Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Başkan Erdoğan'ın Yunanistan Ziyareti: Bölgesel İlişkilerde Normalleşme Çabaları

Başkan Erdoğan'ın Yunanistan Ziyareti: Bölgesel İlişkilerde Normalleşme Çabaları

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Başkan Erdoğan'ın 7 Aralık 2023'te tamamlanan Yunanistan ziyareti, son yetmiş yıl içinde Atina'ya gerçekleştirdiği ikinci resmi ziyaret oldu. Bu ziyaret, siyasi bir başarı örneği olarak nitelendirilebilir; çünkü hem ilk hem de ikinci ziyaretlerinde de komşu ülkeyi ziyaret etme kararı Türkiye Cumhurbaşkanı'na aitti. Bu durumun altında yatan nedenler farklı yorumlara açık olsa da belirgin bir şekilde ortaya çıkan bir gerçek.

 

Başkan Erdoğan'ın 2017'de gerçekleşen ilk Atina ziyaretinden bu yana geçen altı yıl, ikili ilişkiler açısından bazı zorlu dönemleri içinde barındırdı. Özellikle Ege Denizi'ndeki toprak anlaşmazlıkları nedeniyle Atina'ya yönelik doğrudan tehditlerin arttığı bir ortamda, 2020'de Yunan ordusunun yüksek seviyede savaşa hazır olması ciddi bir gerilime işaret etti. Bu durum, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ülkesinin ordusunun sahip olduğu Typhoon füzelerine vurgu yaparak adeta 'dikkat çekici' bir şekilde batıda ifade edilen 'çılgın Türklerin' potansiyel yürüyüşü tehdidini de beraberinde getirdi. Bu durum, yazar Turgut Özakman'ın 1919-1923 Türk-Yunan savaşına dair kaleme aldığı eserine gönderme yapmasıyla da desteklendi. Ancak bilindiği üzere, çatışma Yunan ordusu açısından olumsuz bir sonuçla sonuçlanacaktı.

 

İki ülke arasındaki sürtüşmelerin ötesinde, subjektif ve kişisel faktörler de bir dönem etkili oldu. Özellikle Başkan Erdoğan ile Başbakan Kyriakos Mitsotakis arasındaki ilişki, 2017'de başladığı gibi güçlü bir ivme kazanamadı. Sonrasında, Türk Cumhurbaşkanı, mevkidaşıyla ilişkisinin olumsuz yönde ilerleyeceğine dair taahhütte bulundu. Bu durum, kişisel dinamikler açısından zehirli bir ortamı andırıyordu. Ancak taraflar, aniden çelişkileri bir kenara bırakma yolunu seçti. En azından görüşmenin bir öncesinde, Başkan Erdoğan'ın Yunanistan ve Başbakan Mitsotakis'e karşı samimi ifadeler kullanması dikkat çekiciydi. Her ne kadar Yunan tarafı daha temkinli bir tutum sergilese de en iyimser senaryoda bile sınırlı bir olumlu yaklaşım görülebilirdi.

 

Özellikle Yunan Kabinesi'nden bir yetkili, basına yansıyan bilgilerde dikkat çekici bir ayrıntıyı öne çıkardı: Atina'nın Ankara'yla olan görüşme talebi, Ege Denizi'ndeki egemenlik hakları konusunda hiçbir şekilde taviz verilmeyeceği anlamına gelmemekte.

Bu süreçte Başkan Erdoğan'ın ifadeleri, Atina ile ilişkilerin normalleşmesinin elzem olduğu hususunu bir kez daha teyit etmiş ve inandırıcı bir duruş sergilemişti. Türkiye Cumhurbaşkanı, ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini belirtmiş ve iş birliğine yönelik yeni bir aşamanın kapısını aralamayı hedeflediğini vurgulamıştı.

 

Ayrıca, Başkan Erdoğan'ın "aşılamayacak hiçbir engel olmadığı" şeklindeki açıklamaları da dikkat çekiciydi. Türkiye Cumhurbaşkanı, komşu ülkeler arasında iş birliği için "yeni bir dönem" açmayı amaçladığını dile getirdi.

 

Yetkililer, bu süreçte bazı önemli başarılar elde etmiş görünüyorlar. İki önemli gelişme, en azından Başkan Erdoğan'ın Yunanistan ile dostluk arayışının motivasyonlarını netleştiriyor. Başbakan Miçotakis, düzenlenen ortak basın toplantısında, gerçekleşme olasılığı düşük de olsa, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik arzusunu desteklediğini ifade etti. Bu ziyaret ve toplantının, Türkiye'nin AB sürecine ilişkin bu destek çerçevesinde gerçekleştirildiği belirtilebilir; çünkü Başkan Erdoğan'ın AB'yi açık bir şekilde belirtmesi önem arz etti: Yunanistan'ın artık Türkiye'ye karşı herhangi bir itirazı olmadığı belirginleşiyor. Özellikle önceki dönemlerde yaşanan toprak anlaşmazlıkları ve Kıbrıs meselesine dair tartışmalar, Ankara'nın askeri hamlelerine karşı Avrupa ve Washington'daki eleştirileri yumuşatma yönünde etkili olmuştu.

 

Bu doğrultuda, o dönem ABD ve AB ülkeleri, NATO müttefiki Türkiye ile askeri-teknik iş birliğini azaltma eğilimine girdi. Beşinci nesil F-35 savaş uçağı programından Türkiye'nin çıkarılması, Türkiye için bir çeşit soğuk duş etkisi yarattı. Yakın zamanda yaşanan gelişmelerden biri de Berlin'in Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye'ye tedarikini reddetmesiydi; bu, Almanya'nın genellikle Türkiye'nin başlıca askeri ve ticari ortağı olmasına rağmen gerçekleşti. Almanya'da yaşayan 3,5 milyon Türk vatandaşının varlığı da göz ardı edilmemeli, bu sayı Fransa'da bulunan 900 bin Türk vatandaşına oranla oldukça fazla.

 

Özetle, ilk sonuç, silahsızlanma olmasa bile, Batı'nın kolektif olarak Türkiye'ye karşı duyduğu isteksizliği ciddi bir biçimde sarsacak nitelikte olabilir. Artık Batı'nın Türkiye konusunda ileri sürdüğü argümanlar oldukça sınırlı hale geldi.

Yunan temsilcilerin, kıta sahanlığı sorunlarını Türk ortaklarıyla ele almaya hazır olduklarını belirtmeleri, ikinci sonuç olarak değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra, tarafların önümüzdeki yılın baharında ayrı bir toplantı yapmayı planlamaları, yakın gelecekte batı sınırında herhangi bir gerilim yaşanmayacağına dair bir işaret olarak yorumlanabilir. Bu zamanlama, Erdoğan için oldukça kritik bir önem taşımaktadır. Ülkede önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak yerel seçimler ve ekonomik dalgalanmalar, iktidar partisinin pozisyonunu oldukça istikrarsız hale getirmiş durumda. Hiperenflasyon da Türk liderin itibarına zarar veriyor. Ayrıca, iktidardaki Cumhur İttifakı içerisinde belirgin bir bölünme yaşanmaktadır.

 

Bu süreçte, rafın tanımlanması konusu, başka bir ekonomik nedenden dolayı da oldukça kritik bir hale gelmiştir. Türkiye'nin İsrail'le olan ilişkilerinin Gazze krizi nedeniyle bozulması, enerji iş birliğinin mümkün olmadığı anlamına gelmektedir. Başkan Erdoğan ile İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu arasında yapılan anlaşmaların boşa çıkması, özellikle gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasına ilişkin yapılan anlaşmaların geçersiz hale gelmesine yol açmıştır. Ayrıca, İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin bölgedeki operasyonları da devam etmektedir. Bu durum, daralan Türk bütçesinin döviz kazancı yoluyla kolay bir şekilde toparlanmasını beklememize engel olmaktadır. Ancak alternatif bir seçenek de bulunmaktadır.

 

2010-2013 yılları arasında Doğu Akdeniz'de geniş gaz rezervlerinin keşfiyle birlikte, İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasında enerji üçgeni oluşturulmuştu. Bu üçlü, EastMed Doğu Akdeniz boru hattı projesi üzerinde anlaşmıştı. Projenin hayata geçebilmesi için boru hattının Kıbrıs'tan Yunanistan'ın Girit adasına kadar uzatılması gerekiyordu; ardından güzergahın Yunanistan kıtası kıyılarına kadar devam etmesi planlanmaktaydı.

 

Ancak, bu üçlü ittifakın enerji ihracatı yoluyla güçlenmesi, Ankara'nın ekonomik ve siyasi anlamda zayıflamasına yol açacağı düşünülmektedir. Eğer Yahudi devleti, Atina ve Lefkoşa'nın bu planlarını hayata geçirebilseydi, Ankara'nın bölgesel gaz merkezi ve güç merkezi olarak ki nüfuzunu ve otoritesini hızla yitireceği öngörülmekteydi. Diğer taraftan, Türk rakipleri olan İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs, durumu tam tersine çevirerek güçlerini artıracaktı.

 

Bu bağlamda, Türk-Yunan ilişkilerinin gerginliği, Girit adasının sahil şeridi etrafında yaşanan tartışmalarla örtüşmektedir. Atina, uluslararası deniz hukuku temelinde Girit adasının kendi kıta sahanlığına sahip olduğunu iddia etmektedir. Türk tarafı ise bu iddianın mantıksız olduğunu vurgulamaktadır. Zira kıta sahanlığının tanımı, sadece anakara yakın bölgelere atıfta bulunmaktadır.

 

Türkiye'nin pozisyonu, Girit açıklarında bir kıta sahanlığı bulunmaması durumunda, doğalgaz boru hatlarının Ankara'nın onayı olmaksızın döşenemeyeceği ve coğrafi konumun kritik önem taşıdığı yönündedir. Türk yetkililere göre, boru hattının döşeneceği bölge Türkiye ve Libya arasındaki sahadır. Kasım 2019'da Türkler, Libya ile bir mutabakat anlaşması imzaladılar.

 

Bu anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra, 2019-2020'de Libya savaşı patlak verdi ve Türkiye’nin  desteklediği müttefiklerinin lehine  zaferle sonuçlandı. Bu başarılar, İsrail'in de dahil olduğu bu üçlü ittifakı Türkiye ile müzakere masasına oturmaya ikna etti. Aksi takdirde EastMed boru hattı projenin gerçekleştirilmesi için Türk deniz gücüyle karşı karşıya gelecekti. Bu durum, hem kuzeyden - Türkiye'nin Asya kısmından - hem de güneyden - Libya'dan - gelen tehditleri içermekteydi.

 

Bu nedenle, en azından 2021'den bu yana Türk ve İsrailli yetkililer, diplomatlar ve istihbarat temsilcileri bir dizi toplantı gerçekleştirdi. Hem resmi hem de gayri resmi görüşmeler gerçekleştirildi ve taraflar, devletler arası diyalog yollarını arayarak bazı ilerlemeler kaydettiler. Normalleşmenin zirvesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Netanyahu arasında Eylül 2023'te gerçekleşen görüşmedir.

 

Ancak Ankara, Atina'nın Doğu Akdeniz'de kendi sahil şeridinin olmaması nedeniyle Yunanlarla müzakere etmeye çalışmadı. Yunanistan, bir transit ülkesi olarak önem arz etmektedir. Bu durum, Türkiye'nin döviz ihtiyacını karşılamak için farklı alternatifleri değerlendirmeye çalıştığını göstermektedir. Ancak bu alternatifler arasında İsrail gazının EastMed üzerinden taşınması da Türkiye'nin çıkarlarını dikkate almak zorundadır.

 

Ayrıca, Beyaz Saray Başkanı Joe Biden'ın İsrail-Hamas çatışmasına ilişkin son açıklamasında Türkiye'den bahsedilmemesi, Türk liderini uluslararası alanda önemli bir aktör olarak üzdü. Bu durum, Türk liderin durumu dramatik bir şekilde betimlemesiyle yanıtlanabilir: Biden "O beni sevmiyor, sadece benim milyonlarıma ihtiyacı var", düşüncesinde. Türkiye'nin durumu ise Biden düşündüğü gibi değil, ülkemiz enerji konusunda transit bir ülke konumundadır.

 

Başkan Erdoğan'ın Yunanistan'a yaptığı ziyaret sırasında, bölgesel ilişkileri normalleştirmek ve gerilimi azaltmak için çaba sarf ettiği görülüyor. Bu ziyaret, iki ülke arasında uzun süredir devam eden gerginliklerin azaltılmasına yönelik adımların bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Erdoğan'ın ziyareti sırasında, Yunanistan'la olan ilişkilerin normalleştirilmesi için diyalog ve iş birliğinin önemi üzerinde durduğu gözlemlendi. Özellikle, bölgesel meselelerin yanı sıra Ege Denizi'nde yaşanan kıta sahanlığı konusundaki anlaşmazlıkların çözümüne odaklanıldığı belirtiliyor.

 

Ziyaretin aynı zamanda bölgedeki stratejik dengeyi sağlama ve iki ülke arasındaki olumlu ilişkilerin yeniden tesis edilmesine katkıda bulunma amacını taşıdığı düşünülüyor. Bu çerçevede, Erdoğan'ın Yunanistan'a gerçekleştirdiği ziyaretin, uzun vadeli bir diplomatik yaklaşımın parçası olarak, bölgesel istikrarı ve iş birliğini teşvik etmeyi hedeflediği değerlendirilebilir.

 

9 Aralık 2023, Lüksemburg

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}