Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Orta Doğu'da Rekabetin Dinamikleri: Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan İlişkilerinin Analizi

Orta Doğu'da Rekabetin Dinamikleri:

 

I.) Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan İlişkil-erinin Analizi

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Introduction: In the intricate landscape of the Middle East, geopolitical interactions often shape the destinies of nations and regions. One prominent aspect of this intricate web of relationships is the evolving dynamics between countries within the Arabian Peninsula. This article delves into the nuanced competition between two significant monarchies in the region – the United Arab Emirates (UAE) and Saudi Arabia. Over the years, the UAE and Saudi Arabia have transitioned from allies to counterparts with differing interests, reflecting an intricate interplay of economic ambitions, energy strategies, and regional influences. Analyzing the backdrop of their evolving relationship provides valuable insights into the shifting sands of Middle Eastern politics. This article examines the historical context of their ties, explores their economic and energy considerations, and sheds light on their differing regional stances, ultimately illuminating the multifaceted nature of their competition.

 

1. Orta Doğu coğrafyasının stratejik önemi

Orta Doğu coğrafyasının stratejik önemi, bölgede faaliyet gösteren devletler arasındaki ilişkileri derinlemesine etkileyen dinamiklerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler, bölgesel denklemdeki kritik aktörler arasında öne çıkmaktadır. Bu iki Körfez monarşisi arasındaki ilişki evrimi, tarihsel, politik, ekonomik ve enerji alanlarındaki çeşitli faktörlerin etkileşimi sonucunda şekillenmiş, zaman içinde karşılıklı rekabetin öne çıktığı bir safhaya evrilmiştir. BAE ve Suudi Arabistan'ın tarihsel kökenlerine dair yapılan bir değerlendirme, ilişkilerin dinamizmini anlamak açısından önem arz etmektedir. 1971'de BAE'nin bağımsızlığını ilan etmesi, bölgesel denklemdeki aktörlerin yerleşik konumlarını yeniden değerlendirmelerine neden olmuştur. Suudi Arabistan'ın BAE'nin bağımsızlığını tanımaması ve toprak talepleri özellikle ilişkilerin başlangıcında ortaya çıkan zorluklar olarak kayda geçmiştir. Ancak bu zorluklar, zaman içinde diplomasinin ve uluslararası normların etkisiyle aşılmış ve taraflar arasında uyumlu bir çerçeve oluşturulmuştur.

 

Son yıllarda, iki ülke arasındaki rekabet atmosferinin belirgin hale gelmesi, özellikle ekonomik ve enerji alanlarındaki çıkar farklılıkları nedeniyle yoğunlaşmıştır. BAE ve Suudi Arabistan, ekonomik kalkınma ve sürdürülebilir büyüme hedefleri doğrultusunda yabancı yatırımları çekmeye özel bir vurgu yapmaktadır. Ancak bu noktada, farklı yatırım stratejileri izlemek istemeleri, aralarında bir çatışma alanını da beraberinde getirmiştir. Özellikle yabancı şirketlerin işbirliğiyle geliştirilen projelerin ekonomik refah açısından kritik bir role sahip olması, iki ülkenin çıkarlarını kesiştiği ve çatıştığı bir platform haline gelmiştir. Enerji alanında da BAE ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin izleri görülmektedir. Petrol üretim kotalarının belirlenmesi, iki ülke arasındaki enerji politikalarının ayrıştığı bir alan olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Suudi Arabistan'ın petrol üretim kotalarını düşürme önerisi, ülkenin mali dengesini korumak amacı taşımaktadır.

 

Buna karşın, BAE enerji üretimini artırma stratejisiyle öne çıkmış ve bu durum enerji alanında da bir çatışma zemini oluşturmuştur. Bu rekabet, bölgesel meselelerde de etkisini göstermektedir. Yemen krizi gibi bölgesel konularda farklı tarafları destekleyen iki ülke, Yemen'deki denge üzerinde etkili olmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda Basra Körfezi'nde artan güvenlik riskleri, iki ülkenin bölgesel dinamiklerdeki çatışan çıkarlarını yansıtan bir unsur olarak görülmektedir. Sonuç olarak, BAE'nin Suudi Arabistan ile rekabeti, tarihsel, ekonomik, enerji ve bölgesel boyutlardaki karmaşık etkenlerin bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkmış bir durumdur. Bu rekabet, Orta Doğu'nun geleceğini şekillendiren faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır ve iki ülkenin bölgesel denklemdeki rollerini yeniden değerlendirmelerine yol açmaktadır.

 

II.)      Bölgesel ve uluslararası alanda müttefikler

Son yıllarda, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bölgesel ve uluslararası alanda bağlı müttefikler olarak tanınma eğilimi göstermiştir. Bu iki ülke, çeşitli konularda benzer pozisyonlar alarak işbirliği yapmışlardır. Özellikle, İran'la nükleer anlaşmaya karşı birlikte tavır sergilemiş, 2017'de Katar'a yönelik abluka uygulamış ve Arap Baharı sonrası Orta Doğu'daki etkilerin artmasına karşı çıkmışlardır. Ayrıca, Husi isyancılara karşı Yemen'de ortak askeri operasyonlar yürütmüşlerdir. Ancak, son zamanlarda yaşanan gelişmeler, bu dostluk döneminin sona erdiğine işaret etmektedir. Medyada yer alan bazı haberlere göre, geçen yıl Aralık ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi, BAE'ye yönelik olarak bir mektup gönderdi. Bu mektupta, Suudi Arabistan'ın Orta Doğu ve OPEC'teki pozisyonlarının zayıflamasını durdurma çağrısı yapıldı ve aksi halde daha sert bir abluka tehdidi savunuldu. Bu durum, iki ülke arasındaki monarşik ittifakın bile Katar'a karşı ortaklaşa başlatılan ablukanın ardından daha karmaşık bir hal aldığını göstermektedir. Bu gelişmeler, bölgesel dinamiklerdeki değişikliklerin ve iki ülkenin ulusal çıkarlarının evriminin bir yansıması olarak görülmelidir. İleriye dönük olarak, Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkilerin nasıl şekilleneceği ve nasıl yönetileceği, bölgedeki güç dengeleri ve uluslararası politika eğilimleri bağlamında dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.

 

Bu bölüm, iki monarşi olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkilerin geçmişine odaklanmaktadır. Bu ilişkinin karmaşıklığını anlamak için tarihî arka plana dikkat etmek önemlidir. 2010'lu yıllarda Abu Dabi ve Riyad'ın birleşmesi, genelde nadir görülen bir durumu temsil eder; çünkü öncesinde, Emirlikler ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler daha çok rekabet ve hatta zaman zaman düşmanlıkla şekillenmiştir. BAE, 1971'de Büyük Britanya'dan bağımsızlığını kazandığında, Suudi Arabistan yeni devleti tanımadığını açıklamıştır. Hatta Riyad, BAE topraklarının bir kısmını talep etmiştir. Ancak Abu Dabi, Suudi Arabistan'ın askeri gücüne karşı çıkmanın pragmatik olmadığını fark ederek tavizler vermiş ve gerekli toprakların bir kısmını teslim etmiştir.

 

Ancak, birçok Birleşik Arap Emirlikleri siyasetçisi anlaşmanın şartlarından memnun değildi. 2004 yılında BAE, kaybedilen toprakların bir kısmının iadesini talep ederek bölgesel sorunu yeniden gündeme getirdi. Bu anlaşmazlık hiçbir zaman çözüme kavuşmadı ve 2010'ların başına kadar iki ülke arasında periyodik olarak çatışmalara neden oldu. Son olarak, 2009-2011 yılları arasında şiddetlenen bir dönem yaşandı. Bu dönemde sınırdaki gümrük kontrolleri hızlandırıldı ve hatta BAE sahil güvenliği, bir Suudi devriye botuna ateş açtı. Günümüzde ise Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki çelişkiler temel olarak ekonomik düzlemde yoğunlaşmaktadır. Bu çelişkiler, yabancı yatırım çekme ve petrol üretim kotalarıyla ilgilidir. Arap ülkeleri henüz kendi güçlü bilimsel ve teknik sektörlere sahip değillerdir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerden yabancı yatırım çekmek, bu eksikliği telafi etmek için önemli bir adımdır. Çünkü yatırımlarla birlikte teknolojiler gelir ve bunun sonucunda yerel personel yetiştirilir.

 

III.)     Günümüzde Suudi Arabistan ve BAE arasındaki çelişkiler

Günümüzde Suudi Arabistan ve BAE arasındaki çelişkiler, temel olarak ekonomik alanda yoğunlaşmış durumda. Bu durum, yabancı yatırım çekmeye ve petrol üretim kotalarına odaklanıyor. Arap ülkeleri henüz kendi güçlü bilimsel ve teknik sektörlere sahip değillerdir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerden yabancı yatırım çekmek, bu eksikliği giderme konusunda önemli bir adım olarak görülüyor. Yatırımlar, yeni teknolojileri beraberinde getirerek yerel personelin yetiştirilmesine olanak sağlar.

 

Yabancı yatırım aynı zamanda, petrol ve gaz gelirlerine olan bağımlılığı azaltmada yardımcı olur. Bu yatırımlar genellikle ekonominin gelişmiş sektörlerine yönlendirilir. 2022'de BAE, 22,7 milyar dolarlık yatırım çekerek Arap dünyasında doğrudan yabancı yatırımda lider konumuna yükseldi. Ancak bir önceki yıl Suudi Arabistan, komşusuyla neredeyse eşit düzeyde bir yabancı yatırım aldı. Vizyon 2030 ekonomik çeşitlendirme programı kapsamında Suudi Arabistan, uydudan yabancı yatırım çekmeyi önceliklerinden biri olarak benimsedi. Ülke, 2030 yılına kadar yıllık yabancı yatırım girişini 20 kat artırmayı amaçlayan Ulusal Yatırım Stratejisi'ni kabul etti.

 

Bu hedeflere ulaşmak için Suudi Arabistan, önemli çaba sarf ediyor. 2020 yılında Yatırım Bakanlığı kuruldu ve 2017'de, krallığın önde gelen projelerine yabancı yatırımcıları çekmeyi amaçlayan bir konferans olan "Çölde Davos" düzenlenmeye başlandı. Yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla kurulan bakanlık, 2022 yılında yabancı ve yerli yatırımcıları yasal olarak eşit kabul etti. Yabancı yatırımcılara, şirketlerini serbestçe satın alma, satma veya tasfiye etme hakkı tanındı. Bu, önceden düşünülemeyen bir adımdı; çünkü bu tür kararlar için yerel bir ortağın onayı gerekiyordu. Ayrıca, Suudi Arabistan, Dubai modeline dayalı dört özel ekonomik bölge kurarak daha da ileri gitti. Bu bölgelerde yatırımcılara özel vergi koşulları sunuluyor. Her bir bölgenin kendi özel amacı bulunuyor: temiz enerji, lojistik, dijital ekonomi ve bulut bilişim.

Bu hızlı değişimleri göz önünde bulundurduğumuzda, giderek daha fazla yabancı firma Suudi pazarına girmeyi düşünmeye başlıyor gibi görünüyor. Bu, BAE'nin zaten büyük ölçüde girdiği pazarda keskin bir tezat oluşturuyor. 2000'lerin süper kazançları BAE'de artık mümkün görünmese de, Suudi Arabistan'da bu başarıların tekrar elde edilebileceği birçok yatırımcı tarafından düşünülüyor.

 

IV.) BAE'nin Endişeleri ve Dinamikleri

Bir süredir, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) liderleri, Suudi Arabistan'ın girişimlerini küçümseme eğiliminde olmuşlardır. BAE Başkanı Muhammed bin Zayed, özellikle Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yakın ilişkiler sürdürmüş ve dış politika konularında danışmanlık yapmıştır. Ancak son dönemde, BAE'nin Suudi Arabistan ile rekabet hissetmeye başladığı görülmektedir. Özellikle Suudi Arabistan'ın yabancı şirketlerle işbirliğine dayalı stratejileri, BAE'nin ekonomik refahına doğrudan tehdit oluşturur hale gelmiştir. Suudi Arabistan, BAE'nin bu alandaki ekonomik avantajını sarsma amacıyla bazı adımlar atmıştır. 2021 yılında Suudi Arabistan Veliaht Prensi, yabancı şirketlerin 2024'e kadar bölgesel merkezlerini krallığın topraklarına devretmeyecekleri hükümet sözleşmelerine erişimini kısıtlama sözü vererek bu yönde bir adım atmıştır. BAE için en kazançlı sektör olan devlet sözleşmelerine erişimin sınırlanması, ciddi bir motivasyon kaynağı oluşturmaktadır.

 

BAE, sermaye çıkışını önlemek amacıyla bu yılın Temmuz ayında kendi yatırım bakanlığını kurarak önlem almıştır. Suudi Arabistan'ın yaptığı gibi ülkenin tüm yatırım programlarını koordine edecek bir yapı oluşturma amacı taşımaktadır. Ayrıca, BAE, yabancı şirketlerde çalışan gurbetçilerin yaşam koşullarını iyileştirmek üzere adımlar atmıştır. Geçen yıl yeni bir vize politikası başlatarak çalışanların vize almasını ve şirketlerin serbest çalışanları işe almasını kolaylaştırmıştır. BAE yönetimi, bazı yönlerden geleneksel Cuma ve Cumartesi günleri yerine Cumartesi ve Pazar günleri olarak değiştirilen hafta sonu programı gibi adımlarla, İslami kimliğine bile karşı çıkmaktan çekinmemiştir.

 

Ekonomik faktörlerin yanı sıra, Suudi Arabistan ve BAE arasındaki OPEC kotaları konusundaki anlaşmazlık da dikkat çekicidir. Sonbahardan itibaren Suudi Arabistan, petrol üretim kotalarını düşürme önerisi getirerek fiyatları yükseltme amaçlı adımlar atmıştır. Bu, dengeli bir Suudi bütçesi sağlamak için zorunlu görülmüştür. Buna karşılık, BAE üretimi artırma hedefleri taşımaktadır. 2016 yılında, Abu Dabi'nin ulusal petrol ve gaz şirketi ADNOC, 2030 yılına kadar günlük petrol üretimini 5 milyon varile çıkarma stratejisini benimsemiştir. Ancak günümüzde bu üretim 2,5-3,5 milyon varil aralığında dalgalanmaktadır. Bu nedenle BAE, üretim kotalarının düşürülmesine karşı çıkmakta ve hatta OPEC'den ayrılma olasılığını bile değerlendirdiği söylentileri bulunmaktadır. Ayrıca, diğer enerji kaynaklarının gelişmesi ve petrol talebinin gelecekte azalacağının anlaşılmasıyla BAE, daha önce gelişmemiş bölgelerde üretime yönelik adımlar atmıştır.

 

Bölgesel anlaşmazlıklar da Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkileri etkilemektedir. Özellikle Yemen krizi, iki ülke arasında anlaşmazlığa yol açmıştır. Suudi Arabistan, Yemen'in resmi hükümetini desteklemeye ve nüfuzunu artırmaya çalışırken, BAE ise güneydeki ayrılıkçı gruplara destek vermektedir. Suudi Arabistan'ın nüfuzunu genişletme çabaları ile BAE'nin deniz ticaret yollarının kontrolünü sağlama amacı arasındaki farklı çıkarlar, Yemen'deki durumu karmaşık hale getirmiştir.

 

Sonuç olarak, Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkiler, ekonomik, enerji ve bölgesel faktörlerin karmaşıklığıyla şekillenmektedir. Rekabet, çıkar çatışmaları ve stratejik hedefler, bu iki ülkenin dinamiklerini belirlemektedir. Gelecekte, Suudi Arabistan ve BAE'nin ilişkileri, ulusal politikaların ve uluslararası gelişmelerin etkisi altında şekillenmeye devam edecektir.

 

Lüksemburg, 5 Ağustos 2023

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}