Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -
      Europäische Institut für Menschenrechte - Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu -

Küreselleşme emperyalizmin başka bir versiyonudur

Küreselleşme emperyalizmin başka bir versiyonudur

 

Prof. Dr. Dr. Ümit Yazıcıoğlu

 

Küreselleşmenin sadece bu dünyanın zayıflarını, Irakı, İranı, Meksika’yı, Filipinler’i, Tayland‘ı henüz vurmadığı söylenebilmelidir,çünkü aynı zamanda her şeyin güçlü dünyalarına da çarpıyor. Böylece Detroit iflas etti, çünkü 80'li yıllarrda bilindiği ğibi  otomotiv endüstrisini  Güney Kore'ye o dönem aniden başarıyla çekmeye başladılar. Avrupa'daki bazı bölgeler ise bu nedenle kendilerini çok zor durumda buldular. Yani, küreselleşme sadece böyle iyi bir dünya yaratmaz: işte Kuzey Amerika ve Avrupa artı Japonya ve işte diğer her şey birer örnektir. Kenichi Ohmae'nin kitabının toz kapağında çok daha ilginç ve net bir küreselleşme şeması önerildi. Öyle bir Japon iş adamı var ki, pek çok kitap yazmış, ona Mister Stratejit de denir. Kitapları ondan çok daha ilginç. Çünkü prensip olarak toplantılarda kitaplarda söylediklerinin aynısını tekrarlıyor. Halbuki bu bağlamda Felsefi olarak bu tartışmada devletin kökeni, başlangıcı sorunudur, demek daha doğru olur.

 

Bu bağlamda belirtmek gerekirse onun fikri şu: ulus-devletlerin zamanı bitiyor, 1500 yıl önce Güney Avrupa’da doğmuş olsaydınız, Roma İmparatorluğu ebediyete kadar var olacak sanırdınız. Ne de olsa 1000 yıldır ayaktaydı. Ama ekonomik ve askeri bir gerileme döneminin ardından çöktü, MS 476’da artık yok. Azınlıklar ve etnisiteler için devlet olmanın reddi mümkündür.  Egemen ulus-devletler ile asgari müştereklerde uzlaşmayı esas alırlarsa Kürtler açısında da ulus-devletlerle uzlaşmanın temelinde Bölge Belediye Başkanlığı gibi tam Başkanlık sistemiyle idare edilen modern idarenin kabulü yatar. Yani hâkim ulus-devletler ile aynı çatı altında yaşamanın asgari koşulu Kürtlerin kültürel ve toplumsal miraslarına saygı gösterip onların kendilerini ifade etme ve örgütlenme özgürlükleri sağlanırsa bu durum tanımlanabilir. Kendini ifade etme ve örgütlenme özgürlükleri vazgeçilmez temel anayasal haklardır. Başlıca koşul egemen ulus-devletin her türlü inkar ve imha politikalarından vazgeçmesi, ezilen ulusun da kendi öz ulus-devletçiliğini kurma fikrini terk etmesinden geçer.

 

Aslında Ulus devlet modelini sorgulayan görüşler yeni değil. Aslında “ulus devletin sonu” teorisinin kendisi bitmişti, şimdi geri döndü ve bu kez haklı olabilir. Şehir devleti en iyi rakip olarak giderek öne çıkıyor. Bunlar, Monaco veya Singapur gibi, ülkelerle aynı bağımsız egemen otoriteye sahip şehirler. Bu bağlamda bölge devletleri kurulabilir. Omae, bölge devletlerinin kurulmasına  örnek olarak şunları gösteriyor: Kuzey İtalya, Baden-Württemberg (Yukarı Ren'de), Galler, San Diego, Hong Kong (Güney Çin), Silikon Vadisi (Kaliforniya Körfezi), Singapur-Johor-Adaları Büyüme Üçgeni Riau (Batam dahil), Toulouse merkezli ve Katalonya, Tokyo bölgesi, Kansai bölgesi (Osaka-Kobe-Kyoto), Penang Adası (Malezya) ve "Büyük Büyüme Üçgeni" Penang-Medan ile yakın bağları olan Languedoc-Roussillon bölgesi (Sumatra Adası, Endonezya) – Phuket (Tayland).

   
Bölge devletinin işleyişindeki ana şey, entelektüel olanlar da dahil olmak üzere küresel kaynakların kullanılması yoluyla yerel sorunların çözülmesidir. Ohmae, refahın her zaman temelinde bir bölge-devlet olduğuna ve komşu bölgelerin bundan faydalandığına inanıyor. Ulus-devlet hükümetleri bunu ne kadar erken fark ederse ve bölge-devletini özel bir bölge olarak görmeye başlarsa o kadar iyi olur. Bu bağlamda örneğin gücün bu şekilde şehirlere kayması, büyük şehirlerin belediye başkanlarının, siyasi gömleğe büyük gelen kişiler olmasından da belli.

 

Minyatürde bu, Sao Paulo örneğinde görüldüğü gibi – orada birkaç gökdelen var. Genellikle bu gökdelenler Sao Paulo'nun kendisiyle bile hiçbir şekilde bağlantılı değiller. Çünkü insanlar bir helikoptere binip başka bir gökdelene uçuyorlar. Bu gelişme küreselleşmenin dünyasıdır. Ya da başka bir örnekle üniversitede ders verdiğimde aynı Kenichi Omae'nin bana bahsettiği Hilton otelinde, bu oteller sistemsel inşadır, 2017 de birlikte Tokyo’da kahvaltı yaptık, kendileri Diyor duki: “Bakın, Hilton otelleri nasıl bir mucize yapılar! Onlar her yerde aynı! Paris'te Hilton Oteli'ne varıyorsunuz ve aynısı. Ve konuşmasına devam ederek - Bizim nesil Japon çocuklar Nintendo oyunları oynuyor, Amerika'da oynanıyor. "Bunun nesi iyi?" "Aynı dili konuşabilsinler diye" diyor. “Yani dil hala çalışmıyor. Bir tür sembolizm ortaya çıkıyor.” Ama aslında dil ve kültüre nüfuz edilmiyor.

 

Yalnız küreselleşme teorisinin destekçilerinin yanıtlamadığı en önemli soru, aynı Kenichi Ohmae ya bu soruyu sorduğumda basitçe geçiştirdi. “Bir şekilde çözülecek!” dedi. Diyelim ki bir şehir var 20 milyon nüfuslu bir bölge-devleti. Oradaki insanların yaşam standartları yüksek, çok ama çok iyi yaşıyorlar. Hatırladığım kadarıyla Hemingway'ında böyle bir hikayesi vardı, Oda "Temiz ve hafif olduğu yer" olarak şehirleri değerlendirmişti. İnanılmaz bir durum! Ancak bilinmesi gereken günümüzdeki gerçek şu; dünya yakında- temiz olmadığı için yaşanması hafif olmayan yer olacak. Ve bu gezegende insanlar gerçekten buraya tekrar gelmek ister mi?

 

Bir Fransız sosyolog cevaben şöyle dedi: Çevre kirliliğini kastederek, “bu sorun çok basit bir şekilde çözüldü. Bir tampon durum oluşturmamız gerekiyor,” dedi. Onun bu açıklamasının Fransızcadan tam çevirisi "döşeme durumu" olarak yapılabilir. Bu arada dostum Kenichi Ohmae'nin bölge devleti dediği şey, orada zaten 20 milyon insan yaşıyor.  Diyelim ki günümüzde orada 40-50 milyon insan 300 millik bir bölgede yaşıyor. Bu bölgede kentten bir şeyler alıyorlar vahşet, korsanlık, eşkıyalık bölgesi arasında tampon bir üst görevi görüyorlar. Yani bu veya o şehri koruyanlar aynı zamanda bir tür gladyatörler-praetorlar gibidirler.

 

O sırada tartışmada verdiğim başka bir örnek daha vardı. Mesele şu; Antik Roma nasıl çöktü? Roma İmparatorluğu bölgesi ile Pax Barbaricum bölgesi arasında, Roma tarım sistemine geçen barbarların yerleştiği yaklaşık 200 millik, yani 300 km'lik bir bölge vardı. Sonuç olarak, demografik büyüme başladı. Ayrıca ne için ve niçin var oldular? Romanın mallarını takas ettiler ve Roma İmparatorluğu'nda satın alınabilecek malları barbarlara sattılar. Yani bir tür ara krallıklar idiler. Aynen Osmanlı İmparatorluğundaki Kürtlerde ki beylik (yani mirlikler) gibi. Roma güçlü olduğu sürece her şey yolundaydı. Osmanlı imparatorluğu ‘da güçlü olduğu sürece her şey yerindeydi. Ve sonra, Roma zayıfladığında ve kesintiler başladığında, mallar nereden alınır? Bu mallar ancak Roma'yı ele geçirerek alınabilirdi. Osmanlının başına aynı metotla aynı hadiseler geldi, ikisi birbirine bağlı sanki aynı mucize ve nasıl bir mucize.

 

Yani bu şema şu, Ohmae tarafından dile getirilen ve günümüzde gerçekleştirilen küreselleşme şemasıdır. Ve bu küreselciler çevrelerinde çok saygın kişilerden oluşurlar. Ekonomiye ek olarak bir sosyal sistem, demografi ve siyaset olduğunu unutursanız çok iyi olur. Şimdi, tüm bunları unutursanız, şemanın kesinlikle harika çalışıyor olduğunu aynen bir saat gibi ark edersiniz. Ancak buna insan faktörünü dahil ederseniz, o zaman her şey tamamen, tamamen farklı olacaktır. Ve bu açıdan küreselleşme çözüldüğünden dünyamızda çok daha fazla sorun yaratıyor. Üstelik küreselleşme aslında kapitalist sistemi açıkça tüketiyor. Bu bağlamda artık söylenebilecek olan emperyalizmin her yerde değil belirli bir coğrafyada, örneğin Ortadoğu’da her biri kolay manipüle edilebilecek daha çok sayıda bölge devleti istediğidir. Tartışılabilir, çünkü buradan kalkıp “küresel strateji” genellemesine varmak günümüzde mümkündür.

 

Halihazırda, aslında, zenginler ve fakirler arasında çok güçlü bir uçurum olan yeni bir kast toplumu yaratmaktan ve eşitsizliği yasayla olmasa da düzeltmekten bahsediyoruz, o zaman neredeyse 2020'de başarıyla getirilen nüfus kısıtlamaları gözlerimizi farklı birçok şeye açtı. Efendiler tabakasının sadece farklı bir ırka değil, aynı zamanda farklı bir türe biyo teknolojiye ve hatta görünüşte boy, fizik vb. emareleri inceleyen alttan bir durum gelişti.

 

Başka şey de bu planın hala uygulanması gerektiğini göstermektedir. Hatırlarsınız ABD'de 1970'li ve 1990'lı yıllarda 30 yıllık bütçe açığı olması çok anlamlıdır. Clinton'ın ikinci döneminin son üç yılı bütçe fazlalarıyla geçti. Bu, paranın sosyalist kampın eski bölgesinden dışarı pompalanmasının sonucuydu. Küreselleşme parlak bir başlangıç ​​yaptı. Batı emperyalizmi kesinlikle elinden gelen her şeyi yağmaladı. Ve sonra yeterli gücünün olmadığı ortaya çıktı.  Şimdi başta Rusya ve Çin olmak üzere dünyanın çok önemli bir bölümünü kontrol altına alacak güç de yok. Dünyanın büyük makro bölgelerinin bölünmeye başladığı şimdiden belli. Küreselleşmenin çok kısa bir süreç olduğu ortaya çıktı.

 

Kissinger, küreselleşmeyi politik olarak kesinlikle alaycı bir şekilde "küreselleşme, Amerika Birleşik Devletleri emperyalizminin başka bir adıdır" şeklinde tanımladı. Ama bence Henry Kissinger hala biraz burada, Rip van Winkle gibi. Adam uyuyakaldı, uyandı ve Amerika Birleşik Devletleri zaten tamamen farklı. Yine de biraz farklı bir çağda yaşıyor ve gerçek şu ki Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisi İlk olarak, 1970'lerin ortalarından sonra Birleşik Devletler bir devlet olmaktan çok ulus ötesi şirketler kümesi haline geldi. İkincisi, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisi artık o kadar çok devletin parçalanmasından bahsettiği bir konumda. Tabii bu şu anda olmayacak. Ama tekrar ediyorum, Amerika Birleşik Devletleri hiç de eskisi gibi değil.

 

21 Haziran 2023, Lüksemburg

 

Empfehlen Sie diese Seite auf:

Druckversion | Sitemap
{{custom_footer}}