Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Medeniyetlerin yorgunluğu

Medeniyetlerin yorgunluğu

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Günümüzde medeniyetlerin ortaya çıkışı, gelişimi ve bu bağlamda gerilemelerinin ana sorunu aslında peltek entelektüeller eşliğinde tar-tışmaya uygun, felsefik düş-ün kategorisinde görünü-yor. Ancak pratik önemi hafife alınmamalıdır. So-nunda, yüksek konulardan çok uzak olsa bile, herhangi bir "basit insanın" günlük yaşamına yansır. Önde gelen ülkeler, hegemonik ülkeler "medeniyetlerin yor-gunluğunu" hatırlamalıdır.  

 

Fransa geçenlerde polisle çatışmalar, arabaların kun-daklanması gibi çok ciddi olaylarla karşı karşıya geldi. Çoğunlukla gençler ve hatta genç olmayan orta yaş kitleler bu ülkede ayaklandılar. Eskimiş dünya düzenini tarihi medeniyetler bazında değerlendirdiğimizde, medeniyetlerin Düşüşleri kaçınılmaz sorusu ortaya çıkıyor.

 

Medeniyetler tarihinde gelişimlerinin, gelişmelerinin ve gerilemelerinin evrensel bir modeli olup olmadığını anlamaya çalışalım mı? Medeniyet, ne kadar büyük olursa olsun, gerilemeye mahkûm mu? Alman filozof Spengler soruya olumlu yanıt verir. Yüz yıl önce, tipik Alman titizliğiyle, "Avrupa'nın Çöküşü" adlı eserinde "tarihin morfolojisi" teorisini ortaya attı. Kitabın ilk bölümü Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden kısa bir süre önce yayınlandı ve bu savaşta pek çok kişi Batı medeniyetinin intiharına tanık oldu. Spengler'in tezi haklı olmaktan da öte görünüyordu.

 

Gerçekten de daha az zeki ve daha saldırgan uygarlıkların görmezden gelinemeyecek kadar çok sayıda büyük, sofistike, karmaşık uygarlık örneği var.

 

Göçebe bir halk olarak başlayan eski Persler, en gelişmiş uygarlıklardan birini ve ilk imparatorluklardan birini kurdular ve ardından birkaç nesil boyunca, bir kadınlık ve gerileme sembolüne dönüştü.

 

Yunanlılar, Pers yayılmacılığını yenmeyi başardılar, ancak birkaç nesil içinde yeniden krize doğru bir hareket başladı. Sofistike Atina ("demokrasiler" koalisyonunun lideri olarak) ve militarist Sparta (oligarşilerin lideri olarak) çatıştı. Sparta kazandı ve kısa süre sonra Yunanistan, tüm sofistike kültürüyle o zamanlar barbar olarak kabul edilen Makedonların elindeydi. Ve yine düşüşten sonra, zamanla Büyük İskender'in imparatorluğu Hindistan sınırlarına yayıldı. Ve sonra, İskender'in ölümünden sonra, Avrupa kültürünün beşiği olan zengin ve sofistike Yunan uygarlığı, Bertrand Russell'ın tabiriyle "bir köylünün tüm erdemlerine sahip, zalim, inatçı ve aptal" bir halk olan Romalıların elindeydi.  Tam bir uygarlık haline gelen Romalılar, birkaç yüzyıl içinde Töton barbarlarına ve Attila'ya boyun eğdiler. Roma İmparatorluğu'nun çöküş dönemi, dizginlenemeyen hazcılığın, fiziksel ve ahlaki çöküşün sembolü olarak tarihe geçti.

 

Peki çok gelişmiş uygarlıkların zayıflamasına ve çökmesine neden olan nedir? Paradoksal değil mi? Kendimize bir soru soralım. Belki de aşırı kültür ve incelik, iradeyi ve canlılığı felç ediyor?

 

Fransız entelektüelleri, 19. yüzyılın ortalarında, Fransa'nın Avrupa'nın tanınmış kültürel lideri olduğu 1870'te militarist Prusya'nın yenilgisinden önce bile medeniyetlerinin çöküşünün işaretlerini fark etmeye başladılar.

 

Bilimin sonsuz ilerleyişine olan yaygın inanca rağmen, Birinci Dünya Savaşı'na kadar çöküntü baskın entelektüel temaydı.

 

Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı'nın sonu arasındaki on yıllarda, Avrupa'nın gerilemesi tartışılmaz bir gerçek haline geldi. Dünya liderliğinin sopası Amerikalıların eline geçti - en azından Avrupa'dan bu böyle görülüyordu.

 

Avrupalılar, Amerikalılara ahmak, kaba, safça iyimser, aşırı özgüvenli, binlerce yıllık geleneğin ve yüksek kültürün yükünden kurtulmuş bir halk olarak baktılar. Ancak Amerika'nın hayati gücü, müzelerde yoğunlaşan Avrupa kültürünün karmaşıklığına üstün gelmeyi başardı. Ve bugün Avrupalılar bir geçiş çağında yaşıyorlar.  Yorgun bir Avrupa kültürel, teknolojik, jeopolitik, entelektüel olarak hiperaktif bir Amerika'ya ayak uydurmaya çalışıyor.

 

Ancak tarihin öğrettiği gibi, Amerikan dünyası sonsuza kadar var olamaz. 2001 tarihli Death of the West kitabının yazarı Pat Buchanan gibi birçok analist, Amerika'nın düşüşünün işaretlerini 1960'ların karşı kültüründe gördü. Bununla birlikte, bugüne kadar ABD, gücünü her yöne yansıtabilen dünyanın hegemonu olmaya devam ediyor. Yine de, George Friedman gibi bazı uzmanların umduğu gibi, 21. yüzyılın başka bir Amerikan yüzyılı olacağı şüpheli.

 

Bugün, hızlı ergen büyüme aşamasını geçmiş olan Amerikan uygarlığı, geçmişin diğer oldukça gelişmiş uygarlıkları gibi klasik orta yaş krizi sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bir yandan maddi refahı elde ettiler, diğer yandan "hayatın anlamı nedir", birikmiş servetle ne yapılacağını bu ebedi soruyu sorarak düşünüyorlar. ABD'li entelektüeller hegemonyaya neden ihtiyaç duyduklarını ciddi ciddi tartışıyorlar. Görünüşe göre, Amerikan entelektüel düşüncesinin titreşimlerinin geç de olsa ulaştığı çevrede, Amerikalıların bir dünya düzeni ideali olarak hegemonyasına sadece vasallar inanmaya devam ediyor.

 

Hâlihazırda emperyalist Amerika, Irak saldırısında sahip olduğu özgüvene sahip değil, Kürtlere vermiş olduğu hiçbir sözü yerine getiremedi, çünkü bunu Irak ve Türkiye engellediler. Ancak Spengler'e göre medeniyetin gerilemesi, kural olarak, örneğin askeri bir yenilgiyle ilişkili ani bir felaket değildir. Aksine sessizce, fark edilmeden giden bir süreçtir. Böyle bir metamorfoz, bir kişinin olgunluktan yaşlılığa geçişi için tipiktir ve yorgunluk ve alçakgönüllülük ile karakterizedir. Ancak çok geçmeden gerçek bir yaşlılık, bir kişiyi veya medeniyeti ele geçirecek, boyun eğmek acı verici derecede zor olduğundan diğer yandan, yaşlılığın itici bir semptomu olan - kötü niyetli inatçılık - fark edilir hale geliyor.

 

Güç çoğu zaman hem kişiyi hem de devleti aptallaştırır. Ve elbette, genç uluslar, iktidara sahip yaşlıların aptallığına uysalca katlanmak zorunda değiller. Ancak dürtüleri ve enerjileriyle gençliğin kendisi, dünya çapında hükümetin dizginlerini eline almak için yeterli bir temel değildir.

 

Bugün Amerika Birleşik Devletleri ve açık bir şekilde onun potansiyel rakipleri, birbirlerini zayıflatmaya zorlayarak, örneğin Avrupa, Rusya, Türkiye ve Çin ile ilgili olarak kendini gösteren hegemonyayı sürdürmeye çalışıyor. Devletler, Avrupa içinde bile tek bir hâkim ülkenin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyor. Bugün ABD, eski Batı Avrupa ile aslında bir Amerikan nüfuz ajanı olarak hizmet eden daha dinamik Doğu Avrupa arasında bölme kartını oynuyor. Ancak ABD, Spengler'in uygarlıkların kaçınılmaz çöküşü ilkesini doğrulayan tarih morfolojisinin yasalarını şu anda ihlal ediyor gibi görünen Rusya ve Çin başta olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıya.

 

11 Temmuz 2023, Vilnius  

 

 

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}