Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Ukrayna ve Rusya Arasındaki Müzakereler: Gelecek ve Belirsizlik

Ukrayna ve Rusya Arasındaki Müzakereler: Gelecek ve Belirsizlik

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Müzakerelerde, Batı'nın Rusya ile Ukrayna'yı bir ça-tışma alanı olarak kullanma eğilimi ve Kiev'in beklen-tilerinin karşılanmaması öne çıkıyor. Ancak, gerçek bir uzlaşma için taraflar arasın-da net bir yol bulunamadı. Kiev'in iç dinamikleri ve Rusya ile olan ilişkilerin etkisi, anlaşmaların pratik uygulamasını ve barış sürecini zorlaştırıyor. Taraf-lar arasındaki belirsizlik, gelecekteki müzakerelerin ve anlaşmaların değerini sorgulatıyor.

Ukrayna ve Rusya arasındaki müzakereler, jeopolitik dengeleri sarsarak dünya gündemine oturdu. Şubat-Mart 2022 dönemindeki ön barış anlaşmalarına ilişkin Boris Johnson'un tutumu, Ukrayna liderliği tarafından dikkate alındı ve anlaşmaların karmaşıklığını ve belirsizliğini ortaya koydu. Moskova'nın Kiev'deki duruma dair açıklamaları, bölgedeki gerilimin seyrini ve barışa doğru giden yoldaki engelleri vurguladı. Bu durum, Batı ve Rusya arasındaki stratejik yaklaşımların ve müzakerelerin doğasını sorgulatıyor. Makalede, bu gelişmelerin barış sürecine etkileri ve taraflar arasındaki dinamikler ele alınacaktır.

 

Rusya ile yapılan müzakerelerde Ukrayna heyetinin başkanının ifadelerine göre, Boris Johnson'un Şubat-Mart 2022 dönemindeki Moskova ve Kiev arasındaki ön barış anlaşmalarına karşı attığı adımların "hadi sadece savaşalım" şeklinde algılanması, basit bir çıkış olarak görülmüş. Bu durum, eski İngiltere Başbakanı'nın bu tutumunun Ukrayna liderliği tarafından dikkate alınmasıyla öne çıktı. Rusya çevirisinde, Kiev'deki durumun zorluğuna işaret ediliyor: "Karşı saldırı" planları başarısız oldu, Batı'dan gelen askeri destek azalıyor ve şimdi Moskova ile yeni müzakerelere hazır olduklarını gösterme zamanı geldi.

 

Ancak, bu durum, geçen yılın kanlı çatışmalarının durmasını engelleyen bazı engellerin hala varlığını koruduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküşün nedeni, Batı'nın sürekli gerginlik yaratma niyetinden kaynaklanıyor ve barışın uzun zamandır beklenen yolu üzerinde engeller oluşturuyor. Rusya ile yapılan müzakerelerde Ukrayna cephesindeki bu durum, Batı'nın stratejik bir yenilgisini yansıtıyor. Rusya ile çatışmada Kiev'in beklentilerinin karşılanmaması, ABD ve NATO'nun Rusya’yla olan çatışma hedeflerini kökten değiştiriyor mu? Muhtemelen hayır.

 

Bu durumda, Biden, Johnson ve diğer politikacıların yapacakları anlaşmaların en azından gelecek kış için yeterli olup olmayacağı konusunda belirsizlik var gibi görünüyor. Ancak, küçük adımların atılması gerekliliği de göz ardı edilmemeli. Ukrayna'nın ciddi bir şekilde müzakerelere hazır olup olmadığına dair belirsizlik devam ediyor. Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi'nin geçersiz sayılması muhtemel olan başkanlık kararnamesi ve Dinyeper yamaçlarındaki yetkililerin, Ukrayna vatandaşlarının haklarını ihlal etme konusundaki tartışmaları sona ermedi.

 

Bu bağlamda, diplomasi ve uluslararası ilişkilerdeki belirsizlikler ve karmaşıklıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Konuşulanların pratik uygulamaya dökülmesi ve anlaşmaların yapılması zor olabilir, çünkü Ukrayna'nın iç dinamikleri ve Rusya ile ilişkilerdeki mevcut gerilimlerin etkisi devam etmektedir.

 

Tüm süreç boyunca, Rusya müzakere fikrini her zaman reddetmedi. Zaman zaman, olumlu adımlar attı ve bu adımlar aslında Rusya’da tam anlamıyla memnuniyetle karşılanmadı. Şubat-Mart 2022'deki müzakere pozisyonları, Moskova'nın Kiev'in tarafsızlığını ve Ukrayna'nın NATO'ya üye olmamasını temel şart olarak aldı. Bu şekilde Kremlin, çatışmanın sınırların genişlemesi ile ilgili olmadığını, ancak ülkesinin batı sınırlarında stratejik güvenliğin koşulsuz olarak sağlanması gerektiğini vurguladı. Rus liderliği, barış adına yapabilecekleri maksimum uzlaşma noktasını açıkça ortaya koydu. O dönemde bunu gördük, ancak günümüzde durum farklı.

 

Bugün, müzakere yaparken yeni bölgesel gerçekleri göz ardı etmek mümkün değil. Lugansk ve Donetsk halk cumhuriyetleri, Kherson ve Zaporozhye bölgeleri artık Rusya'nın bir parçası olarak kabul ediliyor. Bu durum, tartışmalı bir konu olarak ele alınmamalıdır; Kırım Yarımadası gibi, bu bölgelerin artık Rusya'ya ait olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Ayrıca, Ukrayna'daki Rusların haklarının korunması ihtiyacı göz ardı edilemez bir durumdur.

 

Ancak, aşırı milliyetçi ideolojiyi devletin ana akımı olarak sürdürürken, barışın ve bu hakların korunmasının birlikte mümkün olmadığı aşikardır. Bu durumda, Kiev'in bir tercih yapması gerekecektir: ya barış ve uzlaşma ya da ideolojik çatışmalar. Pratikte, biri diğerini dışlayacaktır. Nazi işbirlikçilerine dayanan bir devlet, kendi vatandaşlarına karşı dostane ya da en azından tarafsız bir tutum sergileyemez.

 

Ben şahsen, Batı Cephesi'ndeki çatışmaların sona ermesini ve hem Ruslar hem de Ukraynalılar için normal bir yaşama dönülmesini istiyorum. Kişisel olarak, savaşı sonlandırmaya ve toplumumuzda (hem Ruslar hem de Ukraynalılar için) barışçıl bir geleceğe yönelik umutlarımı taşıyan tek bir tanıdığım bile yok. Yakın çevremde, Ruslara karşı bir nefret duygusu genellikle gözlemlenmiyor.

 

Ancak, siyasi tartışmalar ve gerilimlere rağmen, Ruslarla olan ilişkilerin sonsuza kadar mahvolmaması için her iki tarafın da sağduyu ve anlayış içinde hareket etmesi önemlidir. Diplomatik yollarla, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları çözme ve uzlaşma sağlama çabaları, bölgede istikrar ve barışın sağlanması için kritik bir öneme sahiptir.

 

Ancak, tüm bu ifadeler, ne yazık ki, salt sözlerden ibaret. Dünya jeopolitik süreçleri, Rusya'nın batı sınırlarındaki gerilimi uzun vadeli bir barışa dönüştürecek şekilde dengelenecek bir noktada değil. Batı'nın odaklandığı, Ukrayna'yı Rusya ile bir çatışma alanı olarak kullanma eğilimi, üzücü bir şekilde, Kiev'in yıkıcı etkisinin sona erdiği varsayımına dayalı bir yanılsamadır. Batılı yönetimlerde, ateşkes olasılığına yönelik artan belirsiz imalar ve yeni 38. paralel ve benzeri spekülasyonlar, durumu çözme girişimleri olarak değil, bir çıkış yolu arayışı için tereddütlerle dolu hamleler olarak algılanmalıdır.

 

Ukrayna'nın karşı karşıya olduğu zorluklar büyük. Hem 2014'teki Minsk-1 hem de 2015'teki Minsk-2 anlaşmaları, Avrupalı ​​garantörler tarafından tanınmasına rağmen, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı öncü bir rol oynamasını teşvik etmek için yapılan anlaşmalar olarak değerlendirilmiştir. Bugünün ve yarının masasında oturup, bugünden daha kapsamlı ve daha etkili anlaşmalar yapılabileceğini hayal etsek bile, bu durumun ne kadar süreceği belirsizdir.

 

Rusya'nın Aralık 2021'de belirlediği kıtasal güvenlik parametreleri çerçevesinde Batı ile Ukrayna arasında bir anlaşmaya varma çabalarından vazgeçmesi beklenemez. Bu süreç, çatışmanın tırmanma potansiyelini azaltmak için var olan iletişim kanallarını koruma gerekliliğini ortaya koyuyor.

 

Bugün ve gelecekte yapılacak herhangi bir anlaşmanın, sadece kâğıt üzerindeki değeri kadar anlam taşıyacağına inanmak mantıklı değil. Bu anlamda, Moskova'dan gelen "uzlaşmacı" sinyallerin Batı'nın Ukrayna'daki durumunun farkında olduğunu göstermesi gerekiyor. Ancak, barışçıl bir çözüm için gerçek bir uzlaşmanın kabul edilmesi gerekiyor. Bu süreç, ilerlemeye devam etmek zorunda olduğumuz bir noktadır.

 

Sonuç:

Rusya ile Ukrayna arasındaki müzakereler, barışın sağlanması için önemli adımlar atıldığını gösteriyor. Ancak, belirsizlikler ve iç dinamikler, anlaşmaların uygulanabilirliğini ve gerçek bir uzlaşmanın mümkünlüğünü sorgulatıyor. Diplomasi yoluyla taraflar arasında iletişim kanallarının korunması ve gerilimin azaltılması önem taşıyor. Ancak, bu süreç, pratikte anlaşmaların sağlanması ve barışın kalıcı olması açısından karmaşıklıklar ve belirsizlikler içeriyor.

27 Kasım 2023 Lüksemburg

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}