Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Avrupa'nın Bütünleşme İkilemi: Ukrayna Tahılı ve Türkiye'nin Potansiyel Üyeliği Üzerine Bir İnceleme

Avrupa'nın Bütünleşme İkilemi: Ukrayna Tahılı ve Türkiye'nin Potansiyel Üyeliği Üzerine Bir İnceleme

 

 

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

1. Giriş

Avrupa Birliği (AB), tarih boyunca birçok defa, farklı ulusal çıkarlar ve egemenlik kavramlarının birlik idealiyle nasıl çakışabileceğini görmüştür. Bu durum, son dönemde Doğu Avrupa ülkelerinin Ukrayna tahılına dair yaklaşımlarında açıkça belirginleşmiştir. Bu makale, bu yaklaşımların AB'nin içsel dinamiklerini ve geleceğini nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. Ukrayna tahılına dair politikaların ötesinde, Doğu Avrupa ülkelerinin Brüksel kararlarına ne ölçüde uyma veya karşıt bir tutum sergileme eğilimi gösterdikleri, bütünleşik bir Avrupa ideali ile ulusal çıkarlar arasındaki gerilimi ortaya koymaktadır. Bu, bir yandan AB'nin ne kadar bütünleşik ve eşgüdümlü hareket edebileceği sorusunu gündeme getirirken, diğer yandan da üye ülkelerin egemenlik anlayışlarının ve ulusal önceliklerinin birlik politikalarıyla nasıl bir etkileşim içinde olduğunu göstermektedir. Bu kompleks durumu daha da karmaşıklaştıran bir başka dinamik, Türkiye'nin potansiyel tam üyeliği meselesidir. Türkiye'nin AB'ye tam üye olma süreci, AB'nin genişleme politikasını ve jeopolitik pozisyonunu derinlemesine etkileyebilir. Türkiye'nin coğrafi konumu, ekonomik potansiyeli ve kültürel mirası, onun AB içindeki olası rolünü şekillendirme potansiyeline sahiptir. Ancak, Türkiye'nin tam üyeliği de, tıpkı Ukrayna tahılı meselesi gibi, AB üye ülkeleri arasında farklı yaklaşımların ve görüşlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

 

Sonuç olarak, bu bilimsel makale, AB'nin birlik olma ideali ile ulusal çıkarlar ve egemenlik kavramları arasındaki sürtüşmeyi vurgulamaktadır. Hem Ukrayna tahılı meselesi hem de Türkiye'nin potansiyel üyeliği, AB'nin gelecekte nasıl bir yapıya bürüneceği konusunda kritik öneme sahip olan dinamikler arasında yer almaktadır.

Avrupa Birliği (AB), kuruluşundan bu yana hem ulusal egemenliklerle hem de kolektif birlik idealiyle sürekli bir etkileşim içerisinde olmuştur. Son dönemde bu etkileşimin en belirgin olduğu alanlardan biri, Doğu Avrupa ülkelerinin Ukrayna tahılına dair politik tutumlarıdır. Öte yandan, Türkiye'nin potansiyel tam üyeliği, birliğin genişleme politikasını ve jeopolitik konumunu etkileyen bir başka önemli dinamik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu analiz, Oxford, Lüksemburg ve Seoul Üniversiteleri'nde konferans serisi olarak sunulan derinlemesine bir araştırmaya dayanmaktadır.

 

2. Avrupa Birliği'nin son dönemdeki kararları

Avrupa Birliği'nin son dönemdeki kararları, üye ülkeler arasındaki birlik anlayışında birtakım zorluklar yaşandığını göstermektedir. Özellikle Afrika üzerinden Akdeniz rotasını takip eden göçmenlerin konaklaması konusundaki farklı yaklaşımlar bu zorlukları işaret etmektedir. Aynı zamanda, Ukrayna'nın tahıl tedariki konusu da birlik içerisinde farklı yaklaşımların var olduğunu göstermektedir. Bu iki örnekte de Doğu ve Batı Avrupa arasındaki görüş ayrılıkları belirginleşmiştir.

 

3. Ukrayna'yla sınır komşusu olan beş Doğu Avrupa ülkesinin tavırları

Geçtiğimiz Mart ayında, Ukrayna'yla sınır komşusu olan beş Doğu Avrupa ülkesi; Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya, Avrupa Komisyonu'na Ukrayna'dan tahıl ithalatı konusunda kısıtlamalar getirilmesi için başvuruda bulundular. Bu talep, bu ülkelerin tarımsal çıkarlarının korunması ihtiyacı doğrultusundaydı. Brüksel, bu talebi dikkate alarak, söz konusu ülkelerin pazarlarını Ukrayna'dan gelen bazı tarım ürünlerine karşı koruma altına aldı. Bu kısıtlama 2 Mayıs'ta başladı ve 15 Eylül'e kadar sürdü. Ancak bu tarihten itibaren Avrupa Komisyonu kısıtlamaları kaldırdı.

 

Ancak, bu kısıtlamanın sona ermesinin ardından, birçok ülke hala Ukrayna tahılını pazarlarında görmek istemiyordu. Bu durum, özellikle yakın gelecekte Kiev ile daha yakın bir ilişki kurmayı planlayan Polonya tarafından belirgin bir şekilde ifade edildi.

 

Avrupa politikasının derin sularında, Polonya-Litvanya Topluluğu Başbakanı Mateusz Morawiecki, Polonya'nın kendi yoluyla ilerlemeye kararlı olduğunu belirtti. "Ukrayna tahıl ithalatına yönelik kısıtlamalarımızı sürdüreceğiz. Berlin ve Brüksel'in görüşlerini dikkate almadan kendi politikamızı belirleyeceğiz" şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu duruş, 16 Eylül'de Ukrayna'dan gelen bazı tarım ürünleriyle ilgili yeni kısıtlamaların ilanıyla somutlaştı.

 

Macaristan'ın lideri Viktor Orban da, Avrupa Birliği'nin merkezi yönetimine dikkat çekici bir eleştiri getirdi. AB'nin bazı Doğu Avrupa ülkelerini Ukrayna tahıl ihracatını desteklemek için ikna etmeye çalışğını, ancak bu tahılın aslında Afrika'daki ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığını belirtti. Orban, bu durumun Macar tarımını olumsuz etkilediğini vurguladı.

 

Bu eleştirilere ek olarak, Macaristan'ın Ukrayna'dan gelen birçok ürüne yönelik kısıtlamaları genişlettiği gözlendi.

 

Slovakya ise bu konuda daha sessiz bir yaklaşım benimsedi. Ancak, Slovak Tarım Bakanlığı'nın verdiği bir kararla Ukrayna tahılının ülkeye girişini engelledi. Gerekçe olarak, bu ithalatın yerel çiftçilere zarar vereceği belirtildi.

 

Önceki dönemlerde, Polonya'nın bir yetkilisi, Romanya'nın da Ukrayna tarım ürünleri üzerindeki kısıtlamaları genişleteceğini belirtmişti. Ancak bu beklenti gerçekleşmedi ve Bulgaristan, kısıtlamaları kaldırma yönünde bir adım attı.

 

4. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinin Brüksel'e karşı daha şüpheci duruşu

Bu olaylar ışığında, bazı Doğu Avrupa ülkelerinin - özellikle Brüksel'e karşı daha şüpheci bir duruşa sahip olanlarının - AB'nin merkezi yönetimine karşı daha bağımsız hareket etme eğiliminde oldukları gözlemleniyor. Öte yandan, AB'ye daha yakın duran ülkelerin merkezi yönetimin iradesine daha fazla uydukları görülüyor.

 

Polonya'nın mevcut yönetiminin Brüksel'le olan anlaşmazlıkları biliniyor. 2021 Eylül'ünde, AB Mahkemesi, Polonya'nın, Çek Cumhuriyeti ve Almanya'ya yakınlığıyla bilinen Turow madenindeki faaliyetleri nedeniyle günlük 500 bin Euro ceza ödemesine hükmetti. Prag, madenin çevresel ve vatandaşları üzerindeki olumsuz etkileri gerekçe göstererek bu davanın açılmasına ön ayak oldu. Ancak Polonya, hem madeni kapatma hem de cezai yükümlülükleri yerine getirme konusunda dirençliydi. Bu mesele, Çek Cumhuriyeti ile Polonya arasında Şubat 2022'de varılan mutabakatla çözüme kavuştu.

 

Ukrayna'nın tahıl ithalatı meselesi belki de AB Mahkemesi'nde ele alınacak. Ancak bu süreç zaman alabilir ve Polonya'da yaklaşan seçimler var. Mevcut iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi için, bu durumu yanlış yönetmek siyasi bir risk olabilir. Polonyalı tarım üreticileri, hem hükümet hem de “Sivil Platform” gibi muhalefet partileri için kritik bir oy kitlesini temsil ediyor.

 

Slovakya'da yaklaşan seçimler ışığında, muhalif "Kurs - Sosyal Demokrasi" partisi, mevcut yönetimi sertçe eleştiriyor ve potansiyel olarak iktidara gelme olasılığına sahip. Slovakya'nın mevcut hükümeti, Kiev ile olan ilişkiler konusunda dikkatli bir yaklaşım benimsemek zorunda.

 

Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda AB'den bağımsız hareket etmeye eğilimli olduğu biliniyor. Bu bağlamda, Ukrayna tahıl ithalatına getirilen yasaklar, Orban'ın tutumunun bir yansıması olarak görülebilir.

 

Polonya, Slovakya ve Macaristan'ın, AB'nin pazar ilkesine meydan okumaları, bu ülkelerle Brüksel arasındaki ilişkilerde köklü bir değişikliğe işaret etmeyebilir. Ancak, Doğu Avrupa'nın ulusal eğilimli devletleri ile AB'nin küreselci liderleri arasındaki farklılıklar giderek belirginleşiyor.

 

Ukrayna tahıl meselesi, bu büyüyen çatlağı derinleştirebilir. İlerleyen zamanlarda, AB üyesi ülkeler, ya tam anlamıyla uluslararası bir birlik oluşturacaklar ya da AB'den ayrılacaklar. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinin bu ikinci seçeneği tercih etmeye eğilimli olduklarına dair işaretler var.

 

5. Doğu Avrupa'nın Brüksel Karşısında Bağımsız Hareket Eğilimi ve AB'nin Geleceği

Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği'nin (AB) merkezi organı olan Brüksel'e karşı bağımsız hareket eğilimlerinin artması, AB'nin bütünlük ilkesi ve entegrasyon sürecini yeniden ele alma ihtiyacını gündeme getiriyor. Bu hareketler, genişlemenin getirdiği ekonomik avantajların yanı sıra politik ve kültürel zorlukları da beraberinde getirmekte ve üyelik kriterlerinin ve değerlerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

 

AB'nin genişlemesi, bazı Doğu Avrupa ülkelerinin özgün iç politika dinamiklerini ve dış etkileriyle birleşerek, Brüksel'den farklı bir yörünge izlemelerine neden olmuştur. Bu bağlamda, ekonomik dinamiklerin de bu ülkelerin AB ile ilişkilerini nasıl şekillendirdiği üzerinde durulması gerekmektedir.

 

Bu tespitler, AB'nin daha derinlemesine entegrasyon sürecinin ihtiyaçlarını ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı yeniden ele almasını gündeme getiriyor. Bununla birlikte, üyelik kriterleri, değerler ve normlar arasındaki bu türden gerilimlerin, AB içerisinde farklı entegrasyon hızlarını tetikleyebileceği ve bu durumun, AB'nin geleceğine dair stratejik düşünce ve planlamayı zorunlu kılacağı akılda tutulmalıdır.

 

6. AB'nin Geleceği: Türkiye'nin Tam Üyeliği ve Birliğin Bütünlüğü Üzerine Bir Değerlendirme

Avrupa Birliği (AB), kuruluşundan bu yana çeşitli genişlemelerle büyümüş, entegrasyon süreçleriyle siyasi ve ekonomik olarak daha sıkı bağlar kurmuştur. Ancak, son yıllarda AB'nin karşılaşğı meydan okumalar, Birliğin geleceğinin belirsiz olduğunu göstermektedir. Bu belirsizliğin en büyük sebeplerinden biri, Türkiye'nin tam üyeliği meselesidir.

 

Türkiye'nin AB'ye katılım süreci, 1963'te Ankara Anlaşması ile başlamış olup, 1987'de tam üyelik başvurusu ve 2005'te müzakerelerin başlamasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Ancak, bu süre zarfında Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, çeşitli siyasi, ekonomik ve kültürel engeller sebebiyle istikrarsız bir seyir izlemiştir. Özellikle son yıllarda Türkiye'nin jeostratejik konumu, enerji koridorları üzerindeki etkisi ve bölgesel dengelerdeki rolü, AB için kritik bir öneme sahiptir.

 

Eğer AB, Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmezse, bu, Birliğin jeopolitik ve ekonomik potansiyelinden önemli ölçüde yoksun kalacağı anlamına gelir. Türkiye'nin demografik yapısı, genç ve dinamik nüfusuyla birlikte Avrupa'nın yaşlanan demografisine canlılık katabilir. Ekonomik olarak Türkiye, büyüyen ekonomisi, coğrafi konumu ve enerji hatları üzerindeki stratejik konumuyla AB'ye önemli avantajlar sunabilir.

 

Öte yandan, Türkiye'nin tam üyeliğinin reddedilmesi, AB'nin küresel arenada bir aktör olarak gücünün azalmasına yol açabilir. Türkiye'nin bölgesel ve küresel meselelerdeki rolü dikkate alındığında, bu ülkenin dışlanması AB'nin uluslararası etkinliğini sınırlayabilir. Ayrıca, Türkiye'nin dışlanması, diğer potansiyel üye ülkeler için de caydırıcı bir örnek teşkil edebilir, bu da AB'nin genişlemesi ve entegrasyon sürecini olumsuz etkileyebilir.

 

Sonuç olarak, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin reddedilmesi, hem AB'nin bölgesel ve küresel etkinliğini azaltabilir hem de Birliğin genişlemesi ve entegrasyon süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda, AB'nin geleceği için Türkiye'nin tam üyeliğinin kritik bir öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür. Eğer bu potansiyel değerlendirilmezse, AB'nin bütünlüğü ve küresel etkinliği tehlike altında olabilir.

 

7. Sonuç

Avrupa Birliği, çok çeşitli üye ülkelerden oluşan bir yapıya sahiptir ve bu çeşitlilik, zaman zaman farklı ulusal çıkarların ve yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ukrayna tahılı konusundaki son olaylar, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin ulusal çıkarlarına ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduklarını göstermektedir. Polonya, Slovakya ve Macaristan gibi ülkelerin Brüksel'in kararlarına karşı bağımsız eylemleri, AB'nin geleceği için bazı zorlukları ve potansiyel ayrışmaları işaret ediyor. Ancak, tarafların bu tür konularda genellikle uzlaşma yoluna gittiği de göz ardı edilmemelidir. Buna rağmen, son yıllardaki bu tür gerginlikler, AB'nin uluslararası bir kurum olarak nasıl evrileceği konusunda önemli soruları gündeme getiriyor. Özellikle bazı Doğu Avrupa ülkelerinin, ulusal egemenliklerini koruma konusundaki kararlılıkları, AB'nin gelecekteki yapısına ve işleyişine dair ipuçları sunuyor. Bu bağlamda, AB'nin, üye ülkelerin ulusal çıkarları ile birliğin genel çıkarlarını nasıl dengeleyeceği, önümüzdeki dönemlerin en kritik meselelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

 

Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği (AB) karşısında gösterdiği bağımsız hareket eğilimi, AB'nin bütünlüğü, entegrasyon süreci ve üyelik kriterlerini yeniden değerlendirme ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu ülkelerin ekonomik, politik ve kültürel dinamikleri, Brüksel'den farklı bir yörünge izlemelerine neden olmuş, bu da AB'nin entegrasyon sürecini ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı gözden geçirmesini gerekli kılmıştır. Bu gerilimler, AB'nin geleceğini şekillendirme ve stratejik planlama ihtiyacını daha belirgin hale getirmektedir.

 

Avrupa Birliği'nin (AB) geleceği, Türkiye'nin tam üyeliği meselesiyle yakından ilişkilidir. Türkiye'nin jeostratejik konumu, demografik yapısı ve ekonomik potansiyeli, AB için önemli avantajlar sunar. Eğer Türkiye tam üyeliğe kabul edilmezse, AB'nin küresel etkinliği ve bütünlüğü risk altında olabilir. Bu bağlamda, Türkiye'nin tam üyeliğinin, AB'nin geleceği için kritik bir öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır.

 

Doğu Avrupa ülkelerinin, özellikle Brüksel’in kararlarına dair bağımsız politik yaklaşımları, ulusal ve kolektif çıkarlar arasında bir gerilimi işaret ediyor. Ukrayna tahılı politikası, bu gerilimin somutlaşğı bir örnek olarak ele alınabilir. Türkiye'nin potansiyel tam üyeliği, AB'nin genişleme stratejisi ve jeopolitik dinamikleri açısından büyük bir öneme sahip. Türkiye'nin coğrafi konumu, ekonomik kapasitesi ve kültürel bağlamı, AB ile olan ilişkisinin hem olumlu hem de olumsuz boyutlarını belirleyebilir. Hem Ukrayna tahılı meselesi hem de Türkiye'nin potansiyel üyeliği, AB'nin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Bu iki dinamik, Avrupa'nın bütünleşme sürecinin gelecekte karşılaşabileceği zorlukları ve fırsatları da göstermektedir.

 

Not: Dikkatlice hazırladığım bu detaylı analitik değerlendirme, uluslararası sahnede tanınmışlık kazanmış Oxford, Lüksemburg, Cambridge ve Seoul üniversitelerinde bir konferans serisi kapsamında sunulmuştur. Bu elit akademik platformlarda, çalışmam yüksek bir takdir ve ilgi görmüş, akademik müzakereler ve incelemelere değerli bir perspektif katmıştır.

 

 

19 Eylül 2023, Lüksemburg

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}