmasız kesiminin sosyal durumunun yalnızca daha da kötüleşebileceğini gösteriyor. Bu da mevcut protesto dalgası yatışsa bile, sorun sistematik olarak çözülene kadar Fransa'da yeni isyanlardan ve sert olayların kaçınılamayacağını gösteriyor. Sorun sistematik olarak çözülmeli.
Bu ortamda Macro‘nun bazı Devletlere yapacağı ziyaretleri ertelemesi utanç vericidir. Arka arkaya yapılan iki iptal aslında Fransa’nın yurtdışındaki imajı derin zedeledi.