ABD-Rusya İlişkilerinde Başkanlık Seçimlerinin Rolü: Siyasi Dinamikler ve Diplomatik Sonuçlar
Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu
I. Giriş
Uluslararası arenada, Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasındaki diplomatik
etkileşimler, dinamik bir evrim
sürecindedir. Amerikan başkanlık
seçimlerinin bu ilişki üzerindeki
rolü, küresel diplomasi açısından kritik bir öneme sahiptir. Amerika'nın tarihsel gelişimi, sadece kendi iç dinamiklerine değil, aynı zamanda uluslararası etkileşimlere ve stratejilere de damgasını vurmuştur. Her dört yılda bir düzenlenen başkanlık seçimleri, Amerika'nın iç yönelimlerini
olduğu kadar, uluslararası
stratejilerini de belirleyen anahtar olaylardır. Bu, Amerika'nın sadece kendi sınırları içerisinde değil, global arenada da nasıl bir rol alacağını gösteren bir pusuladır.
Seçim süreci boyunca ortaya konan politik vizyonlar, Amerika'nın uluslararası
müttefiklerle ve rakiplerle nasıl bir ilişki kurmayı hedeflediğini belirlemektedir. Özellikle Rusya gibi stratejik öneme sahip ülkelerle olan ilişkiler, yeni başkanın belirleyeceği politikalarla yeni bir boyut kazanabilir. Bu yazıda, Amerika'nın
yaklaşan
başkanlık seçimlerinin, uluslararası
sahnedeki rolüne ve Rusya ile olan ilişkilerine potansiyel etkilerini detaylı bir şekilde incelemeyi hedeflemekteyiz.
II. ABD Seçimlerinin Küresel Sahnesi
William Shakespeare'in meşhur "Bütün dünya bir sahnedir" sözü,
Amerikan başkanlık seçimlerinin içinde bulundurduğu dramatik boyutu
betimlemek için son derece isabetlidir. Bu seçimler, bir tarafta trajikomedinin melodramatik öğelerini barındırırken,
diğer tarafta ise derin bir stratejik oyunun unsurlarını taşımaktadır.
Seçimlerin getirdiği sonuçlar, sadece Amerika'nın kaderini değil, aynı
zamanda tüm dünya dinamiklerini de etkileyebilir.
ABD'nin dört yıllık başkanlık seçimleri, global sahnenin
merkezine oturan bir oyunun perdesini aralar. Ancak bu sahnenin arka planında, uluslararası aktörlerin ve dinamiklerin, özellikle de ABD ve Rusya arasındaki potansiyel politika değişikliklerinin nasıl bir şekillendirme rolü olduğunu görmekteyiz.
Bu dramatik oyunun izleyicileri arasında, Amerikan seçimlerine farklı bakış açılarıyla yaklaşan iki temel grup bulunmaktadır: Romantikler ve Realistler. Romantikler
için, her seçim bir dönüm noktasıdır, potansiyel bir değişimin kapısını
aralar. Özellikle Rusya'da, bu romantik bakış, yeni bir Amerikan yönetiminin iki ülke arasında olumlu bir etkisi
olacağı beklentisini yansıtmaktadır.
Ancak, realistler ya da başka bir deyişle şüpheciler, Amerika'nın dış politikasının büyük ölçüde değişmeyeceğini, özellikle Rusya'ya yönelik yaklaşımın temelde aynı kalacağını düşünürler. Bu perspektife göre, yüzler ve retorikler ne olursa olsun, altta yatan temel politikaların esasında büyük bir değişim göstermeyeceği kabul
edilir.
2024 ABD seçimlerinin ardından, Amerikan dış politikasının
Rusya'ya yaklaşımında ne tür değişikliklerin meydana geleceğini öngörmek zor. Ancak unutulmamalıdır ki, seçimler ve sonuçları,
Amerikan siyasetinin sadece bir bileşenidir ve bu, uluslararası ilişkilerin geniş ve karmaşık
dinamikleriyle sürekli olarak etkileşim halindedir.
III. Amerikan Dış Politikasında
İki Okul: İdealizm ve
Realizm
Siyasi gözlemciler genellikle iki ayrı düşünce ekolüne
ayrılırlar. Birincisi, politik sahnede gerçekleşen her eylemin, aslında yüzeyin altında derin stratejik etkileri
olduğuna inanır. İkinci grup ise, dış politikadaki teatral performansların aslında değişimin motoru olmadığına, statükonun devamını sağladığına inanır. Mark Twain, bu ikinci grubun fikirlerini destekler nitelikte,
"Eğer seçimler önemli olsaydı, bize oy kullanma hakkı vermezlerdi," şeklinde ironik bir yorum yapmıştır.
Rus perspektifinden bakıldığında, bu iki düşünce okulu arasındaki ayrım Amerika ile olan ilişkilerde de yankı bulmaktadır. Amerikan
yönetiminde bir değişiklik yaşanması durumunda, özellikle Cumhuriyetçi yönetimlerin Rusya ile daha uyumlu bir dış politika
izleyebileceğine dair bir iyimserlik mevcut. Donald Trump'ın Rusya'ya yönelik olumlu retoriği bu görüşü desteklemektedir.
Fakat, realist görüşü savunanlar Amerikan dış
politikasının aslında partiler üstü bir yapıya sahip olduğunu, dolayısıyla
Rusya'ya olan genel yaklaşımın değişmediğini iddia ederler. Bu grubun temsilcileri Amerika'nın 'derin devlet' kavramına vurgu
yaparak, hangi partinin iktidarda olduğunun dış politikada aslında çok da
belirleyici olmadığına inanır.
Ancak, unutulmamalıdır ki Amerika'nın son yıllarda Rusya'ya karşı izlediği eleştirel tutumu
sadece yürütme ve yasama organlarını değil, medya ve düşünce
kuruluşlarını da içermektedir. Bu nedenle, orta vadede Amerika'nın bu eleştirel yaklaşımının nasıl bir dönüşüm göstereceği belirsizdir.
Washington'da iktidarın değişmesi, dış politika anlayışında kaçınılmaz değişikliklerin sinyalini vermektedir. Örneğin, Cumhuriyetçi bir yönetim Kiev'e askeri destek
sağlama konusunda daha kesin bir duruş sergileyebilir; ancak bu durum,
halk arasında özellikle muhafazakâr kesim tarafından sorgulanabilir. Bu çerçevede, Cumhuriyetçi bir yönetimin Ukrayna'ya sağladığı yardımların nasıl kullanıldığını daha yakından izlemesi beklenmektedir. Ayrıca, Amerika'nın Ukrayna'ya sağladığı askeri yardımların Avrupa'da daha dengeli bir şekilde dağıtılması için baskı oluşturulabileceği de göz ardı edilmemelidir.
IV. Amerikan Dış Politikasının Sabit Çizgisi ve
Değişken Dinamikleri
Amerika'nın dış politika yaklaşımının temel prensipleri, partilerin geçici gündemlerinden ziyade, daha uzun vadeli ulusal çıkarlara ve stratejik vizyona dayanmaktadır. Bu sabit çizgi,
Pentagon'dan Dışişleri Bakanlığı'na, medya kuruluşlarından akademik düşünce kuruluşlarına kadar geniş bir yelpazede konsensüs ile desteklenir. Rusya'ya olan tutumu bu genel çerçevenin bir yansımasıdır. Yeni bir yönetimin gelişiyle, bu ana çerçeve içinde bazı nüans değişiklikleri beklenebilir, ancak temel yaklaşımın bütünlüğü muhafaza edilir.
Amerikan Rusya politikasını değerlendirirken, Amerika'nın
global stratejik perspektifinin göz ardı edilmemesi esastır. Demokratlar, genellikle evrensel liberal değerleri teşvik etme konusunda daha idealist bir perspektife sahipken; Cumhuriyetçiler pragmatik ve realist bir yaklaşım benimseyebilirler. Örneğin, Joe Biden'ın Avrupa'daki liberal demokrasilere sahip
ülkelerde popüler olmasının ardında yatan sebep, bu idealist yaklaşımdır. Ancak liberal demokratik yapının olmadığı ülkelerde bu tutum, dış politika hedefleri açısından zorlayıcı
olabilir.
Cumhuriyetçi bir yönetimin potansiyel zaferi, bazı uluslararası aktörler tarafından olumlu bir adım olarak
değerlendirilebilir. Ancak bu, transatlantik ilişkilerin yeniden
tanımlanmasına yol açabilir. Uluslararası diplomaside faal olan tüm aktörlerin bu potansiyel değişiklikleri dikkate alması gerekmektedir.
Amerikan siyasi arenada son yıllarda izlenen trend, Cumhuriyetçilerin dış politikada yenilikçi ve proaktif bir tutum benimsemesi, Demokratların ise daha korumacı ve istikrar odaklı bir yaklaşım sergilemesidir. Joe Biden ‘in 2029'a kadar görevde olması durumunda bu eğilimin devam
etmesi muhtemeldir. Fakat Cumhuriyetçi bir liderin seçilmesi, Amerika'nın dış politika yaklaşımında radikal değişikliklere
yol açabilir, bu da global sahnede yeni dinamiklerin oluşmasına sebep olabilir.
V. Sonuç ve Beklentiler
ABD'nin 2024 başkanlık seçimleri, Amerika ve Rusya Federasyonu arasındaki
ilişkilerde yeni bir dönemin
başlangıcını
işaret edebilir. Ancak, tarihsel ve
kurumsal dinamikler göz önüne alındığında, radikal bir değişiklik beklemek gerçekçi olmayabilir. İki ülke arasındaki diyaloğun devamı, hem ortak zorluklara yanıt verme, hem de potansiyel fırsatları değerlendirme açısından kritik öneme
sahiptir.
Bu analiz, ABD-Rusya ilişkilerindeki potansiyel gelişmeleri anlamaya yardımcı olmak için Amerikan
başkanlık seçimlerinin diplomasi ve
uluslararası ilişkiler prizmasından
nasıl değerlendirilebileceğine dair bir çerçeve sunmaktadır. Seçimlerin sonuçları, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekte nasıl şekilleneceği konusunda kritik bir rol oynamaya devam edecektir. Amerika'daki
başkanlık seçimleri, bir tiyatro
sahnesini andırmakta ve bu sahnede performans sergileyen aktörlerin hareketleri, Amerikan dış politikasının yönünü belirlemektedir. Seçimlerin sonuçları, sadece Amerika için değil, Rusya gibi büyük aktörler için de önemli sonuçlar
doğurmaktadır. Amerikan
dış politikasında, özellikle Rusya'ya
ve diğer ülkelere
karşı nasıl bir tutum
izleneceği, hangi partinin iktidarda
olduğuna
bağlı olarak
değişkenlik gösterebilmektedir. Hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların yaklaşımları, uluslararası ilişkileri ve ittifakları etkileyebilmekte, bu da dünya siyasetinde yeni
fırsatların ve zorlukların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.